Ekim 2003 tarihli gazetemizde "Adapazarı Belediye Başkanı bu yanlışı düzeltmeli" başlığı altında yaşlı bir hanımın, Feriha Güçhan'ın şikayetine yer vermiştim. Feriha Hanım, kızıyla yaşayan, geçim darlığı çeken, sağlığı bozulmuş çilekeş biri. Babasından 67 metrekarelik bir arsa kalır, buraya bir ev yaparak kira derdinden kurtulmak ister; bunun için de müşterek tapulu olan arsasını tek tapuya çevirmek için ilgili daireye gider. Birşeyler yazılıp çizilir, eline bir kağıt tutuşturulur. Eve gidip kağıda bakınca beyninden vurulmuşa döner; meğerse 67 metrekarelik arsasının 25 metrekaresi Feriha Hanımın rızasıyla belediyeye bırakılıyormuş! Kendisinden habersiz, rızası dışında bu işlemin yapıldığını söyleyen Feriha Hanımın çığlığını da kimse duymaz. Üstelik arsası ile komşu olan kişilere bu tür işlem yapılmamış, arsa da yolun epey gerisinde kalıyor. 67 metrekarelik arsa 42 metrekareye düşmüş, buraya ev yapma imkanı da kalmamış. Feriha Hanım derdini kimseye anlatamayınca, bizim vasıtamızla Adapazarı Belediye Başkanı'na ulaşmak, bu yanlışı düzelttirmek istedi. Aradan bunca zaman geçti, ama Başkan bu feryadı duymadı. Zaten artık Feriha Hanımın gönlünü alamaz, Feriha Hanım bu haksızlıklara, çilelere daha fazla dayanamamış, rahmetlik olmuş... Şimdi tek başına kalan kızı, aynı feryatlarla bu haksızlığın düzeltilmesini istiyor. Bakalım Başkan bu defa da ilgisiz mi kalacak... İşte Feriha Güçhan'ın kızı Nermin Güçhan'ın yazdıkları: "Bu satırları gözyaşlarımla yazıyorum. Acım çok büyük, anacığımı 19 Ekim 2003 günü kaybettim. Adapazarı Belediye Başkanı'ndan hiçbir cevap gelmemişti. Anneciğim çok kahretti. Hayatta kimsem yok, yapayalnız kaldım. Anneme hiçbirşey söylenmeden o haksızlığın yapılması çok dokunmuştu. Yaram kanıyor. Aziz Duran'ın ilgisiz kalması bizi daha da üzdü. Yanlışı düzeltmediler. Annem ölmeden önceki gece sabaha kadar tapulara bakarak gözyaşı döktü. O gün sabahtan bana, 'hadi kızım otur da Behçet Bey'e ben söyleyeyim, sen yaz' demişti. "Anne, işimi bitireyim yazarım" demiştim. Ama maalesef öğleden sonra saat 2.30'da vefat etti. Birlikte yazmamız nasip olmadı. Hatta bana, 'hadi ben ağır duyuyorum, Belediye Başkanı da mı ağır duyuyor, hâlâ sesimizi duymadı' diye yaz demişti... Acım çok büyük, lütfen yardımcı olun, acımı hafifletin..." Umarım Adapazarı Belediye Başkanı bu defa feryatları duyar, suskun kalmaz; yapılmış olan bir haksızlığı düzeltir. Bu sayede Feriha Güçhan hepimizi affeder, kızı Nermin Güçhan'ın da acısı diner... Kolay vergi tahsilatı Sayın Maliye Bakanımız; sizin millet sevgisi ile dolu olduğunuza eminim. Hiçkimse başka bir anlam vermesin, yaşım 75 kimseye ihtiyacım yok. Anlatacaklarıma gönülden kulak vermenizi beklerim... İstediğiniz halde bazı olaylara yetişemeyebilirsiniz. Bu durumda sizi, kendiniz kadar güvendiğiniz yardımcılara emanet etmek mecburiyetindesiniz... Kongrenizi uzaktan da olsa dinledim. Bu arada Sayın Başbakanımız'ın saydığı icraatları arasında, "vergi barışı" sözü, başıma odunla vurulmuş gibi geldi. O barış olmadı, büyük bir mükellef grubu hakiki vergi barışını bekliyor. "Bu istek neyin nesidir" demeyin. Ekipler çıkarıp, harcırahlar vererek işyerlerini gezmekle olmaz. Sadece zaman kaybı olur. Bu işin de kolayı var. Vergi adedini bir veya iki kalemde toplayın. Taksimatı kendiniz yapın. Gelelim asıl konumuza: 1. Evvela anaparayı tahsil et. 2. Faiz borcun sorulduğu andaki olsun, geriye sarkan olmasın. 