Problemlerimizin neler olduğunu biliyorsunuz. Size mesajımı yazdıktan iki gün sonra, bizi daha doğrusu herkesi ilgilendiren çok acı bir olay oldu. İzmir'de polis çocuğu iki genç, banka soydular ve girdikleri çatışmada bir polisi şehit ettiler. Buraya kadar, elbette hiçbirimizin tasvip etmediği bir manzarayla karşı karşıyayız. Ancak olayın bir de arka tarafı var ki, gerçekten bilinmeye değer. Soygunu yapan genç erkek Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat fakültesi 1998 mezunu, bizim gibi atama bekleyen bir öğretmen adayı. Elbette hiçbirşey bir bir insanın öldürülmesini mazur gösteremez, hele hele emniyetimizi sağlamakla görevli bir insanı asla... Hayatını kanunun bekçisi olan birinin ocağında geçirmiş olan bu genç, acaba ne oldu da bu dünyada, en son kendisi gibi bir insanın yapabileceği bu olayı yapmaya teşebbüs etti? İşsizlik bir insanı her türlü kötü düşünceye itebilecek en büyük etken. Bu genç arkadaşımız, hepimizin yaşadığı bu zor döneme daha fazla tahammül gösteremedi ve hiçbirimizin arzu etmediği bu olayı gerçekleştirdi. Bu olayda tek suçlu aramak çok yanlış. Bu arkadaşımız eğer kendisine vadedilen öğretmenliği verilseydi durum farklı olabilirdi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın geçmiş dönemlerdeki yanlış politikaları, bazı arkadaşlarımızı intihara, bazılarını da böyle müessif olayları yapmaya yöneltti. Yetkililerin, 10 binden fazla kişiyi ilgilendiren ve artık sosyal bir dram haline gelen bu hadiseyi görmeleri ve vakit geçirmeden bir çözüm bulmaları gerekmektedir. > Oğuzhan Yüce Sihirli değnek! Seçim gündeme geldiğinde, halk olarak genci, yaşlısı, çalışanı, işvereni bir nebze sevindi. Demokrasi halkın içine inecektir. İnsanlarımız maddi ve manevi acılarının karşılığını bu demokrasi yoluyla alacaklardır. Şimdi ise, küskünlerin hareketi, seçimi erteleme politikaları ve bunun bahanesi olarak da "Avrupa Birliği'ne girememe" sebeb olarak gösteriliyor. Milletin meclisi halka küser mi, bu dünyanın neresinde görülmüş? Avrupa Birliği'ne girme mücadelesini ise en fazla bu millet destekliyor. Çünkü kendisine yapılan haksızlığın biraz olsun azalacağını düşünüyor. Bugün devlete ait lojman vb. yerlerde yaşayan kişilerin elektrik, su, telefon vs. gibi faturalardan haberleri yok. Bu yüzden de, kullanış biçimleri hoyratça; bunun bedelini ise devletimiz dar gelirli halktan alıyor. Özeleştirme ise bir sonuç vermedi, bugün hâlâ lojmanlar ve devlet binaları yapılıyor. Mecliste ise bu devletçilik zihniyetine son verecek hiçbir çalışma göremiyoruz. Bu zihniyet bu kişilerde olduktan sonra, Avrupa Birliği'ne girince ne kadar değişim olur, yoksa bize sihirli değnek mi verecekler? Okulların açılması ile birçok aile zor duruma düştü. Ülkemizde Arjantin'deki gibi yıkıp, yakma olayları olmuyorsa; bu, milletimizin devletine olan sevgisi ve inancından dolayıdır. Dış güçlere tamamen teslim olmuş bir duruma geldik. Gerek tarımda, hayvancılıkta; gerekse ticarette eli kolu bağlanmış bir toplum meydana geldi. Tecrübe her ne konuda olursa olsun iyidir, ama bir o kadar da zararlıdır. Bugün tecrübeli diye seçilen bazı vekil ve bakanlarımızın, tecrübelerini ne için kullandıkları ortada... Umarım 3 Kasım'da ülkemiz, istikrarlı, demokrasinin getirdiği hak ve özgürlüklere itina gösteren ve yatırım gücünü teşvik eden bir lidere kavuşur, herkesin temennisi bu. > Sevim Kaya - İZMİR Uyanmanız için ille birileri ölmeli mi? Sizin bu köşenizde fakirlerin, çaresizlerin sesi duyurulmakta. Siz bunu yıllardır yaparak büyük bir yaraya parmak basıyorsunuz. Köylünün, işçinin, memurun, dar gelirlinin içler acısı halini "popülizm" diye görmezden gelenlerin gözleri yeni açıldı. Bunların bu çığlıkları duymaları da iyi bir gelişme, buna da şükür... Milli Eğitim Bakanı'na atfen verilen bir haberde, ihtiyacı olan öğrencilere önlük, kitap verileceği belirtiliyor. Bunun görülmesi için Samsunlu Cemal Can'ın intihar etmesi mi gerekiyordu? 8 yaşındaki Ömür Can'ın öksüz, çaresiz kalması mı gerekiyordu? 40 bin önlük, kamyonlar dolusu kitap verirseniz bile Ömür Can'ın babasını unutturabilecek misiniz? İlle de birisinin canına kıyması mı gerekirdi? Zamanında bu çarpıklıklara, çaresizliklere yer verilseydi, ilgililer uyanıp tedbir alsaydı daha iyi olmaz mıydı? Pancar çiftçisi ürünü şeker fabrikalarına teslim ediyor. Böyle bir çiftçiye, sadece mazot parası olarak günde 30 milyon lazım, işçi vs. giderler hariç. Şimdi söküm parasının verilmesi için, Allah korusun böyle bir çiftçinin kendisini yakması mı gerekir? Allah bu sene bol yağmur verdi de çiftçinin yüzü güldü. Ama parasızlık ve kota dert oldu. 100 ton kotası olanın 150 ton ürünü olacak. Bu fazlalığın parası verilecek mi, yoksa buna da ceza mı gelecek? Sulama kuyuları kapatılıyor, araziler kıraç oluyor. TEAŞ faizin faizini de alacağını söylüyor. Acaba bu problemin de yetkililerin gündemine gelmesi için, bir vatandaşın kendisini elektrik direğine asması mı gerekir?!. Hiçbir vatandaş borcunu ödemekten kaçmıyor, kimse avanta istemiyor. Ama sebep olduğunuz kriz vatandaşın belini büktü. Üstüne üstlük 80 milyar doları belli kesimlere aktardınız. Vatandaşa da bir iyilik yapın, şu faiz belasından kurtarın... > Ekrem Hortu - KONYA