Artvin'de, "Maden çıksın mı, çıkmasın mı?" diye bir tartışmadır gidiyor. Artvin'in Cerattepe mevkiinde tonlarca altın madeni var. Enerji Bakanlığı bu madenleri, çevreye fazla zarar vermeden çıkarmak niyetinde. Hiçbir bakanlık, ne halkına ve çevreye zarar verecek şekilde bir madeni çıkarır, ne de milyon dolarlık rezervi yer altında heba eder. Maksat yar altı kaynaklarımızı, çevreye zarar vermeden, bulunduğu yöreye ve ülke ekonomisine katkı sağlama düşüncesidir. Ben eminim ki madene karşı çıkanların tamamı Artvin'i çok seviyor, ancak madenin çıkmasını isteyenler de en az onlar kadar Artvin'i seviyor. Ama şunu da biliyorum ki, karşı çıkanlar sadece ve sadece çevre boyutuyla ve siyasi rant elde etmek için olaya yaklaşıyorlar. Ya diğer ve en önemlisi olan ekonomik boyutu ne olacak? Enerji ve maden kaynaklarını verimli, etkin, güvenli, zamanında ve çevreye duyarlı şekilde değerlendirerek dışa bağımlılığı azaltma ve ülke refahına en yüksek katkıyı sağlama görevi 3154 sayılı kanunla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na verilmiştir. Jeolojik yapısı ve dünyadaki altın oluşum modellerine dayanılarak yapılan hesaplamaya göre Türkiye, altın potansiyelinin 6.500 ton olduğu ve bu rezervle de bu alanda dünyanın ikinci ülkesi haline gelebileceği tahmin edilmektedir. Hal böyle iken, ülkemizde altın üretimi çok gerilerdedir. Ülkemiz dünya altın talebinde beşinci sırada yer almaktadır. Yılda 200 tondan fazla altın ithal edilmektedir. Ekonomideki cari açığımızın (ihracat-ithalat dengesi) çoğu enerji alımı (petrol, doğalgaz, elektrik vs.), maden ve kimyasal madde ithalatlarıdır. Bu sebeplerden dolayıdır ki, kendi doğal kaynaklarımızın ekonomiye dönüştürülmesine karşı çıkılması ile dışa bağımlılığımız devam etmektedir. Her şey insanlarla değer kazanıyor. İnsan olmazsa yer altında yatan tonlarca altının ne değeri olabilir ki? İnsan olmazsa, nehirlerin, barajların, HES'lerin ve diğer tesislerin ne değeri olabilir ki? Eğer "Artvin'de balıkların hayatı insanlardan değerlidir" diyerek, HES'lere karşı çıkarsak, Artvin ve Artvinliler bizi affetmez. Eğer "ağaçlar kesilecek, çevre tahrip olacak" diyerek, altın madeninin yer altından çıkarılmasına karşı çıkarsak, Artvin ve Artvinliler bizi affetmez. "HES'ler yapılsın ama çevre korunsun, istihdam artsın, enerji açığımız kapatılsın" diye düşünürsek, en iyi çevreci biziz. "Maden çıksın, ülke ekonomisine katkı sağlasın, altında ithalatımız azalsın ama çevreye zarar en asgari seviyede olsun" diye düşünürsek, en iyi çevreci biziz. Samimi çevreciler Artvin'de şunları yapmalı: Deriner Barajından dolayı yutulan tozların çevreye verdiği zarar gündeme getirilmeli; Murgul'da, maden atıklarının dereye karışması eleştirilmeli; Mersivanda, kayak merkezinin kurulması için kesilen ağaçlar gündeme getirilmeli; Artvin'de İskebe bölgesinde yakılan çöpler gündeme getirilmeli.. Artvinlilere sormak lazım, 250 milyar dolarlık altın yer altında kalsın mı, kalmasın mı? Ben, hem Artvin hem altın derim. Altın da çıksın, Artvin'in doğası da korunsun. Yüksel Kantar Devlet dairelerinde "sigara yasağı" gibi "cep telefonu yasağı" da getirilsin Sigara ile Mücadele Yasası Türkiye'de çok iyi oldu. Keşke dünyanın her tarafında da böyle olsa. Kamu alanlarında sigara içmek yasak. Kimse kimseyi sigara dumanı veya kendi zevki için rahatsız etmiyor. Ama keşke devlet dairelerinde bir teftiş yapılsa, hani böyle gizliden tanınmayan insanlar memurları bir kontrol etse. Acaba bu memur hakikaten işini mi yapıyor mu, yoksa lüzumsuz işlerle mi oyalanıyor, bir gözlem altına alsalar. Bazıları İnternet'i açmış, gelen vatandaşın yüzüne bile bakmıyorlar, "ne istiyorsun" diye tenezzül edip, başını kaldırıp sormuyor. Bir şey söylendiği zaman, sanki oyununu bölmüşsün gibi adamın morali bozuluyor ve bir de vatandaşı azarlar gibi davranıyorlar. Devlet dairelerinde cep telefonlarına da yasak gelse çok iyi olacak. Bizde bir hastalıktır başladı; herkeste bir telefon yerine iki telefon. Geçenlerde hastaneye gittim, her hemşirenin cebinde bir cep telefonu. "Olmasın" demiyoruz, ama mesela film çektireceğiz, o arada cep telefonu çalıyor. Hemşire akciğer filmini çekecek, hastaya "nefesini tut" diyor, cep telefonu çaldı, bir telefondan diğerine numara aktarıyor. Telefona o kadar daldı ki hastayı unuttu. Hasta "nefes alayım mı, vereyim mi" diye bekleyince, hemşireye, "sen işini yap, sonra telefonla konuş" diyerek kızmaya başladı. Bu durum, kamusal alanlarda sigaradan da beter bir tehlike. Bilgisayarları geçtik, sigarayı geçtik, herkes cep telefonunun içine giriyor. Hastanede veya dairelerde sıraya girmişsin, birden zırrrr telefon çalıyor, adam devletin işini bırakıyor, 10 dakikada bir açıp bakıyor, "beni kim aramış" diye. Herkesin cebi bir iletişim ağı gibi. Bu işe Ulaştırma Bakanlığı mı el atacak, İletişim Kurumu mu? Sigaradan beter bir hastalık haline gelen bu duruma birileri el atsın... Bir de, konuşmaları kimse duymasın diye, işinin başından kalkıp başka bir yere telefon konuşması için gitmiyor mu, işte bu vatandaşın sabrını taşırıyor. 15-20 dakika sonra geri dönüyor. Bu sefer kendi meselesini halletmek için vatandaşı sırada bekletiyor. Biz insanların iletişim hakkına karşı değiliz, iki telefon değil, isterse dört telefon olsun, ama iş yürüsün; önce halk ile iletişim kursunlar, dışarı ile değil. Hemşireler hasta ile, bankadakiler müşteri ile, diğer devlet dairesindekiler vatandaş ile iletişim kursun öncelikle. Mesaiden sonra, isterlerse sabaha kadar konuşsunlar. Görünmeyen bu hastalık için, "sigara yasağını" arar olduk. Görünmeyen bu hastalığın çaresi ne ise, kim ne yapacaksa bir an evvel yapsın. Bu hastalığın tedavisini kim biliyor ise, bir teşhis koysun ve gereği yapılsın. Aksi halde kangrene dönüşecek... Gazanfer Danyıldız > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00