Son yıllarda, bilhassa vatandaşlık numaralarının yaygınlaşmasından sonra, taksitle mal satan birçok mağazanın camlarında bulunan şu yazılara rastlamışsınızdır: "Kefil yok, senet yok, peşinat yok. Kredi kartına hiç gerek yok. Şimdi al, aylar sonra öde, şu kadar ay taksit..." Mağazaya gidiyorsunuz, ağızlarından bal damlıyor, tatlı ve inandırıcı sözlerle başınız dönüyor. Belki sadece meraktan, bir göz atayım çıkayım diye girdiğiniz mağazadan; kefil istenmeden, kredi kartı vermeden, peşinattan söz edilmeden belki 6 ay sonra ödemeye başlayacağınız çok uzun vadeli malı almanın sevinci ile mağazadan çıktınız. Sizden sadece ne iş yaptığınız, nerede çalıştığınız, nerede oturduğunuz, malın hangi adrese teslim edileceği soruldu. Nüfus cüzdanınızın ya bilgisi ya da fotokopisi alındı. Belki bunlar da alınmadı, adınız kredi için yeterli oldu... Sevinç içinde evinize, sevdiklerinize koştunuz. Bir iki gün içinde mallar evinize geldi. Kullanmaya başladınız. Ödemelere geçilecek zaman da su gibi akıp geldi. Bu arada mallar defolu çıkmış, arızalar olmuş, mağazaya defalarca gitmişsiniz. Arızalı mallar için tartışıyor mağazaya kızıyorsunuz. Sonuç alamadınız. Ödemeyi yapmam diyorsunuz görevliye. Görevlinin de çok umurunda idi. Taksitle ödemelere başladınız. 36-40 ay vadeli dönemde 18. ayda sıkıştınız. Mağazaya gidip, bu ay veremeyeceğinizi dile getirdiniz. Bir ya da iki ay idare etmelerini istediniz. Güler yüzlü satış görevlisi sizi "bir şey olmaz"larla gönderdi. Rahatsınız. Ne güzel pembe rüyalar içerisinde yaşıyorsunuz. Ve bir gün pat diye bir telefon, "İyi günler... Ben filanca hukuk bürosundan Avukat Feşmekan..." Buyurun, hayırdır diyorsunuz. "Falan alışveriş merkezinden mal almışsınız. Hakkınızda icra takibi var. Bu borcu bugün olmadı yarın ödediniz ödediniz, yoksa kapınıza haciz gelip eşyanızı kaldıracağız!.." Şok üstüne şok. Ne anlatsanız boş. İcra takibi başladı. Ödeme gücünüz yok. "O halde kefile gideriz." Kefilim yok diye seviniyorsunuz. Kapatıyorsunuz. Ardından bir başka telefon... "Ya sen beni nasıl kefil yaparsın, ben sana ne zaman kefil oldum?" diyen bir yakınızın sesi. Yo, ben seni kefil yapmadım diyorsunuz, "yapmışsın işte, avukat aradı" cevabıyla sarsılırsınız... Veya, "İyi günler. Ben filan mağazanın avukatı, mağazaya olan borcun borçlu tarafından ödenmemesi sebebiyle, kefili olarak siz ödeyeceksiniz. Hakkınızda icra takibi var... Şu kadar borç" diye bir telefon. Ben o mağazaya gitmedim, kimseye kefil olmadım deseniz de boşuna, imzanız var. Haberiniz olmadan nasıl kefil oldunuz? Durum şu: Mağaza asıl borçludan siparişi alıyor. Sözleşmeye imzayı attırıyor. Ve malı teslim ederken, sözleşmeyi getireceklerini belirtiyor. Birkaç gün içinde malı getiren mağazanın aracı kapınızda duruyor. Arabadan inen çalışanlar binadaki bir zili çalıyor. Biz filan mağazadan geliyoruz. Burada Ahmet-Mehmet oturuyor mu diye soruyor. Akrabanız, komşunuz, dostunuz olabilir. "Eşya getirdik de, teslim etmeden önce bir doğrulama