Olağanüstü şartların yaşandığı bir dönemde bazı kararlar alındı; meslek liselerinden mezun olan gençlerin üniversiteye girmelerini imkansız hale getirecek uygulamalar ve üniversitelere başı örtülü öğrencilerin alınmaması gibi yasaklar da bunlardandı.. Dünyanın hiçbir ülkesinde benzerine rastlanmayan bu çağ dışı uygulamalar, beraberinde sancılar, dramlar, yıkımlar getirdi. O kararları alanlar tabir yerindeyse, milletin sillesini yiyerek siyaset sahnesinden silindi. Kısıtlamaları kaldıracaklarına inanılan bir ekip geldi. Gelenler, çok doğru bir kararla, gerilimi seçmedi. Ülkenin normalleşmesi, gerilimin düşmesi, ekonominin iflastan kurtulması gibi hayati konulara öncelik verildi; vicdanları kanatan bazı yasakların da zamanla ve uzlaşma sonucu bitirilmesi yolu seçildi. Çok da başarılı oldular, beklenmedik mesafeler alındı. Ama yasakların kaldırılması bir türlü gerçekleştirilemedi. Yok saymanın, görmezden gelmenin mümkün olmadığı bu yasaklar için bazı adımların atılması gerekirdi. Ama atılan her adıma direnç gösteren bir heyet var. Gençlerin önünü açması, ülkemizin, bilim ve teknolojide çağdaş uygarlık seviyesine gelmesi için adımlar atması beklenen bir heyet. Bilim adamı payesini almış, seçkin kişiler, ne hikmetse ideoloji komiserliğine soyunmuş, gençleri kıyafetlerine ve okudukları okullara göre sınıflara ayırmış hale düştüler. Atılan en ufak adım, bu heyetin başını çektiği bir odak tarafından provoke edilip başka alanlara çekiliyor; rejime, laikliğe saldırı olarak nitelendiriliyor... Katsayı engelini başka türlü aşmayı amaçlayan son adım da aynı gerekçelerle engellenmeye çalışılıyor. Meslek Liseliler arasında %7 bile olmayan İmam Hatiplilerin korkusuyla, gençlerimiz büyük bir haksızlığa maruz bırakılıyor; atılan her adım başka mecralara çekiliyor. Özgürlük taraftarı olduklarını iddia edenler de, bu haksızlığı destekler mahiyette tavır belirliyor. Burası Türkiye; eğitim seviyesi arttıkça marjinalleşme, insanları ayırıma tabi tutma, özgürlükleri kısıtlama, kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımama dürtüleri daha çok depreşiyor... Okul yüzü görmemiş insanlarımızın gösterdikleri olgunluğu, hoşgörüyü, adaleti kariyer sahibi insanlarımız gösteremiyor... Ama bunun böyle gitmeyeceğini de birileri artık kabul etmeli... Görevimizi daha uygun şartlarda yapamaz mıyız?Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne; Ben polis memuruyum. Ankara'da Çevik Kuvvet'te görev yapıyorum. Ben ve arkadaşlarım zor şartlar altında çalışıyoruz. En büyük problemimiz zor hava şartlarında tuttuğumuz elçilik nöbetleri. İngiltere, ABD ve İsrail elçiliklerinde, muhtemel bir terör eylemine karşı 7 gün 24 saat boyunca önleyici görev yapıyoruz. Bu görevden bir şikâyetimiz yok, fakat soğuk ve yağışlı havalarda sığınabileceğimiz bir kulübe, araç vs. yok; ıslanıyoruz, üşüyoruz, hasta oluyoruz. Ateş yakıyoruz, elbisemizin içine gazete kağıdı koyarak korunmaya çalışıyoruz fakat faydası olmuyor. Üstelik bu elçiliklerde, zaten Hassas Koruma Şube'den görevli polisler kulübelerinde bu görevi yerine getiriyorlar. Fakat biz zor şartlar altında eziyet çekiyoruz, bunun mantığını çözemedik... Her iki saatte bir değişim aracı geliyor ve 12 saat çalışıyoruz, bunun yerine daha ekonomik olan kulübe sistemi veya sabit araçla bekleme olursa, görevimizi daha iyi ifa edeceğimizi düşünüyorum. > İsmi mahfuz bir polis-ANKARA * Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00