1989 yılında Eskişehir'de doğdum. İlkokuldan itibaren, önüme hangi sınav konulduysa itiraz etmeden, her birine özenle çalıştım. Eskişehir'in güzide bir Anadolu Lisesi'ni kazandım. Girdiğim dönemde, tabelalarında isim değiştirerek "Anadolu Lisesi" olan okullar yoktu, sayıları azdı. Arkadaşlarım, hocalarım, ailem "sayısal seç, mühendis ol" diye ısrar ettiler. Bense eşit ağırlıklı alanını seçip, "Felsefe ya da Psikoloji okumak istiyorum" diye direndim. O kararı verdiğimde annem yüzüme baktı ve "hiçbir şey olmamayı seçtin kızım, aferin sana" dedi. Haklı olabileceği aklımın ucundan geçmezdi. Liseyi oldukça parlak bir öğrenci olarak bitirdim. Derken ÖSS geldi çattı. İlk girdiğim yıl, aldığım puan, hayalini kurduğum bölümleri okumam için yetersizdi. Reklamcı olabiliyordum, işletmeci, maliyeci falan. Ama bu bölümler benim ruhumu doyurmaz, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etmeme imkan vermez, derinlik katmaz diyerek gitmedim. O zaman gücüm vardı, çok zor geçen bir yılın daha ardından ikinci yılımda Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalı'na kaydımı yaptırdım. Benden mutlusu yoktu, sevdiğim bölüm, sevdiğim meslek, daha ne olsundu!.. Bölümümüz 5 yıllık bir eğitim süresine sahiptir. Birinci sınıfın ilk dönemi bittiğinde, not ortalaması 3.00 ve üzeri olan öğrencilere üst sınıftan ders alabilme imkanı sunuldu. Ben de bu sayede, her dönem sabahlara kadar süren projeler, tezler, gözyaşları, karın ağrıları eşliğinde not ortalamamı hiç düşürmedim ve okulumu 4 yılda bitirdim. Son yılımda hem okuldaki ders yüküm hem de KPSS yükü vardı omuzlarımda. Bir dershaneye yazıldım. Bu işler böyle yürüyordu. Ben Eğitim Fakültesi'nden öğretmen olarak mezun oluyordum, benim yeteneklerimi sınayacak olan sınava hazırlanmak üzere para verip, yeniden öğrenci oluyordum. ISINMAK İÇİN! Ankara soğuktur bilirsiniz. Kış mevsiminde -25 derecede, Demirtepe mevkiinden gece 22.30 civarı 220-221 nolu otobüs her dakika geçmez. Gittiğim dershane Demirtepe'de idi, gündüz okul olduğu için akşam saatleri de dershanede geçiyordu ve o sert, karlı, buzlu gecelerde otobüs beklerken yalnızca "öğrencilerimi" düşünüyordum. O zaman ısınıyordum bir parça. Yurtta kalıyordum, yemek kalmıyordu çoğu zaman o vakitte. Öğleyin ne yediysem, onunla sabahlıyordum. Eğitim Bilimleri, kuramları hayatımın bir parçasıydı. İçselleştirmiştim, kendimi gerçekleştirmeme ramak kalmıştı. Aylardan mayıs geldi, mezuniyet törenimiz oldu okulda. Öğretmen yemini ettik... En gür sesi çıkarmak için mücadele verdim bu defa, en güçlü yemini ben ettim. Hocalarıma el salladım, aileme ağlayarak sarıldım. Her şey öyle güzeldi ki, kendi dönem arkadaşlarımdan bir yıl önce mezun olmuştum. Emeklerimin karşılığını almıştım, sanmıştım. Ben neden mezun oldum? Öğretmen olmak için. Oldum mu? Hayır. Amacıma ulaştım mı? Hayır. O halde neden sevinmiştim? Bilmiyorum. Haziran geldi, okul bitti, herkes evlerine, memleketlerine çekildi. Ben Ankara'da kaldım. Temmuz ayı gelene kadar var gücümle KPSS'ye çalıştım. Kütüphanedeki görevliler ile güne başladım, onlarla çıktım kapıdan. Ve sınav sonuçları açıklandı, 83.119 puan almıştım p10'dan, Öğretmenlik için kullanılan puan türü. Umutlanmıştım, geçen yıllarda bu puanı alan arkadaşlarım atandıkları yerden tebrik mesajları gönderdiler. Umutlu bir bekleyiş başladı. Ta ki kılavuzun yayınlanıp, kadro sayılarının açıklandığı geceye kadar. 9 yaşımda iken, ablamı kaybettim trafik kazasında. Onun öldüğünü duyduğum an yüreğimde, beynimde oluşan sancının bir benzeriydi yaşadığım şok. Abarttığımı düşünmeyin, öğretmenlik ölüm kalım meselesi olmuştu çoktan. YİNE ATANAMAYACAĞIM "154 kişi" ilk atamada bölümüme ayrılan sayıydı. Bu demek oluyordu ki yaklaşık 84-85 puan ile bölüm kapanacak ve ben atanamayacağım. Tercih haftası her gün, her gece ağlayarak, dudağımda çıkan uçukları kremlere boğarak geçti. 10 Eylülü ise merakla bekliyordum. Ömrünü bu yola adamış birine, öğretmen olamayacağını nasıl söyleyecek acaba devlet? "Atanamadınız, yerleştirilemediniz, seni istemiyoruz, niteliksizlere yer yok, defol git..." Acaba ne yazacaktı ekranda? "Yerleştirilemediniz!" yazıyordu, ünlemi de vardı. O ünlem dahi can yakıcı olabiliyormuş... Boş kadroların kaldığı açıklandı hemen akşamında. Umut öyle garip bir hastalık ki, onunla yaşıyor insan. Boş kadrolarda bölümüme hak ettiği değer verilecek, mağdur olan bu insanların sesi duyulacak sandım. Dün gece bir tokat daha yedim; Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji ve Mantık öğretecek insanlara ihtiyaç yokmuş bu ülkede. Boşuna imiş onca çaba. Gencecik insanlara, birbirinin gözünü oymayı değil, her insanın, her yaratılanın kıymetli olduğunu öğretmek için yandı yüreğim. Ama benim hizmet etmek istediğim kurum, benim ve alanımın değerli olduğunu düşünmüyor. Peki ya bundan sonra? Benim yerimde olsaydınız ne yapardınız? Size bahşedilip, bahşedilmediğini dahi bilmediğiniz bir yılı daha KPSS için harcar mıydınız? Canınızı çıkaran dershanelerde 500-600 lira gibi bir ücrete çalışır mıydınız? KPSS sonuçları bu kadar geç açıklandığı için bütün sözleşmelerini yapan özel okullara geç kaldığınızdan dolayı, dizlerinizi mi döverdiniz? Lütfen bir akıl verin. Çünkü ben zannediyorum; akıl ve ruh sağlığımı yitirmek üzereyim. Merve M. >> Özürlü memur alımı ne zaman olacak? Nisan ayında yapılan Özürlü Memur Seçme Sınavı'nda 91 puan aldım. Kendi eğitim seviyemde ilk 600'a girdim. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin 20 bin özürlü memur alınacağı müjdesini vermişti. İlk etapta 7000 özürlü memur yerleştirildi. Yüksek puan almama rağmen, gerek il tercih sınırlaması olması gerekse üniversite tahsilini devam ettirmem sebebiyle, yaptığım tercihlere yerleşemedim. Sayın Bakanımızın söz verdiği gibi, 2012 yılı sonuna kadar özürlü memur ataması yapmasını heyecanla bekliyoruz. İsmi mahfuz >> Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00