istedik" diyorlar, tabii kardeşim diyorsunuz. Ne de olsa tanıyorsunuz. Komşunuzun mal almasını kolaylaştırmak için, sözde orada oturduğuna dair imzayı basıyorsunuz. Siz öyle sanıyorsunuz. Ya da malı alan kişi mağazaya, ben yoksam filan kişiye teslim edebilirsiniz diyor. O şekilde gelip söz konusu işlemi yapıyorlar. Siz artık mağaza için kefilsiniz. Sözleşmenin altına imza attınız. Düzenli ödenmeyen her taksit için anında hukuk bürolarına gidiliyor. Önce mağazada biriken faiz, masraflar, vekalet ücretleri; birkaç yüz lira oluyor birkaç bin lira.. Asıl borçlu ortadan kaybolsa da, habersiz kefil mağdur oluyor. Hiç yoktan borçlu olmanın sıkıntısıyla nereye gideceğini bilmiyor. Evrak üzerinde adı var. İmzası var. Kime ne anlatacak!.. İşte bazı mağazaların, işini sağlama alma oyunu! Duyurması bizden. Bundan sonra imza atarken çok dikkat edin!.. Erol Kara-İSTANBUL >> Şehit yakınlarına "2. iş"te feragat hakkı bulunsun Şehit yakınıyım. Malumunuz üzere, 6353 sayılı yasa ile, Şehit ailelerine 2. iş hakkı tanındı. Ancak aldığımız duyumlara göre, 2. iş hakkıyla ilgili uygulama yönetmeliğinde, feragat hakkının verilmeyeceğini ve bu yüzden birçok şehit yetiminin mağdur olacağını üzülerek öğrenmiş bulunmaktayım. 1. iş hakkıyla ilgili kanunun uygulama yönetmeliğinde, feragat hakkı verilmiş olmasına rağmen, 2. iş hakkıyla ilgili kanunun uygulama yönetmeliğinde bu hak verilmemektedir. Kanun metinlerine baktığımızda, 1. iş hakkıyla ilgili kanun metninde de feragat hakkıyla alakalı herhangi bir ifade yer almamaktadır. Kanun metninde geçen ifade, "yoksa çocuklarından birisinin, çocukları da yoksa kardeşlerinden birisinin" şeklindedir ve bu çerçevede feragat hakkı, 1. iş hakkında düzenlenmiştir. Aynı şekilde, 2. iş hakkıyla ilgili kanunun son halinde, "şehidin ana, baba ve kardeşi bulunmaması durumunda eş veya çocuklarından toplam iki kişinin" denilmesine rağmen, 2. iş hakkı uygulama yönetmeliğinde bu çerçevede bir feragat hakkı düzenlemesinin yapılamıyor olmasını anlamak mümkün değildir. Uygulama yönetmeliği eğer bu şekli ile çıkarsa; şehidin kardeşleri çok yaşlı ya da çeşitli sebeplerle iş hakkını kullanmayacak durumda olsa bile, bu hakkı şehidin yetimi kullanamayacaktır. Yani ancak şehidin anne, baba ve kardeşleri hayatta değilse, 2. iş hakkından şehidin yetimi ve eşi yararlanabilecektir. 2. iş hakkını kullanmak isteyen şehit yetimlerinin, amcalarının vefat etmelerini beklemeleri gerekecektir. Zaten çelişki de burada yatmaktadır. Kanunda yer alan "bulunmaması halinde" ifadesi, "iş hakkını kullanabilecek anne, baba ve kardeşin bulunmaması" olarak anlaşılması gerekirdi. Bu itibarla, uygulama yönetmeliğine dayanak teşkil eden kanun metninin, feragat hakkının düzenlenmesini sağlayıcı açıklıkta olmaması sebebi ile, kısa zamanda yasal bir düzenleme yapılarak, şehit yetimlerinin mağdur edilmelerinin önlenmesi büyük önem taşımaktadır. Emre Dursun (Şehit Çocuğu) > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00