Türk vatandaşlarını aşağılayıcı bir uygulama, vize uygulaması gittikçe sıkıntılı bir hal almaya başladı. Son ekonomik krizle beraber, bazı ülkelere gidiş için vize almak adeta imkansız hale geldi. Sağlık, eğitim, iş vb. gibi sebeplerden, bu ülkelere gitmek isteyenlerin vize almak için nasıl kıvrandıklarını, ilgili ülkelerin temsilcilikleri önünde nasıl aşağılandıkları, eziyet çektikleri çoğumuzun malumu. Şahısla ilgili her türlü bilginin yanısıra, tapular, banka hesapları da isteniyor. Bazı vatandaşlar sırf gidebilmek için tefeciden para alıp birkaç günlüğüne bankaya yatırma yoluna dahi gidiyor. Bütün bu belgeler vize almayı garanti etmiyor tabii. Reddedildiğiniz zaman vize için yatırdığınız haraçlar da ilgili ülkenin hesabına gidiyor. Dış temsilciliklerdeki izdihama bakarsanız, bu iş için ödenen haracın büyüklüğünü anlamanız zor olmayacak. Bu fakir insanlardan haksız olarak alınan bu kadar haraç ve ilgili bakanlığın kayıtsızlığı... Bu uygulamayı, bu derece aşağılanmayı sineye çekmeyen vatandaşlarımız var, bunlar zaman zaman davalar açar. Davalar kazanılıyor İngiltere'de benzer bir dava açıldı ve kazanıldı. Son günlerde benzer bir karar da Almanya'da alındı. Abdulnasır Savaş isimli vatandaşımızın Avrupa Adalet Divanı'nda açtığı dava bir haksızlığı giderecek gibi. Buna bağlı olarak, Türk işverenlerine ve AB üyesi ülkelere hizmet sunmak için giden Türklere, vize dahil, tüm konan kısıtlamaların kalktığı bildirildi. Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Günther Beckstein imzasıyla bakanlığına bağlı dairelere gönderilen 10 Ağustos 2001 tarihli bir iç yazı ile Avrupa Divanı'nın bu konudaki kararına dayanılarak, hukiki konularda Türklere yönelik yeni hakların vurgulandığı ortaya çıktı. Hamburg'ta bir basın toplantısı düzenleyen Türkiye-Almanya Araştırmaları Enstitüsü (ATA) Başkanı Dr. Harun Gümrükçü, bu kararın 22 yıldır Türklerin gerçek haklarının elde edilmesi yolunda ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi sürecinde atılmış en büyük adımlardan biri olduğunu belirterek "Avrupa Adalet Divanı'nın bu kararıyla, yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edilmesine, 1973 yılından beri konan kısıtlamalar geçerliliğini kaybediyor, ayrıca 1980 yılından itibaren yabancılar yasalarında yapılan tüm kısıtlamaları da geçersiz kılıyor. Bundan sonra da, Türk işçilerinin hakları 1980 tarihinden başlayarak geriye doğru kötüleştirilemez" dedi Yeni haklar Abdulnasır Savaş isimli vatandaşımızın Avrupa Adalet Divanı'nda açtığı davanın sonucuna bağlı olarak, Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanlığı'nın vurguladığı ve Alman Hükümeti'nin de yeniden bu karara itiraz etmeyeceği bildirilen yeni haklar şunlar: Uluslararası hukuk formu 1 Ocak 1973 tarihinden itibaren A(E)T/AB üye ülkelerinin Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliğini taşıyan İşadamı, gazeteci, sporcu ve serbest meslek sahibi gibi yurttaşlarına yeni kısıtlamalar getirilmesi yasaklanmaktadır. Almanya'ya veya bir diğer AB üye ülkesine hizmet sunmak için giden (Dienstleistungerbringer) Türklere ve bu arada TIR şoförlerine Almanya'ya vizesiz seyahat hakkı vardır (visumfrei nach Deutschland einreisen) ve bu ülkede iki aya kadar kalma imkanlarıı bulunmaktadır. Schengen-Vizesiyle seyahat edecek Türklere bu vize başka bir üye ülke için verilmiş olsa bile bu vizeye dayanarak Almanya'ya da gelebilecek ve toplam iki ayı aşmamak şartıyla Almanya'da da kalabilecekler. Almanya'da veya başka bir AB üye ülkesinde merkezi olan bir TIR firmasında "sınırötesi çalışan Türk TIR Şoförleri, eskiden olduğu gibi tekrar "Çalışma izninden muaf" olarak çalışabilecekler. Peki bu sonuca nasıl varılıyor? Vergilerimizle finanse ettiğimiz, haklarımızı savunmak için görevlendirdiğimiz bakanlıkların çalışması sonucu mu? Hayır! Yine gariban bir insanımızın gayretleri sonucu... Bunun böyle olacağını yetkililerimiz bilmiyor mu? Biliyorlar elbet, ama bu şekilde olması işlerine geliyor belki de. Bir zamanlar görüntüyü bozuyor gerekçesiyle Ankara'ya sokulmayan Anadolu köylüsü bir de dünyayı mı gezsin! Çok oluyorlar ama! Mutlu azınlığın ise