Bitmeyen Osmanlı...

A -
A +

Arkadaşımız, Medine'de Ravza-i Mutahhara'da namaz kılar. Terlemeye başlayınca hırkasını çıkarır, yan tarafına koyar. Yanında duran kişi, bir arkadaşımıza bakar, bir hırkasına bakar. Sonra da hırkasını kaldırır, tazimle el üstünde tutar. Arkadaşımız bu yapılana bir anlam veremez, önce sorgulayıcı bakışlarını çevirir, sonra da mahcup bir tavırla bu hareketin sebebini sorar. Hırkayı hâlâ tazimle tutmaya devam eden kişi, arkadaşımızın elbisesindeki ay-yıldızlı armayı işaret eder, Osmanlı, Müslümanların hamisi gibi kelimeler kullanır, Osmanlılara ait elbisenin yere bırakılmaması gerektiğini anlatmaya çalışır. Arkadaşımız bu durum karşısında hem çok duygulanır, hem de utanır; ama elbisesinin tutulmasının da doğru olmadığını anlatmaya çalışır... O saf, tertemiz Müslümanın bildiği Osmanlı'nın artık bulunmadığını da anlatmaz, iç sızısıyla kalır... *** Aynı arkadaşımız Medine'de gezerken, nur yüzlü, Pakistanlı olduğunu sandığı bir kişi yaklaşır, ihtiyacı olduğunu belirterek, bir miktar para ister. Adamın görünüşü dilencilere benzemiyor, arkadaşım üstünü arıyor ama verecek parayı bulamıyor. Mahcup bir şekilde para bulunmadığını söyler. Nur yüzlü ihtiyar da mahcup bir şekilde ayrılır, Mescid-i Nebi'ye doğru gider. İhtiyar ayrıldıktan sonra cepler bir daha aranır, bir miktar para bulunur, hızlı gidebilecek bir arkadaşlarına, o zata parayı yetiştirmesi ricasında bulunulur. Parayı götüren kişi hızlı adımlarla gidiyor, ama ihtiyarı yakalamak kolay değil. Zaten başka kimseden de para istemiyor, Mescid-i Nebi'ye doğru gidiyor. Parayı götüren kişi Mescide varmadan ihtiyar zata yetişip parayı veriyor. İhtiyar zat tekrar dilenci olmadığını, yiyecek için bir miktar paraya ihtiyacı bulununca uygun kişiler aradığını, kendilerindeki ay-yıldız armasının Osmanlı'yı hatırlattığını, Müslümanların hamisi olan Osmanlılardan bu parayı istemenin daha doğru olduğuna inandığı için kendilerinden bu parayı istediğini belirtir... >>> Sözleşmeli öğretmenlerin içler acısı hali! Milli Eğitim Bakanlığı'na; Geçen yıldan beri sözleşmeli öğretmenlik yapmaktayım. 4/B'ye geçtikten sonra, SSK hariç, diğer haklarımızın kadrolularla aynı olacağı söylendi. Ama uygulamaya bakılırsa, kadrolu öğretmenlerle tek ortak yönümüz var.. O da sadece aynı işi yapıyor olmamızdır.. İki yıldır kendime öğretmenim diyebileceğim bir kimliğim yok. Polise öğretmenim dedim, kimlik istedi, olmayınca göz altına alındım. Okulum aranınca sözleşmeli öğretmen olduğumu öğrendiler. Kadrolu öğretmenin askerlik diye bir problemi bulunmamasına rağmen, bizler bunu yaşıyoruz. Askere gitsek bile, dönüşte işimize geri dönebileceğimiz hakkında henüz resmi bir açıklama yok.. Milli Eğitim Bakanlığı'nın hiçbir sitesinde adımıza kayıtlı bir belge ya da evrak yoktur. Hiçbir zaman ayın 15'inde maaş alamadım ve ek derslerde sorun yaşıyorum.. Öğretmenlik bir kariyer mesleği olmasına rağmen, halk bize öğretmen sıfatıyla bakmamakta, ailelerimiz hatta öğrencilerimiz bile bize tam bir öğretmen gözüyle bakmamaktadırlar. Sözleşmeli öğretmenlik gelecek vaat etmediği için ileriye yönelik hiçbir plan program yapamamaktayız. Hiçbir özlük hakkımız yoktur, müdürün ya da müdür yardımcısının tipimizi beğenmemesi bile sözleşmemizin feshi için yeterli sebeptir. Sözleşmeli öğretmen olduğumuzdan dolayı bir öğretmenin sahip olduğu hakların çoğundan yoksunuz. Bu hakları elde etmek ve kadrolu öğretmenliğe atanmak için tekrar KPSS sınavına çalışmak zorundayız.. > Bir sözleşmeli öğretmen ------ Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.