Basit hatalarla Metrobüs hizmeti gölgelenmemeli

A -
A +

İETT Genel Müdürlüğü'ne; İşime gitmek için her gün sabah-akşam Metrobüs'e biniyorum. Avcılar-Topkapı arasındaki trafikten yıllardır çok çektik, zaman kaybımız oldu; yol stresi sebebiyle sağlığımızdan olduk... Metrobüs devreye girince rahat ettik. Bu istikamette yolculuk yapan vatandaşların memnuniyetleri yüzlerinden okunuyor. Demek ki problemleri çözmek çok da zor değilmiş. Doğru projeler ve iyi niyetli adımlarla birçok sıkıntının üstesinden gelinebiliyormuş... Ama, Metrobüs'ü kullanan vatandaşlar olarak büyük bir sıkıntımız var. Aylardır çözülmesini bekliyoruz, her nedense bir adım atılmıyor. Sabah-akşam büyük bir izdiham oluyor. Avcılar ve Cevizlibağ duraklarında büyük yığılmalar oluyor. Araçlar kuyruğa giriyor, öndeki araç dolmadan arkadaki araçlar yolcu almıyor. Elinde düdüğü bulunan görevli de "öndeki dolmadan diğerlerine yolcu almama" kuralını büyük bir titizlikle uyguluyor! Bu büyük kalabalığı sırayla tek araca alınca da büyük insanlık ayıpları yaşanıyor. Soğuktan ve beklemekten bizar olmuş vatandaşlar açılan kapıya saldırıyor. Hamleyi yapabilen genç ve güçlü olanlar binebiliyor. Kadın, çocuk ve yaşlılar bazen ayak altında eziliyor. Zaten ilk binebilenler gençler olduğu için, diğerlerine oturacak yer de kalmıyor... Aylardır bu böyle, her sabah ve akşam bu rezaleti yaşıyoruz. Halbuki bunun çözümü çok basit; zaten araçlar arka arkaya sıralanmış bulunuyor. Tek yapılması gereken, sabah ve akşam saatlerinde yolcuların tek araç yerine, 3-4 araca birden alınması. 3 araç bir anda dolup yola çıksa bu izdiham olmaz. Araçlar arkada boş bekleyeceğine onlar da yolcu alsın... Birkaç sefer duraktaki görevliye bu durumu söyleyecek oldum, dinlemedi bile. Böyle güzel bir hizmeti basit bazı hatalar yüzünden gölgelemeye kimin ne hakkı var? Lütfen bizzat siz gidin, bu izdihamı yerinde görün ve çözülmesini sağlayın... > Metrobüs'ü kullanan bir vatandaş Nedir bu başımıza gelenler? Son bir haftadır yaşadığımız aksiliklerden ve bürokrasi yüzünden uğradığımız haksızlıklardan söz etmek istiyorum. 4 Şubat Pazar akşamı saat 21'de evim elektrik aksamının muhtemelen kısa devre yapması sonucu yandı. Hiçbir eşyam kalmadı. Kimlik, para, vb. ne varsa yandı, kül oldu. Mağdur olarak ifade vermek üzere gittiğimiz Aksaray Polis Karakolu'ndan kredi kartı borcu ve mal beyanında bulunmamak suçlamasıyla gözaltına alındık, hapsedildik. Kelepçelerle, nezarethaneye atılmakla, parmak izlerimiz alınmakla acımız katlandı. İşimden oldum. Benim 4 bin 600 YTL, eşimin 2 bin 800 YTL ödemesi gerektiği, aksi halde hapsedileceğimiz söylendi. Benim paramı kayınvalidem ve eşimin yeğeni ödedi. Eşim ise 2 bin 800 YTL için Bayrampaşa Cezaevine atıldı, hâlâ orada... Bir şeyler yapmak için gittiğim her makamda, elime bir yığın bürokratik evrakın listesi verilerek, tamamla gel diyorlar. Ne para var, ne de halden anlayan. Zar zor kimlik çıkarttım. Yanan eve yeni taşınmıştık, muhtarlıktaki kayıtlarımızı henüz aldırmamıştık. Eski muhtar, "yangın benim mahallemde olmadı, bir şey yapamam" derken, Kocamustafapaşa Mahallesi Muhtarı Adem Bey, "diğer mahalledeki kayıtlar olmadan bir şey yapamayız" diyor. İki arada bir ikametgah bile alamaz olduk. Bir TC Kimlik Numarası'ndan vatandaşın bütün bilgilerine ulaşmak mümkün iken, e-devlet uygulamasıyla bize ait bütün bilgiler ilgili kuruluşlarla paylaşılıyor iken, gördüğümüz bu bürokratik eziyet reva mı? Banka avukatlarının "hacze değer mal yoktur" tutanağına rağmen, mal beyanı istenmesi doğru mu? Olmayan malın nesini beyan edelim? Cezaevinden çıktığıma üzüleyim mi, sevineyim mi, bilmiyorum. Günlerdir kardeşimin Wolksvagen kaplumbağasında yaşıyoruz. Bronşit hastasıyım. Bu soğukta arabada kalıyoruz. Bir yanda korku, öbür yanda soğuk; çıldırmak üzereyim... İlgilileri daha duyarlı olmaya çağırıyorum... > Ayla Öztürk Çetin-İSTANBUL Böyle memurlar çoğalmalı... Kamu kurum ve kuruluşlarında, hâttâ özel kesimde sürekli karşılaştığımız