böyle bir derdi yok; istedikleri ülkeye rahatça gidebiliyorlar. Hatta bazı derrnek mensuplarına 15 yıllık vize verildiği de iddia ediliyor. Kendilerine yeni rakiplerin çıkmasını, işlerinin ellerinden alınmasını istemiyorlar anlaşılan. Arpalıklarının bir kısmını yoksul Anadolu evlatlarına kaptırdılar, bari o imtiyazları kalsın! Belediyelere yetki ve yardım israfı Belediyeler adalet, hak, hukuk kavramlarına yeterince riayet etmiyorlar, Avrupa kriterlerine uymuyorlar. Oy hesapları yüzünden objektif olamıyorlar, birçok problemin çıkmasına yolaçıyorlar. Hatta yetkisizlikten yakındıkları şimdi bile, varoşlardakilerin seyahatlerini sayımda engellediler. Binada mesken ile işyeri bir tutulmamalıdır. Mesken aile yuvasıdır; vergi, ruhsat gibi hiçbir engeli olmamalıdır. Yüze yakın müvekkilim "baba, amca, dede, akraba, kardeş, ağabey diye hep döviz gönderiyorum. Bana ev, arsa, daire, arazi al..." diyorlardı. Şimdi ise "Türkiye'deki taşınmazlarımızı sat, parasını gönder" diyorlar. Bazı belediyelerin emlak vergisi, çöp vergisi ve cezaları halkı bıktırdı. Eskiden yeni inşaatlar 5 yıl muaftı, arazilerde istisnalar vardı. Yurtdışında bu iş için faizler%2'yi aşmıyor, üstelik bazı vergilerden muaf. Türkiye'de ise vurguncuların, hortumcuların verdikleri zararların karşılanması için bu kesimler adeta hazır gibi görülüyor. İşte bunun neticesi; artık engelleyemiyorum, satabilen parasını alıp gidiyor... Depremi fırsat bilenler inşaatçıları aç bıraktıkları gibi, belediye ve maliyeyi de büyük zarara uğrattılar. Belediyeye 7 milyar izin, 1 milyar da sondaj deneyi; yani 8 milyar verilmeden kazma vurulamıyor. Yakın zamana kadar 7-8 milyara bina yapılırdı, şimdi ise bu para temel izni için gidiyor. Bu yüzden inşaatlar durdu. Müteahhitler, kalfalar, ustalar, işçiler, malzemeciler, mimarlar, mühendisler hepsi işsiz; maliye büyük zararda. Belediye bir bina için 8 milyar isterken binlerce binanın yapılmasına engel oluyor, trilyonları kaybediyor. Vergi geliri yok oluyor. Bu önemli konular sadece belediyelerin insafına bırakılmayacak kadar önemlidir... ¥ Tahsin Koloğlu (E. Malmüdürü-Mali Müşavir) - SAMSUN Belediye bize sattığı arsayı bir daha mı sattı? Alibeyköy sakinlerinden birisi olarak bir sorunumuzu sizin aracılığınızla ilgili mercilere duyurmak isterim. Bundan yaklaşık 25 sene önce babamın alınteriyle kazandığı dört çocuğunun nafakası paradan keserek, ev sahibi olabilme umuduyla belediyeden aldığı arsayı bugün Vakıflar müdürlüğü, kendisine ait olduğunu iddia etmek suretiyle sahiplenmek istemektedir. Bu durumda olan bir tek benim babam değil. Alibeyköy sakinlerinin çoğunluğu bu durumdadır. Yapılan araştırmalara göre, belediye bu arsaları Alibeyköy halkına sattıktan sonra, bir de Vakıflar Müdürlüğü'ne satmış. Belediye'nin tarafımıza yapmış olduğu satış ile ilgili tüm belgeler (tapu hariç) elimizde mevcuttur. Belediye yetkilileri, devlette devamlılık ilkesini dikkate almayıp, bu konuda kendilerini muhatap kabul etmemektedirler. Konuyla ilgili olarak sesimizi duyurmamızda yardımcı olmanızı tüm Alibeyköy halkı adına istiyoruz... ¥ Muammer Kayış - İSTANBUL Belediye kaynakları daha faydalı işler için harcansın Gediz Belediye Başkanı'na; Her yıl olduğu gibi bu yıl da Gediz'in kurtuluş gününde eğlenceler tertiplediniz. Bu eğlenceler için büyük paralar ödenerek sanatçılar çağrılıyor. Böyle önemli bir günün kutlanmasına karşı değilim, tabii ki bugünler anılacak. Ama bu kriz ortamında bazı harcamalar daha faydalı hizmetler için yapılsa daha iyi olmaz mı? Söz gelimi: Deprem bölgesi olan bu ilçe için bir arama-kurtarma ekibi kurulabilir, bu iş için gereken cihazlar alınabilir, malzemeler tedarik edilerek kötü günler için hazırlık yapılabilir. Okulların açıldığı bu günlerde muhtaç öğrencilere çeşitli yardımlar yapılabilir. Kütüphanemizin eksiği çok, bu giderilebilir. Pazar yerinin üstü kapatılabilir, pazarcı esnafına tezgah yapılabilir. İşsiz gençlerin istihdamı için bazı çözümlere gidilebilir. Sağlık kuruluşları ile işbirliğine gidilerek bazı kampanyalar başlatılabilir. Kanalizasyon ve su şebekesi yenilenebilir. ¥ Rumuz: Gedizseven - Gediz - KÜTAHYA