Bu sağlık rezaletini çözün!

A -
A +

Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'ın dikkatine; Bağ-Kur'dan emekli olan canım babamı, 21 Mart 2003'te Haseki Hastanesi Beyin Cerrahi Servisi'nde, belden alınan bir sıvıyla tedaviye başladık. İlgili doktorlar, ateşi çıktığında evden müdahale edilemeyeceğini belirterek, kontrol altında tutulması için babamı İntaniye Servisi'ne gönderdiler. Ama İntaniye Servisi yetkilileri, bu tür hastaları ayakta takip ettiklerini söyleyerek, ilaç yazdılar ve bizi eve gönderdiler... Bir hafta sonra babamın ateşi 39'a çıkınca, ilgili doktora gittim, Minoset yazıldı tekrar gönderildik. Bu ilaç da çözüm değildi, ateşi devamlı yükseliyordu; 14.04.2003'te babamı koma halinde aynı hastanenin Acil Servisi'ne götürdüm. Hiçbir müdahale yapılmadan İntaniye Servisi'ne alındık. Teşhisleri "Menenjit Şüphesi" idi. Babam artık yürüyemiyor, konuşamıyordu... Bir hafta sonra vücutta gece yanığı gibi, sularla birlikte kabartılar başgösterdi. Yapacaklarımız hususunda uyarılmadığımız gibi, hastanın yanına da sokulmuyorduk. Kabartılar yaraya dönüştü. Hastane babamın pansumanını özel bir firmaya havale etmişti. Ama gereği gibi pansuman yapılmadı, yaralar mikrop kaptı, derinleşti. Artık çok geçti!.. İlgili doktora yaraların koktuğunu, genişlediğini, başka müdahaleler yapılması gerektiğini söyledim. "Bizden daha mı iyi biliyorsunuz, alın hastanızı gidin" diye bir de azarlandık. Canım babam ıstırap çekiyor, ona mı yanayım; yaralar kokuyor, ona mı yanayım; çaresizliğime mi yanayım?.. Çıldırmak üzereydim. Cerrahi Servisi'ne gidip, Dr. Fadıl Beyden yardım istedim. Allah razı olsun, hemen ilgilendi, servisinden doktorlar gönderdi, ama artık çok geçti. Babamı sedyeyle acile götürdük, yaralar çok büyümüştü, uzman doktorlarca yaranın temizlenmesi, pansuman yapılması gerekirdi. İntaniye'den Acil'e (100-150 metre) sedyeyle babamı taşıyorduk, orada da gerektiği gibi ilgilenilmiyordu... Başhekim Yardımcısına şikayette bulundum, ilgili servis şefiyle o zaman karşılaştık; üstelik şikayetim için hesap soruyordu. Yine bir sonuç çıkmadı. Çok fazla rahatsız ettim ki, hastamın çıkarılması için adeta seferber oldular. Sonra 184'ü arayıp şikayetçi oldum. Şef ilgilenir gibi oldu, Başhekim'e beraber gitmemizi istedi, tamam dedim. Şef önde, eşimle ben arkada; şef Başhekime yaklaşıp durumu izah etti. Başhekim, "Sav başından gitsin" dedi; ama şikayete gidiyor deyince, "hangi cehenneme giderse gitsin, sav başından" dedi. Şef bize dönerek, "siz hiçbir şey duymadınız, tamam mı, duymadınız" diyerek uyarıda bulundu. Vatandaş hak arar mı? Haklıydı, vatandaş da kim oluyor ki, hakkını savunuyor, onların görevlerini sorguluyor, şikayette bulunuyor; hatta makamlarına kadar çıkıyor... Azarla, vur başına, hakaret et, ölümcül hastalarıyla ilgilenme... "Hipokrat Yemini" etmişler, bu fakir halkın parasıyla kurulmuş hastanelere idareci olmuşlar, vergisiyle maaşını ödeyen halka çile çektiriyorlar... Babamın taburcu olacağını söyledikleri günde cenazesini kaldırdım. Ölüm raporu dahi verilmedi. Ölüm sebebi neydi, kalp yetmezliği mi, solunum yetmezliği mi, başka bir şey mi? İnsan hayatının hiç mi önemi yok? İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'nden aradılar, hakkımı mahkemede arayabileceğim söylendi. Elbette, onlar söylemese de bu işin peşini bırakmayacağım. Mahkemeler, gerekirse İnsan Hakları Mahkemesi... Babam ilgisizlikten, gereken müdahale yapılmadığından hayatını kaybetti, geri gelmez. Ama başkaları aynı ilgisizliğe maruz kalmasın, kimse bizim gibi hakarete uğramasın, o makamları hak etmeyenler oralarda oturmasın. Bunun için macadele edeceğim, hakkımı arayacağım... Size, partinize vatandaş olarak çok güvendik; artık hiç kimsenin vatandaşa tepeden bakmayacağına, halkın ensesinde boza pişirmeyeceğine inandık. İsteriz ki, bu inancımız yıkılmasın, mahkemeden önce gereğini siz yapın, Sayın Bakanım... Şükriye Özer - İSTANBUL

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.