Ben gözünün biri görmeyen öğretmenim. 20 yıldır cevabını merak ettiğim sorularım var; 1- Türkiye'de tek gözü görmeyen insanlar TC sürücü belgesi ile taşıt süremezken nasıl oluyor da yabancılar ve Türk vatandaşları yurt dışından aldıkları sürücü belgeleri ile Türkiye'de taşıt kullanabiliyorlar? 2-Bu uygulama, İnsan Hakları Evrensel beyannamesinin "eşitlik" ve Anayasamızın 10. Maddesindeki "yasalar önünde herkes eşittir ve devlet organları bu eşittiliği uygulamakla yükümlüdür" ilkesine aykırı değil mi? 3- Vergilerini ödeyen Türkiye'de yaşayan tek gözü görmeyen bir kişi yurt dışından sürücü belgesi almış birinden daha mı yetersizdir, Tıp ilmi dünyada aynı olduğuna göre, farklılık nereden doğmaktadır? 4-Dünyada kendi vatandaşına vermediği hakkı başka ülke vatandaşına veren başka ülke var mıdır? 5-Tek gözü görmeyen bir yabancı ülke vatandaşı, Türkiye gibi kendisine yabancı, trafiği farklı bir ülkede özgür ve taşıt kullanırken kendi insanımız da aynı hakkı talep edince "tek gözü görmeyenler alt yapı eksikliği nedeni ile ülkemizde araç kulanamazlar" derken, nasıl bir çelişkide olduklarını biliyorlar mı? 6- Türkiye'deki tek gözü görmeyenlere sürücü belgesi yasağı devam ederken yabancılara ve yurt dışından sürücü belgesi almış diğer Türk vatandaşlarına ayrıcalık taşıyan Trafik Kanununun 40. Maddesini değiştirerek Türkiye'yi dünyadan soyutlayıp, Edirne'ye kadar binlerce kilometre yol katederek gelmiş, belki de ülkemizden TEM'i (Transit Avrupa Yolunu) kullanarak İran'a, Irak'a ya da başka ülkelere geçecek olanlara yasak konulacak mı? 7- Yurt dışında ve Türkiye'de yıllarca taşıt kullanmış ve ülkesine kesin dönüş yapmış tek gözü görmeyen bir vatandaşımızı 88. Maddeye göre 1 yıl yasal taşıt kullandırıp bir yılın sonunda "riskli" görerek elinden ehliyetini almasını nasıl bir mantıkla izah edecekler? 8-Bu şartlarda vergisini ödeyen tek gözü görmeyen vatandaşlarımız ülkelerinde huzurlu ve mutlu olabilirler mi? > İmdat Kara (Monder üyesi) - İSTANBUL Sağlık Bakanlığı'ndan açıklama Türkiye Gazetesi'nin 20.02.2003 tarihli nüshasında yer alan Konuşan Türkiye köşenizde yayınlanan "Bedava zehir verseler yer misiniz?" başlıklı okur mektubu Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ'ın talimatları ile Bakanlığımızın Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından incelenmiştir. Konu ile ilgili olarak ilgili genel müdürlük tarafından yapılan açıklama şöyle: "30.07.1999 tarihli ve 10051 sayılı genelge, üretim izni olmayan kırmızı biberlere ve üreticilerine uygulanacak işlemleri kapsamaktadır. Ayrıca 05.07.2001 tarihli ve 11672 sayılı genelgede de diğer gıda maddeleriyle birlikte baharat grubu gıdaların denetiminde dikkat edilecek hususlarda İl Sağlık Müdürlükleri bilgilendirilmiştir. Söz konusu ürünlerin piyasa kontrolleri aralıksız yapılmakta, ancak Halk Sağlığı laboratuvarlarında alfatoksin analizi yapılamadığı için numune alınamamaktadır." Yardımcı Doçentlerin dramı! Milli Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu'nun dikkatine; Milli Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu'nun hazırladığı "Yükseköğretim Kanun Tasarısı Taslağı" Yardımcı Doçentlerin tepkisini çekti. Çok sayıda Yardımcı Doçentin gönderdiği, haksızlığın düzeltilmesini talep eden mektup şöyle: "Bakanlığınızın hazırlamış olduğu Yükseköğretim kanun tasarısı taslağı metninin önceki halinde, (beşinci bölüm Madde 24'te) Yardımcı Doçentlik kadrolarının daimi statüde olması prensibinin, tasarının son şeklinde değiştirilerek eskisinden kötü hale getirilmesi biz Yardımcı Doçentleri derinden yaralamış ve ziyadesi ile üzmüştür. Yükseköğretim kanun tasarısı taslağı metninde Yardımcı Doçentlerin görev süreleri ile ilgili (taslak yeni metin 23. madde) maddenin tekrar ilk önceki haline getirilerek nihayetine kadar aynen korunmasını dilemekteyiz. Yükseköğretim kanununun özünde öğretim üyeleri Profesör, Doçent ve Yardımcı Doçent olarak belirtilmekte olup, Profesör ve Doçentlerde hiçbir görev sınırlandırılması yapılmaz iken, Yardımcı Doçentlere uygulanan bu çifte standardı ve reva görülen muameleyi anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu haksızlığın en kısa zamanda telafi dilerek tasarının Anayasamızın da temelini oluşturan eşitlik prensibi ve kazanılmış hakların (dolayısıyla unvanların) geri alınmamasını temin edecek şekilde düzeltilerek bu yanlışın en kısa sürede giderileceğini ümit ediyoruz."