Vali, illerde devleti temsil eder. İldeki resmi kuruluşların iyi işlemesini, koordineli bir şekilde hizmet sunulmasını, vatandaşın meşru taleplerinin karşılanmasını sağlar. Halkın huzur ve güven içinde, yaşamasını temin eder. Hayatın kolaylaştırılması için devletin yapması gereken her şeyi mümkün olduğunca yapar. Hakkarili vatandaşlar, bu hizmetlerin kendilerine eski vali zamanında yeterince sunulamadığını söylüyorlar. Yoğun isteklerine duyarsız kalmayan Hükümet, Tokat Valisi Ayhan Nasuhbeyoğlu'nu bu il'e tayin etti. Vali Ayhan Nasuhbeyoğlu geleli 2-3 ay oldu. Ama senenin gelişi baharından belli olur sözü misali, iyi bir tercih yapıldığı anlaşılıyor. Halk şimdiden yeni valiyi sevmişe benziyor: "Ayhan Nasuhbeyoğlu'nun, göreve gelir gelmez, devlet adamlığına yaraşır bir dirayet ve hoşgörü ile, halkın tümü ile kucaklaşması ve Hakkari'ye hizmet açısından kamu kuruluşları arasındaki koordinasyonu, iş birliğini sağlaması takdire şayandır. Belediye ile Valilik arasıdaki kopukluğu gidererek, birçok görevi adeta üstlenmiş; bunu da yoğun kar yağışları esnasındaki gayretleriyle açıkça göstermiştir. Tebrik ve kutlama ziyaretlerinin akabinde Hakkari'nin sorunlarını içeren dosyayı Ankara'ya kadar götürerek, yetkililer nezdinde, il meselelerinin bir an önce ele alması için büyük çaba göstermiştir. İki komşu ülkeye sınırı olup da sınır kapılarının açık olmaması veya tek sınır kapısının da yetersiz oluşu, Sayın Valinin dikkatini çekmiş, bu iki kapının (Derecik-Şemdinli ve Üzümlü-Çukurca) açılmasının ilin ekonomik ve sosyal dengeleri için ne kadar ehemmiyetli olduğunu kavramış ve bunların açılması için hazırlıkları hızlandırmıştır. 3 ay bile dolmadan yapılan bu ve benzeri hizmetler halkın gözünden kaçmamış, ve "nihayet aradığımız valiyi bulduk" dedirtmiştir.." İşte vatandaşların yazdıkları bunlar. Demek ki vatandaşı memnun etmek fazla zor değil. Bütün mesele Ayhan Nasuhbeyoğlu gibi valileri çoğaltmak... > Çalışan, üreten emekli cezalandırılıyor mu? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na; Bizler, SSK Emeklileri olarak, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de çok az bir maaşla geçinmeye çalışmaktayız. Bazı emekli arkadaşlarımızın ömür boyu asgari ücretle çalışarak bu ücretten emekli olduğu ve halen kirada oturduğu da göz önüne alınacak olursa, emeklinin çilesinin ne boyutta olduğu daha kolay anlaşılacaktır. Gerçi günümüzde geçmişe göre, SSK emekli maaşlarında gözle görülür bir iyileştirme yapılmış ise de bu iyileştirme, SSK Emeklisini arzu edilen seviyeye çıkartacak, veya onun çilesini bitirecek seviyede olmamıştır. Biz emekliler gayret ederek, gelir seviyemizi bir nebze olsun artırabilmek için yollar arıyoruz. Bazı emekli arkadaşlarımız bazı riskleri de üslenerek bir iş yeri, bir ticarethane açma gayretine giriyor. Böyle yaparak hem ülke ekonomisine bir katma değer üretmek, hem de aile bütçesine katkıda bulunmak istiyor. Hedef zengin olmak değil, bilakis vergisini vermek, kalan üç-beş kuruş ile geçimini sağlamak. Fakat, bu defa da Bağ-Kur tepesine dikilerek, "bana prim ödeyeceksin" diyor. Bu prim hangi hakla isteniyor, anlamak mümkün değil. Bana ikinci bir emeklilik sunmayacak, herhangi bir hizmet vermeyecek, herhangi bir hak ve menfaat sağlamayacak. Emeklinin böyle bir iş yapmasının ne Bağ-Kur'a, ne de devlete bir zararı olmadığı ortada. Öyleyse bu pirim emekliden niçin talep edilmektedir? Bu, biz SSK Emeklileri için bir ceza mıdır? SSK Emeklisinin, hiçbir işe yaramadan, tembellik etmesi, zamanını boşa geçirmesi; ülke ekonomisine ve aile bütçesine katkı sağlamaya çalışmasından daha mı iyidir? > Bir Grup SSK Emeklisi adına Yılmaz Garip-ERZİNCAN > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00