memur ya da elemanlar; genelde bıktıran, bekleten, oyalayan hâttâ "bugün git yarın gel" diyen tipler olmuştur. Bunun son bulması vatandaşların temennisi olmuştur. Zaman zaman bu sütunlarda dahi bu tür memur şikayetleri gündeme gelmiştir. Ancak bu defa ben bir memurdan söz etmek istiyorum. Aslında bu yazıyı yazma tereddüdü de yaşamadım değil. Yanlış anlaşılır da sözünü edeceğim memur zarar görür diye. Hep şikayet edilen hep kötülenen memur yazısı yerine, takdire şayan birinden bir kamu görevlisinden söz etmek istiyorum. Farklı bir kamu çalışanının sebep olduğu memnuniyetin, örnek teşkil etmesi temennisiyle, takdir edilmesine vesile olmak amacıyla bunları yazdım. Gaziosmanpaşa PTTBANK'ta emekli maaşlarını dağıtmakla görevli S. İ.'nin çalışmasını izlediğiniz zaman hayran olmamak elde değil. Vatandaşı bekletmeden, oyalanmadan, güler yüzle hizmet etmekte. İki yıldır emekli maaşı aldığım bu şubede, her ay aynı manzarayı görmekteyim. Bütün vatandaşlara gösterdiği güler yüz ve nezaketi takdir etmemek mümkün değil... Ve bu şekilde çalışırken, inanıyorum ki yaşlı, sakat , çocuklu olarak gelen emeklilerin sıra bekleyerek sıkıntısını artırmak değil, bir an önce evlerine dönmelerini sağlamayı düşünüyor... Bu tür memurların artması dileğiyle... > Erol Kara-İSTANBUL Camiler, akşamları biraz geç kapatılamaz mı? Diyanet İşleri Başkanlığı'na; Büyükşehirlerde, akşam vakitleri namaz kılacak cami bulamıyoruz. İstanbul'da oturan bir vatandaş olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan bir talebimiz var. Günlerin kısalması sonucu, ezan vakitleri gitgide erken saatlere kadar indi. Şimdi Yatsı Namazı'nın vakti saat 19.00 sularına kadar çıksa da, eski alışkanlıkla namazın sonunda camiler kilitleniyor. Halbuki; bu saatlerde, bilhassa İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyükşehirlerde, milyonlarca insan ya hâlâ çalışmakta, okumakta veya evlerine gitmek üzere yollarda bulunmaktadır. Camilerde namaz kılmak, vatandaşa daha fazla huşû veriyor. Lâkin, Yatsı namazının erken bitmesinden dolayı, saat 19.15'den itibaren İstanbul'da açık cami bulmak mesele oluyor. Yüzlerce caminin kapıları kilitleniyor. Trilyonlarca liraya mâl olan bu ibâdethâneler, halkın hizmetinden çekiliyor. Burada, Diyanet'ten şöyle bir istirhâmımız var: Mümkünse, il merkezleri ile ilçe merkezlerinde, en az birer ikişer cami; günler biraz daha uzayıncaya kadar kapılarını kapatmasın, namaza gelenleri kapılarından çevirmesin. Lojman ve meşrûta kayıtları bulunan bu camilerin görevlilerine, hocalarımıza, camilerin kapılarını en az 1 saat daha açık tutabilmeleri yönünde resmî izin verilmelidir. Lojmanla yan yana, müftülüklerle yan yana bulunan, tabiati ile imam ve müezzinlerin gözetiminde bulunan camilerin kapıları biraz daha açık tutulmalı. Eğer "Biz buraları koruyamayız" denilerse, gerekiyorsa, emniyet müdürlüklerinden, belediye başkanlıklarından polis ve zabıta talebinde bulunabilirler. Bu da neticede bir toplum hizmetidir. Devlete bağlı camilerde vatandaşın ibâdet hürriyetinin, gerekiyorsa, güvenlik kuvvetleri tarafından korunması gerekmektedir. "Tinerciler geliyor, hırsızlar geliyor" gibi temelsiz ve komik mâzeret, bu hürriyetin kullanılmasına ve devletin vatandaşa hizmetine engel teşkil etmemelidir. > Bir grup vatandaş-İSTANBUL Su israfına son vermeliyiz Müsait oldukça 5 vakit namazımı camide kılmaya çalışırım. Ama her gidişimde beni üzen bir şeyi burada dile getirmek istiyorum. Şadırvanda abdest alan bazı kardeşlerimiz, her nedense musluğu sonuna kadar açıyorlar. Abdeste ara verip, çoraplarını çıkarırken ya da giyerken de bu muslukları kapatmayı akıl etmiyorlar. Halbuki israf haram. Abdest gibi bir ibadette bari bu haramı işlemesek olmaz mı? Hem gereksiz yere akıtılan sularımız heba oluyor, hem de etrafa sıçratılarak başkaları rahatsız ediliyor. Lütfen abdest alırken daha duyarlı olalım, su israfına son verelim... > Bir vatandaş

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.