Annemden işitirdim; bir zamanlar Ermeni-Rum komşularımız varmış. En çok onlara yakınlık gösterir, ikramlarda bulunurmuşuz. Azınlıktır, gariptir diye korurmuşuz. Ortodokslarla Katolikler birbirlerine düşman imiş, birbirlerini yok etmenin savaşını vermişler. Doğu Romalılar da o zamanlar Ermenileri yok etmeye çalışmış. Ermeniler, Doğu Roma kökenlilere de dava açsalar ya... Atalarımız Anadolu'yu yurt edindiklerinde, hudutsuz hoşgörüleriyle, her dine mensup çeşitli kavimlere şefkatle yaklaşmışlar. Osmanlılar zamanında Ermeniler huzur buldu, en iyi mevkiler onlara verildi. Onlardan pek çok bakan, milletvekili, elçi, öğretim görevlisi çıktı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlı yenilince, asırlardır bizi parçalamak isteyen İngiltere, Rusya ve Fransa, bunu fırsat bilerek, Ermenilere yeni haklar verilmesini istediler. Hınçak ve Taşnak teşkilatlarını kurdurdular. Osmanlı'yı içten bölüp parçalamak ve yutmak istediler. Doğu'nun çeşitli illerinde Müslümanları camilere doldurup, diri diri yaktılar, katliamlar yaptılar. Silahlanan Ermeni çeteleri hem ordumuzu arkadan vuruyor, hem de Müslümanları katlediyordu. Savunmasız halka akla hayale gelmeyecek işkenceler yaptılar. Müttefikimiz Alman Genelkurmayının telkini ile, bunları Suriye taraflarına indirmek zorunda kaldık. Bu arada, yakınları Ermeniler tarafından katledilmiş bazı vatandaşlarımız tarafından öldürülen Ermeniler olmuş. Bütün bunların müsebbibi olan batılılar utanmadan Ermeni terör örgütünün yanında yer aldılar. Çeşitli ülkelerde katliam ve soykırım yapan batılılar, utanmadan bu yaftayı bize yapıştırıyorlar. Opr. Dr. E. İlhan Olgay Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve "bilgi-bilinç" problemi Üniversitede okuma isteği bir şekilde ne istediğini bilme veya neyi istemediğini bilme sürecidir. Başka bir ifade ile, kişinin kendi geleceği ile ilgili yol haritasını çizebilme bilincidir. Herkesin üniversite okuma hakkı var, ancak üniversiteyi okuyabilecek bilgi ve yeterliliğe sahip olmak gerekir. Hak etme, ancak bilginin uygun teknikler ile ölçülmesi sonucu belirlenir. Yükseköğretimle birlikte, 18 milyona yakın öğrenci, sınav maratonları içinde, bir sınavdan diğerine koşuyorlar. Orta öğretimde SBS için üç adet, üniversiteye girişte iki sınav, fakülte sonrası KPSS ve diğer ara sınavları derken, kişinin hayatının sınava endekslendiği görülüyor. Üniversite sınavını kazanan gençlerin büyük çoğunluğu, zamanlarını ilköğretimden lise son sınıfa kadar, 7-8 yıl süresince okul ile dershane arasında geçirmektedirler. Bir bütün olarak ortaöğretim okulları arasındaki rekabet de bu süreci tetiklemektedir. Maalesef biz anne ve babalar da bu yarışta çocuklardan daha erken pozisyon alarak, çocuklarımızı sınavı kazandırmaya teşvik etmekteyiz. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafında yapılan bir araştırmada, vatandaşın yüzde 82.4'ü üniversiteye giriş sınav sisteminin, öğrencileri yeteneklerine uygun mesleklere yerleştirmediğine inanıyor. Aynı çalışmada, lise ve üzeri eğitimli bireyler arasında yapılan araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 82.6'sı, üniversite giriş sisteminin "dershanelere gitmeyi ya da özel ders almayı mecburi kıldığını" düşünüyorlar. Dershane meselesi aileler için ciddi bir maddi problem, öğrenciler için ise başka bir problem. Ülkemizde milyonlarca öğrenci, her gün okul, dershane arasında ezbere dayalı ve sonuçta test esaslı sınavı başarma eksenine sıkıştırılmış durumdadır. Artık YGS ve bir sonraki sınav LYS zorunlu bir yarış olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Gençliğin kendisini geliştirecek ve beynini besleyecek, okuma, sanat ve diğer kültürel etkinliklerden uzaklaştığı görülüyor. Çok haklı olarak çocukların kitap okuma, sanatsal etkinlikleri izleme zamanı ve isteği olmamaktadır. İstese de yarıştan koparım korkusu ve kaygısı yakasını bırakmıyor. Sınava girmek bir sorun, sınavı kazanıp bir üniversiteden mezun olup işsiz kalmak bir başka sorun. Ülkemizdeki işsizler ordusunun en yüksek dilimini yüksek okul mezunları oluşturduğu düşünülürse, meselenin büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Arzu edilen ve gelişmiş bir ülkede olması gereken, üniversite eğitimi alacak seviyede lise eğitimin verilmesi, diğerlerinin de meslek eğitimine yönlendirilmesidir. Meslek eğitimi alanlar da ülkenin ara eleman ihtiyacını karşılasınlar. Ne aradığını bilen, değerleri gelişmiş bir gençlik, bir ülkenin yer altı zenginliklerinde daha da önemlidir. Ülkemiz eğitim sistemi ne yazık ki çok sayıda sıradan insan yetiştirmektedir. Sıradan insandan çok, talep eden, o uğurda çaba sarf eden bilinci gelişmiş, analiz ve sentez edebilen insan yetiştirmeliyiz. Şikâyet eden değil, iş yapan, üreten bir nesil yetiştirmeliyiz. Mevcut hâli ile okul-dershane arasında ezbere ve sınava kazanmaya dayalı sistem uzun zamandır gençliğin enerjisini tükettiğini ve ülkemize zarar verdiğini düşünüyorum. Ve kaygılanıyorum. Prof. Dr. İbrahim Ortaş Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00