6831 sayılı Orman Yasası'ndaki 2/B ile ilgili (31.12.1981 tarihinden önce orman vasfını kaybetmiş) arazilerin satışı yıllardır gündemden düşmedi. Hükümet bu uygulamayla, hem bu arazileri kullanıcılarına bir bedel karşılığı vererek önemli miktarda bir kaynağı hazineye kazandırmak istiyor, hem de vergisiz ve kanunsuz görünen bu gibi yerleri kanuni hale getirmek, vergi mükellefi yapmak istiyor. Her güzel icraata olduğu gibi, buna da canla-başla karşı çıkanlar oluyor, işi bazı tabulara vardıracak noktaya kadar götürüyorlar. Peki vatandaş ne âlemde, "Orman Arazileri" nasıl oluşmuş? Vatandaşın canı nasıl yanmış? Bunu da, çok mağdur edildiği anlaşılan Necdet Akman'ın yazdıklarından okuyalım: "1992 yılında, Elazığ'ın Maden ilçesinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nce kadastro çalışmaları yapıldı. Maden Suvaloğlu mevkiinde 85 dönümlük arazilerim, tapu belgesi olmasına rağmen elimizden alınarak, orman arazisine dahil edildi. Oysa bu araziler hem tapulu, hem de sebze ve meyve (üzüm bağları, erik, dut, kayısı, ceviz, badem ve sebzecilik) yetiştirilen arazi özelliğindedir. Dünyanın başka bir ülkesinde, sebze, meyve yetiştiriciliği yapılan tapulu bir arazinin orman sınırları içerisine alınması mümkün mü? Senelerce geliştirmek için masraf yapıyor, vergisini ödüyorsunuz, sonra da elinizden alınıyor. Böyle garabet olmaz. Kaldı ki aynı bölgede benzer özelliği taşıyan birçok arazi orman hudutları içine alınmadı. Tapu belgesinin hükmü yok mu? Mahkeme aşamasında ve kararında en etkili kişi olan Orman Yüksek Mühendisi'nin bu alandaki uzmanlığına nasıl güvenilir. Sadece Orman Mühendisi olması, vatandaşın mülkiyet hakkının elinden alınması için yeterli mi? Bu kişinin Orman Kanunu, bununla ilgili içtihatlar ve genelgeleri de takip etmesi, bir sertifika sahibi olması gerekmez mi? Mahkeme sürecinde 1993 yılında tapu belgeli arazimizi tamamen kaybettik. Bu arazi uzun süre sonra elimizden alınacaksa, neden tapu belgesi verildi? Tapu belgesinin hiç mi hükmü yok? Tapu belgeli bir arazinin, ancak istimlak edilerek, bedeli ödendikten sonra kamulaştırılabileceği bilinmiyor mu? Bu uygulama Anayasa'nın 35. maddesine, "mülkiyet hakkı"na tamamen aykırı değil mi? Bu tür uygulamalar evrensel hukuk normlarıyla da bağdaşmıyor. Vatandaş olarak ille hakkımızı başka yerlerden, Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi'nden mi arayalım? Bazı yetkililer, vatandaşı devletiyle davalı hale getirmekten zevk mi alıyor?" Necdet Bey gibi mağdur edilmiş vatandaş sayısı çok fazla. Mahkemeler de nedense hep bu konudaki ehliyeti tartışmalı bilirkişinin verdiği rapor doğrultusunda, vatandaş aleyhine karar veriyor. Kadastro çalışmaları esnasında ve bilirkişi raporlarıyla mağdur edilmiş vatandaşların zararları mutlaka karşılanmalı. Verilmiş tapu belgelerinin de bürokratlarca bu kadar yok sayılmasına müsaade edilmemelidir. Hükümetin düzenlemeyi düşündüğü 2/B uygulaması bu tür mağduriyetleri de bitirebilir...