3. Ödeme bitinceye kadar faizi durdur, mükellef kaçmasın. 4. "Eline ne geçtiyse onu getir hesabına yatır" de. Bakın bakalım, ödeme oluyor mu, olmuyor mu? Bana öyle geliyor ki, borcunu ödeyemeyen kalmayacak. İşte vergi barışı bu olacak... Rıza Birik - BANDIRMA Bize taksi almak yasak mı? 25 yaşında bir taksim var. Özel tüketim vergisinden yararlanamıyorum. Neden? 1. Çünkü sıfır araba alacak param yok. 2. Arabamı çöp parasına almak istiyorlar. 3. Yaşlı arabaya bakacak gücüm yok. 4. Çevreye verdiğim zarara üzülüyorum. 5. Alay konusu oluyoruz. Çocuklarımız bile alay ediyor (arabanın içinden yere bakıp, baba... ayakkabım asfalta düştü inip alalım...) 6. Polis şimdi ceza yazacak diye kasılmaktan yoruluyorum. Tamirci görünce, yine siz mi geldiniz diye manalı manalı bakıyor. 7. Bazı park ettiğim yerlere çok dikkat ediyorum, arabalardan uzak durmaya çalışıyorum, mazallah frenleri boşalır da bir arabaya çarpar... 8. Benzinci, trafikçi hepsi takmış adeta. Yazılacak daha çok madde var... Otomobil alım gücü olmayanlara yardım yapılamaz mı; mesela otomobil firmaları, ya da devlet bir katkıda bulunamazlar mı, biz de bir ilave yapar, ekonomiye de faydamız olur. Çarkların dönmesine bizim de katkımız olur... Yalçın Cımbıl (Emekli Öğretmen) - BALIKESİR Şikayetim var Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başeskioğlu'na; 23 Ekim Perşembe günü tomografi ve ilaç masraflarımı almak üzere 45 günlük aradan sonra İstanbul Samatya'daki SSK Polikliniği'ne gittim. F masasından geri ödeme için bana bir makbuz verildi. Ancak, makbuzda sadece kan ve tomografi ücretinin yarısı vardı. F masasındaki bayan görevliye "İlaç masrafları niçin ödenmemiş?" diye sorduğumda, elimdeki dosyaya üstünkörü baktı ve şöyle söyledi: "Heyet ilaç paralarını ödeyin dememiş. O yüzden ödemiyoruz!" Heyet kullandığım ilacın ücretini niçin ödemez? Hata nerede? Bunu öğrenmek için aynı masada bulunan diğer bir bayan görevliye sordum. Dosyadaki reçetelere baktı (yine üstünkörü) "Burada ilaç falan yok. Sadece sarf malzemeleri var. Sarf malzemelerinin parası ödenmiyor!" dedi. Ama ilaç kullanıldığına eminim. Reçetenin altında "Tıbben Uygundur" damgası bulunan doktora gittim. Reçetede ilaç olup olmadığını sordum. Aldığım cevap; "Evet burada ilaç yazılı. Parasının ödenmesi gerekir." oldu. Aynı bayan personele bir kez daha döndüm. Ancak ilgilenmek bir yana herkesin ortasında azarlar bir tonda reçetede yine ilaç yazılmadığını iddia etti. Israrım üzerine "Sen anlamıyorsan ben ne yapayım? Ne kadar anlayışı kıtsın!" şeklinde bir de fırça attı. Halbuki ben sadece hakkımı arıyordum. Neyse ki ilgili şef oradaydı. Kendisi benimle ilgilendi ve sonuçta haklı olduğumu anladı. Benden ilaç kupürlerini getirmemi istedi. (Ki bu kupürleri