Sovyetler'in dağılmasından sonra, Demirperde ülkelerinden çok sayıda insan Türkiye'yi adeta mesken tutmuştu. Bunlardan "Nataşa" tabir edilen bazı kadınların özellikle Karadeniz Bölgemizde büyük bir ahlâki tahribata yolaçtıkları yazıldı-çizildi. Şimdi o tehlike fazla gündeme gelmiyor; bu tür olaylar sayısal olarak azaldı, ya da kabullenildi... Ama Türkiye çapında başka bir tehlikenin büyümekte olduğu söyleniyor! Müzikli, eğlence yeri olarak mekanlar açılıyor; ardından da tuzağa düşürdükleri vatandaşların hayatı karartılıyor. Toplumdaki erozyon ve zaaflar da bu art niyetlilerin işini kolaylaştırıyor. Sesinden çok üzüntülü olduğu anlaşılan hanımın anlattıkları, bu yıkımın çok canlar yaktığını gösteriyor: "Ankara'nın bir ilçesinde yaşıyoruz. 4 çocuğum var. Eşim emekli, bir kooperatife de başkanlık yapıyor; durumumuz iyi sayılırdı. Eşim, mütedeyyin, aklı başında, mazbut bir insan, iyi bir babaydı. 20 yaşında çocuğumuz var. Ama her şey değişti; yakın bir yerde müzikli bir eğlence mekezi açıldı. Görünüşü böyle, ama başka işler çevirdiklerini herkes bilir. Maddi durumu biraz iyi olanları avlamaları fazla zaman almıyor. Çalıştırdıkları kadınları kullanarak, insanlarımızın zaaflarını iyi değerlendiriyorlar. Eşim de maalesef bu tuzağa düştü; o iyi insan, müşfik aile babası gitti, yerine bambaşka bir insan geldi. Ahlâki yapısı, yaşayışı değişti; elindekini oraya ve düşük ahlâklılara harcıyor. Evine uğramaz, çocuklarına babalık yapamaz oldu. Arabamız da bu uğurda gitti. Bu gidişle evimiz ve diğer varlıklarımız da gidecek. Söylediklerimiz hiç kâr etmiyor, adeta büyülenmiş durumda. Yaptığım küçük bir araştırmayla anladım ki, çevremde en az 100 kişi bizim yaşadığımız ıstırabı yaşıyor. Değişik adlar altında açılan bu batakhaneleri yetkililer tespit edemiyor mu? Aile kurumunu korumak yasal bir görev değil mi? Toplumun iyice çürümesi, yozlaşması, aile müessesesinin çökmesi mi bekleniyor?" Yetkililer basit bir çalışmayla bu tür yerleri tespit edebilir ve kapatabilirler. Lütfen herkes görevini tam yapsın. Bağrı yanık annelere bu azabı çektirmeye kimsenin hakkı olamaz... "Yaratmak" TDK (Türk Dil Kurumu) bu kelimeyi, "Olmayan bir şeyi yoktan var etmek" şeklinde ifade eder. Her ne kadar bazı sözüm ona bilim adamlarımız önemli olan kasıttır, niyettir şeklinde düzeltmeye çalışsalar da (bazıları safça, bazıları sinsice!) bu kelime İslami literatüre ait olması sebebi ile kesinlikle yukarıdaki manayı ifade eder ki; bugüne kadar millet olarak kıymet verdiğimiz tüm dil ve din bilimleri uzmanları, âlimleri de bu kelimenin yukarıdakinden başka manası olmadığını söylemişlerdir. Son yıllarda hemen her sahada yapılan yeniliklere, atılımlara, keşiflere, buluşlara vs. "yaratmak" kelimesini kullanmak adeta moda halini almıştır. Bir besteci zaten tabiatta bulunan sesleri ahenkli olarak bir araya getirerek ortaya bir müzik eseri koymakta ve birileri de buna "beste yarattı" demektedir. Bir ressam yine tabiatta bulunan renkler ile bir renk armonisi veya şekil ahengi oluşturmakta ve yine birileri ortaya çıkıp, "resim yarattı" demektedir. Bir mimar için, bir mühendis için, bir bilim adamı için bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu "yarattı" denilen insanlar bizim gibi aciz varlıklardır! Nasıl yaratabilsinler Allah aşkına! Bu olay, dejenere olmuş toplumumuzda öylesine yayılmış durumda ki; müdahale ettiğiniz vakit, maalesef karşınızda yediden yetmişe her yaştan ve her seviyeden insanı görebiliyorsunuz! Bir milleti millet yapan en önemli iki unsur dil ve din birliğidir. Maalesef yıllardır toplumumuzu dejenere etmek, bölmek için çalışanlar bu konuda başarıya ulaşmışlardır. Toplum olarak şuuruna varsaydık, bugün bu güzel dinimize ait "yaratmak" kelimesinin olur olmaz her yerde kullanılmasına müsaade etmezdik.