45 santim mi, 1 santim mi?

A -
A +

Bir ay kadar önce, bir okulumuzda yeni bir uygulama başlatıldığı iddiasıyla yaygara koparılmıştı. Güya okul müdürü, "kız öğrencilerle erkek öğrencilerin 45 santimetreden az bir mesafeyle yaklaştığını görmeyeyim" demiş, bütün yaygara bu varsayım üzerine kurulmuştu. Kendilerine "çağdaş" diyen bazı anne-babalar okul yönetimi hakkında veryansın etmiş, bazı medya organları da bu meseleyi gündemin en mühim konusu hâline getirmişti... Gerçi Okul Müdürü, Milli Eğitim Müdürü ve Milli Eğitim Bakanı sırayla bu iddiayı yalanladılar ama o "çağdaş!" ebeveynlerin içlerinin iyice rahatlaması için ben de gözlemlerimi anlatmak istedim... İş yerim bir lise civarında. Sabahları işe giderken, okul zili çalmış olur. Okul civarındaki sokaklarda bazı kız-erkek öğrencilerin, bir santimden ziyade yaklaşıp, sarmaş-dolaş olduklarını görürüm. Belki okul müdürü de bu pozisyonları görüp, içi yanmıştır... Okul çıkışında ben de eve dönerken, daha ufak yaşta talebelerin çoğunun ellerinde sigara, konuşmaları mutlaka küfürle bütünleşmiş tarzda; tiksintimden hızla koşarak yanlarından uzaklaşırım. Kadın-erkek eşitliğinde "çağdaşlığı(!)" özümsemiş bazı kız öğrencilerin küfürleri bazen en edepsiz kabadayı erkeklerin bile küfürlerinden ileri... "Çağdaş(!)" anne-babalar üzülmesin diye gözlemlerimi sunuyorum: Kızları artık erkeklerden daha cesurca giyiniyor, daha cesurca küfrediyor, daha cesurca davranıyorlar!.. 70 yıl evvelki okul dönemimden kısaca bahsedersem, nasıl çağlar atladığımızı anlarsınız sanırım. Ortaokul-lise talebesi iken, herhangi bir yerde öğretmenimizi, (öğretmen kelimesini sevmiyorum, "öğretmeyin" der gibi veya "öğretmek" fiilinin sonuna "men" latince terimini ilave etmiş gibi) hocamızı yolda görsek, daha 100 metre mesafede saygıyla durur, yanımızdan geçerken selamımızı verir, sonra yolumuza koyulurduk. Tokmakçı diye anılan hocamız vardı; sorularını bilmezsek veya yaramazlık yaparsak, işaret parmağını bükerek kafamıza dokundurur, kendimize gelirdik. Hocamız bizim öğrenmemiz, iyi yetişmemiz için son derece gayret gösterirdi. "Çocuklar bilmediğiniz şey olursa, teneffüslerde gelip bana sorabilirsiniz, hatta akşamları evime gelip danışabilirsiniz, yeter ki öğrenin" derdi. Disiplinlerini; bizleri en iyi şekilde yetiştirmek için kullanırlardı, hayatlarını eğitime adamışlardı. Onları ve onların eseri o devirde bizlerin müsbet yolda heyecanlarımızı anlatmama sahifeler yetmez. 70-75 yıl geçtiği halde, hepsini sevgi, saygı, rahmetle ve hasret gözyaşlarımla daima anarım. Çağdaşlaşacağız diye; hocalarımızı, anne-babalarımızı, büyüklerimizi, güzel ahlaki değerler manzumesi kültürümüzü hiçe sayan nesiller yetiştiren o kafalar korkmasınlar; "çağdaşlık" ne kelime, nice çağları aşıp, tarihte bize okutulan o ilk çağlara ulaştılar. Hayâ, edep, saygı, sevgi gibi değer yargılarının olmadığı çağlara ulaştılar!.. Opr. Dr. Ethem İlhan Olgay Batının İslam'ı ayrıştırma projeleri Irak ve Afganistan'dan sonra bu defa Yemen'in seçildiği anlaşılıyor. Peki neden? Çünkü Yemen stratejik bölge! Oraya gidip ağlayanlar niçin ağladılar dersiniz? Yemen türküsü için mi yoksa başka bir şey için mi?.. Geçen yüzyılda; İngilizlerin İslam ülkelerindeki vahdaniyeti bozma girişiminde uyguladığı yöntemi, bu defa da batılıların benzer uygulamalarıyla devam ediyor. Bakın; Osmanlı İmparatorluğunun şemsiyesi altındaki Orta Doğu coğrafyasını, İngilizler hangi stratejik planla ele geçirdiler? Yaşanan tarihî gerçekler doğru değerlendirilirse, bugün yaşananların pek de farklı olmadığı görülecektir. İngilizler; Hazreti Muhammed'in anne ve babasının kabrini yok eden, Peygamberimizin kabrini yıkmayı isteyecek kadar sapkın olanların Arap yarımadasını ele geçirmesini sağlayarak; Arapların Osmanlıyı arkadan vurmasının temellerini atmıştır. Batı öteden beri; kendisi savaşmak yerine ülkeleri ve halkları birbirine düşman etmeyi ve onları savaştırmayı başarmıştır. Yüzlerce yıl Doğu topraklarını istila etme teşebbüsünde bulunan emperyalist Batı; savaşla elde edemediğini hile ile elde etmiştir. İngilizler; toplumları birbirine düşürme hedeflerini gerçekleştirmek için Arabistanlı Lawrence'den çok önce İngiliz ajan Humpher'ı görevlendirmişti. Humpher; kaleme aldığı hatıralarında görevini açıkça yazmış: "1710 yılında İngiltere Sömürgeler Bakanlığı beni Mısır, Irak, Hicaz ve Osmanlı Halifelik merkezi İstanbul'da casusluk yapmak ve gizli bilgiler toplamak için gönderdi. Benim görevim Müslümanları birbirine düşürmek ve sömürüyü İslam ülkelerine sokabilme yollarını aramak için yeterli bilgileri toplamak idi. Bu amaçla Ebu Hanife'den çok bildiğini ve Sahih-i Buhari kitabının yarıdan fazlasının hiçbir işe yaramadığını iddia eden Abdülvahhab'la dost olmuştum; Sürekli olarak onu, 'Allah seni büyük bir dâhi olarak yaratmış, sana Ali ve Ömer'den daha fazla akıl vermiş' diye tahrik edip, 'eğer sen Peygamber zamanında yaşasaydın, kesin olarak onların yerine geçerdin' diyerek yüreklendirirdim." Batı'nın 1700'lü yıllardaki istila ve sömürü isteği; günümüze kadar artarak devam etmiştir. Her biri emperyalist Batı'nın ajanı olarak çalışan misyonerlerin başkanı Samaul Zouimer; sömürgeci Hristiyanların fikirlerinde bir değişiklik olmadığını 1935 yılındaki beyanında açıkça göstermiştir: "Sizden Müslümanları Hristiyan yapmanızı istemiyorum. Sizin asıl göreviniz Müslümanları İslam'dan uzaklaştırmaktır. Eğer bunda başarılı olursanız, İslam memleketlerinin sömürge haline gelmesi için fetih yollarını aşan ileri karakollar kurmuş olursunuz." Nurullah AYDIN Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.