15 Temmuz 2004 Perşembe günü 22:30 sularında TÜBİTAK- Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) ekibinin görev dönüşünde, Gelibolu yakınlarında trafik kazasında hayatlarını kaybeden üç görevliden biri olan Elektronik Yüksek Mühendisi Mehmet Ercan Kuruoğlu'nun emekli öğretmen babasıyım. Bilim adamı müteveffa oğlum 1997 yılında TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nde çalışmaya başladı. 2000 yılında aynı okuldan arkadaşı ve önceki hükümetin Devlet Bakanı olan Ramazan Mirzaoğlu'nun kızı Bilgisayar Mühendisi Umay ile evlendi. Şu anda 2.5 yaşında Meryem Bengisu adında bir kızı var ve eşi 6 aylık hamiledir. 7 yıldır çalıştığı TÜBİTAK'ta zamanla kendini ispatladı. UEKAE'de görev alarak çalışmasına devam etti. TSK için kritik projeler ürettiklerini Jandarma Genel Komutanlığı'nın verdiği üstün hizmet madalyası ile öğrendik. Son olarak 15 Temmuz 2004 Perşembe günü yine sabah saat 04 sularında evinden ayrılıp görevli olarak Çanakkale'ye gitmek üzere ekip olarak kurum aracı ile yola çıkmış. Daha sonra şahsi eşyaları arasında çıkan bir alışveriş fişinden öğrendiğimize göre saat 06:00'da Tekirdağ'da kahvaltı etmişler. Bu da kurum aracının ne kadar süratli gittiğini kanıtlamaktadır. Gece 21:47'de eşi kendisini arıyor. Oğlum, eşine çok yorgun olduğunu gece 01:00 gibi Gebze'de olabileceklerini söylüyor. Ancak bu son görüşmeleri oluyor. Görevden dönmekte olan kurum aracı 22:30 sularında Gelibolu-Bolayır yolunda ilerlerken -araç şoförünün beyanına göre- aniden önlerinde ilerleyen saman yüklü bir traktöre arkadan çarpıyorlar. Bu çarpmadan sonra sol şeride savrulan kurum aracına karşı yönden oldukça süratli gelen bir mercedes araç tüm hızıyla çarpıyor. Ekipte bulunan oğlum Mehmet Ercan Kuruoğlu ile Yüzbaşı Yücel Kenter olay yerinde hayatlarını kaybediyor. Diğer görevli Mustafa Aktekin kaldırıldığı hastanede vefat ediyor. Araç şoförü ise hiçbir yara almadan sağ kalıyor. Allah kimseye yaşatmasın. Şimdi artık oğlum hayatta değil. Arkasından gözü yaşlı kalbi kırık bir gelin, biri iki buçuk yaşında diğeri henüz doğmamış iki yetim bıraktı. 16 Temmuz 2004 Cuma günü Gelibolu askeri hastanesinde cenazemizin başında bekliyoruz. Saat 12:00'ye kadar bekledik ama çalıştığı kurumdan hiçbir haber yok hiçbir yetkili yok. Oğlumun kayınpederi Ramazan Mirzaoğlu'nun girişimleri ile Çanakkale Valiliğinden temin edilen ambulansla cenazemizi alarak Ankara'ya getirdik. Kurumundan yine bir haber ve hiçbir görevli yok. Görev şehidi olan oğlum için hiçbir özel tören yapılmadığı gibi, çalıştığı kurum olan TÜBİTAK da sahip çıkmadı. Yalnızca yakın dostlarımızın girişimleri ile TÜBİTAK Genel Sekreteri bir misafir gibi gelip cenaze namazı öncesinde taziyede bulundular. Bu güne kadar TÜBİTAK Başkanından ve diğer yetkililerden hiçbir taziye mesajı almadım. Hatta özlük hakları ile ilgili bilgileri ancak 15 gün sonra elde edebildik. Sonradan öğrendiğimize göre oğlum devlet memuru olmadığı, sözleşmeli personel olduğu için şehit sayılmamış. Sonuç olarak; 1. Kaza mahalline henüz Cumhuriyet Savcısı gelmeden kimliği belirsiz bir şahsın olay yerinde inceleme yaptığı söylenmektedir. Ayrıca kaza yapan aracın plakası ile ruhsatında yazan plaka no'su birbirini tutmamaktadır. Bu durum bir takım şüpheler uyandırmaktadır. 2. Devlet, bir uzmanına ve geride kalan yetimlerine neden sahip çıkmıyor? Yetişmiş beyin gücü sınırlı olan ülkemizde bilim adamı olan böyle bir insanın hayatı bu kadar ucuz mu? 3. Tübitak yetkililerinden öğrendiğimize göre bu ekip üzerinde çalıştıkları çok gizli proje için Genelkurmay Başkanlığı tarafından görevlendirilmişti. Aynı görev sırasında birlikte çalışan aynı anda, aynı araçta ve aynı şekilde hayatını kaybederek şehit olan yüzbaşı yanında, bizim gözümüzde ve gönlümüzde aynı zamanda kamuoyunun gözünde de şehit olan oğlum pozisyonu (sözleşmeli) dolayısıyla Devlet gözünde niçin şehit sayılmıyor? Bizim bu gayretimiz her ne kadar oğlumu geri getirmeyecekse de, bir haksızlığın giderilmesine katkıda bulunacağını ümit ediyorum. > Niyazi Kuruoğlu - AYDIN