Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği Anayasa'da açıkça yazılmış. Üstelik bundan önceki üç örnek de ortada. Yani zamanı gelince, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanunlara ve kurallara uygun bir şekilde, rahatça seçilecek? Buna rağmen kopartılan gürültü neden? Kendilerini etkili(!) ve bu ülkenin asıl sahibi(!) sayan, çoğu mevki, makam sahibi ve insanlarımızın verdiği vergilerle maaşlarını alan, milletin verdiği görevleri unutup başka işlere tevessül eden bir azınlığın çıkardığı fırtına normal mı? %75'lik kitleyi cahil, anlamaz farzederek, o kitlenin tercihlerini yansıtan bir şahsiyeti cumhurbaşkanlığı makamına uygun görmeyerek, istikrarı, huzuru ve demokrasiyi adeta tehdit ederek ortalığı ayağa kaldırmalarına pabuç mu bırakılacak? Bulundukları kurum ve makamları hasbelkader ele geçirmiş, oy oranı %20'lerin altında olan bir siyasi partinin zihniyetini tıpatıp temsil eden bu gruplar; yasaları da ihlal ederek, kamu kurumlarını politikaya alet etmiyorlar mı? Milletin kendilerine tevdi ettiği görevleri hakkıyla yapmayan bu kurum yetkilileri, üzerlerine vazife olmayan işlere neden bu kadar bulaşıyorlar. Çok istiyorlarsa, politikaya atılıp, o alanda mücadele etmeleri, milletten yetki istemeleri gerekmez mi? Yasaları ve bilimi bile ideolojik saplantıları için bu kadar çarpıtmaları ibret verici değil mi? Bu zihniyetteki kişilerin ülke huzurunu bozmaya hakları ve yetkileri var mı? İlle kendileri gibi düşünen bir kişi mi bu ülkeyi yönetmeli? Vatandaşı bu kadar süründürmek reva mı? Tüm varımız yoğumuz, malımız mülkümüz "koruma bölgesi" adı altında öyle kala kaldı. Bu nasıl bir koruma anlayışı? Tarihi esere yakın bir yerin, evin varsa yandın, yok say onu. Tamam da devlet onu koruyor, beni kim koruyacak, ben başımın çaresine nasıl bakacağım? Arazime çivi çaktırmaz, evime de. Sonra satılmaz, para etmez. Herkes gelir, gezer tozar; turizm şirketleri getirdiği insanlardan para kazanır, turistler gezer, gönül eğlendirir, devlet de onlardan para kazanır. Ama bizler, malımız mülkümüz elimizden bir anlamda alınmış vaziyette. Herkes etrafta modern binalarda, insanca yaşarken, bizler 40'lı yıllardan kalma evlerde, şehrin ortasında, turistlerin şaşkın ve soru dolu bakışları arasında sürünüyor, sefalet içinde yaşıyoruz. Bu durum insan haklarına aykırı değil mi? Trabzon'dan yazıyorum, Ayasofya Müzesi'nin etrafını çevreleyen arazilerde benim gibi daha onlarca ev var, varoş görüntüsünde. Aslında devlet tam kırk yıldır buraları kamulaştırıp, müzenin yanında tesis yapacak. Her yıl binlerce turistin geldiği Ayasofya'nın daha doğru dürüst bir garajı bile yok, iki otobüs yanaşamıyor. Yaz sezonu başladığında, günde en az yirmi otobüs geldiğini söylesem, orada turistlerin gözü önünde yaşanan rezaleti düşünün. Bize 7 yıldır, daima ödeneğimiz yok diye yazı geliyor.Türkiye'yi tanıtmak için milyonlarca dolar harcanıyor, peki gelenler bu görüntüleri mi görecekler? Ya bizlerin yaşadığı sefalet... Devlet vatandaşını fakirleştirmek, süründürmek için mi var? Biz şimdi evlerimize pankart yazarak, sesimizi duyurmaya çalışıyoruz, ama kimse oralı olmuyor. İlle gelen otobüslerin önünü mü keselim, yumurta yağmuruna tutup ortalığı mı karıştıralım? Kimseyi üzmek istemiyoruz, ama bizim de ne psikolojik olarak, ne de maddi olarak dayanacak gücümüz kalmadı... > Mağdur bir vatandaş - TRABZON Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00