başvuru zamanında isteselerdi hiçbir sorun yaşanmayacaktı.) Geri ödemenin, ilaç fiyatlarının da eklenerek yapılacağını söyledi. Kullanılan ilacın meblağı 186 milyon lira. Şimdi ben bu hanımefendilerin sözüne güvenip de oradan ayrılsaydım 186 milyon lira zarara girmiş olmayacak mıydım? Belki bu beni sıkıntıya sokacak bir meblağ değil. Ama ya parası olmayanlar? İşçiler, emekliler, dullar?... Çok şükür derdimi anlatacak dermanım var. Ama ya eli ayağı tutmayanlar? Değil 2-3 kat merdiveni, bastonuyla bir basamağı çıkamayacak halde olanlar? Okuma yazma bile bilmeyen teyzeler, dedeler?... Nitekim orada bulunduğum kısa süre zarfında birçok teyze, dede bu hanımefendilerin fırçalarından nasibini aldı... Şimdi sormak istiyorum; bu hanımefendilerin görevi vatandaşlara yardım etmek değil midir? Bu hanımefendilerin görevi insanlara yol göstermek değil midir? Sorsanız bahane hazır: "Kardeşim zaten bütün gün uğraşıyoruz. Bir de seninle uğraşmayalım!" Hayır efendim. Tabii ki uğraşacaksınız. Çünkü işiniz bu. Madem bu iş sizi yoruyor, burnunuzdan kıl aldırmayacak hale getiriyor o zaman istifa edin! Bırakın gidin de bu işi doğru dürüst yapacak insanlar gelsin! Ertuğrul Erbaş - İSTANBUL Rağbet, satana kadar... Milenyumdan önce beyaz eşyada 3 yıl garanti büyük iddia idi. Şirket malına güveniyor da veriyor, deyip; 1998'de Ariston buzdolabı aldım. Daha sonra garanti süresini 5 yıla çokardılar; bravo dedik... Ama kazın ayağının öyle olmadığını başımıza iş düşünce öğrendik. Şirket veya servis yapamadıktan sonra garanti 1, 3, 5, 30, 50 yıl da olsa birşey değişmiyor, iş görülmüyor. Olan yine müşteriye oluyor... 29.10.98'de Migros'tan Ariston 450 XLNF model buzdolabı aldım. Sesli çalışma, hemen bildirim yaptım. 5.11.98'de İstanbul Büyükçekmece Servisi'nden M. Ergen gelip ayar yaptı. Ses yine azalmadı. 1 yıl bekledim, alt kapının kapanmadığını tespit edip 21.10.2000'de tekrar ayar yaptılar. Kapı problemi bitmedi, şikayetimi defalarca bildirdim. Mayıs 2001'de aynı servisten gelen iki eleman kapıda fabrikasyon hatası tespit edip gittiler. Gecikmeyin, garanti süresi bitmeden getirin dememize rağmen; "evde yoktunuz, geri gittik", tekrar tarih isteyince de "fabrikadan gelmedi" yalanını söylediler. Fabrikadan gelince getiririz dediler, sonraki amramalarımda da telefonu yüzüme kapattılar. Sinir herbine girmemek için bekledik. Kapı iyi kapanmayınca kabarık elektrik faturaları ödedim. Yakuplu'dan taşınınca, buzdolabının verimi iyice düşmüştü. Büyükçekmece Servisini arayıp kapıyı sordum. "2 yıldır neredeydiniz?"cevabıyla karşılaştım. Kapı beklediğimi söyleyince de, "taşınmışsınız, bölge dışına bakamayız" dediler. Bakırköy servisine bildirsek, yeni bildirim diye kapı faturası bize kesilir düşüncesiyle 355 53 00 numaralı telefondan ilgili firmanın müşteri temsilcisi Alev Hanım'la görüştüm. Servisçinin verdiği cevabı aldım. "Kapı değişecek" kaydı yok dendi. Kayıt düşmemişlerse, müşterinin suçu ne? İşlem yapmadılar ki makbuz versinler. Kapı değişmediği için bize makbuz vermediler ki istiyorlar... Hepsi satana kadarmış... G. Şahin - İSTANBUL