Aç insan bir müddet sonra fikrini yemeye başlar! Fikirlerinden sonra zikirlerini tüketir. O yüzden, toplumsal barış, toplumsal mutabakat, toplumsal kalkınma ile olacaktır. Toplumsal kalkınma ise başta açlık ve yokluğun çözümü ile sağlanacaktır. Açlık ve yokluk sadece bu ülkenin değil dünyanın problemi. Biz ülkemizde bu meseleyi çözersek dünyaya da örnek ve öncü oluruz. Nasıl ki çevre temizliği için herkes kapısının önünü süpürürse, temiz bırakırsa bu iş çözülür diyorsak, bunda da öyle. Bugün ahlâksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, çocuk kaçırılması, ihaleye fesat karıştırmak, avanta, rüşvet, çıkar amaçlı çete kurup devleti dolandırmak, Hazine mallarını peşkeş çekmek, devlet kasasını peşkeş çekmek gibi suçların ana sebebi açlık ve yokluktur. Aç insana ahlak ve fazilet dersi veremezsin. Fırsatı buldu mu çalar, çırpar, vaziyeti kurtarmaya çalışır. Oysa açlığı ve yokluğu ortadan kaldırdın mı, eğitimi, sağlık hizmetinin âlâsını verirsen, insanlar iyi eğitilir ve sağlıklı yaşarsa; sağlıklı düşünür ve sonuç alırsın. Ahlâk ve fazileti de o zaman görürsün. Toplumun karakterini bozan en önemli unsur açlıktır. Bu noktada herkes her şeyi söylüyor. Ama çözüm üreten yok. Bu işin çözüm yeri Meclistir, siyasilerdir. Bizlerin rolü de bu işin çözümüne, katkı sağlamak, meseleyi irdelemek, halka yaymak, geniş kitleler ile bu durumu anlamak ve aktarmak, halkı bilinçlendirmek. Meselenin çözümünde el birliği, yürek birliği yaparak, işin içine aklımızın harcını da katarak toplumsal mutabakat ve barışı tahsis etmek. Sivil toplum örgütlerinin bu uğurda fikir üretmesi, çaba sarf etmesi elzemdir. Herkes bilgisini paylaşmalı ve bölüşmelidir. ABD'de geçen günler yayınlanan bir raporda, 2020 yıllarına doğru dünya nüfusunun yarısına yakınının açlık ve susuzluk tehlikesi ile baş başa kalacağı tahmininde bulunuluyor. Küresel ekonomik krizle bunalan dünyamızı çok daha zorlu sıkıntılar bekliyor. Ama yokluk ve gıda krizi artık sadece fakir ülkelerde değil, gelişmiş ve gelişmekte olan zengin ülkelerde de büyük tehlike oluşturuyor. Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri ve ABD bunu görüyor ve kendince çözüm yollarını arıyor. İşte ülkemiz bu konuda, dünyanın şanslı ülkelerinden birisi. Hem modern tarım imkânları hem de nispeten yeterli su kaynakları bulunuyor. Ayrıca son yıllarda özellikle Afrika ve Güney Asya'ya yönelik dış politika açılımları sebebiyle de dünyada saygınlığı giderek yükselen bir ülkeyiz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği döneminde Türkiye'nin çok daha etkili roller oynayacak olması, önemli bir gelişme olduğu kadar, dünya barışı için de önemli bir kazançtır. Yıllar yılı sosyal devlet olmamıza rağmen, kronikleşen yoksulluk meselesine kalıcı bir çözüm getirememişiz. Türkiye'de toplam yoksul sayısı 18.5 milyon civarında ve bunlardan takriben 14 milyon vatandaşımız karnını zor doyurmaktadır, yani mutlak anlamda yoksuldur. Türkiye, gelişmişlik düzeyi açısından sıralanan 173 ülke arasında 85. sırada. Geç de olsa, son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yoksulluğun karşısında sosyal politikaların önemini anlamış gibi görünmektedir. Sosyal ve ekonomik boyutu ile açlık ve yokluğun kavramsal boyutu anlaşılmalı. Bilinçsiz tüketimin, yoksulluğun ana sebeplerinin irdelenmesi gerekir. Açlık ve yoklukla mücadelede sosyal siyasetin önemi ve rolü üzerinde durulmalı. TV dizilerinin magazin-mafya film ve özentilerinin yetişen nesle olumlu olumsuz etkisi araştırılmalı... > Mustafa Göktaş Soyguncuların yeni hilesine dikkat! Gece araç sürerken, camınıza fırlatılan yumurtalar ile saldırıya uğrarsanız, sileceği çalıştırmayın ve cama su püskürtmeyin. Çünkü su ile karışan yumurta sütümsü bir renk alır ve görüşünüzü %92.5 oranında bloke eder. Bu durumda aracı durdurmak zorunda kalıp, soyguncuların kurbanı olabilirsiniz. Bu soyguncular tarafından kullanılan yeni bir yöntemdir. Lütfen arkadaşlarınıza, çevrenize iletin, dikkatli olalım. > Cüneyt Bitikçioğlu Okullarda din dersi okutulsun Milli Eğitim Bakanlığı'na; Şimdiki bazı gençlerin yaptıklarını anlamakta zorluk çekiyorum. Etrafı tahrip etme, başkasının malına zarar verme, çalma, çırpma, cana-mala kastetme... Üstelik bunların çoğu tahsilli, hatta yüksek tahsil talebesi veya bitirmiş... Bu işte bir terslik yok mu? Verilen eğitim insanlarımızı doğruya yöneltmek şöyle dursun, aileden gelen bazı hasletleri de alıp götürüyor. Benim gördüklerimi siz de görmüyor musunuz? Saygı-sevgi bitiyor, bizi biz yapan bütün değerler yok ediliyor. Bir an önce bu kötü gidişin önüne geçilmeli. Asırlardır yapımızda sağlam bir harç olmuş değerlerimiz tekrar kazandırılmalı. Bunun da başlangıcı olarak, ilkokuldan başlamak üzere, üniversitenin son sınıfına kadar din dersleri okutulsun... > Reşat Çavuş