Bu tedirginlikle bilim yapılır mı?

A -
A +

Üniversitelerimiz; halkımızın dişinden tırnağından arttırarak ödediği vergilerle kurulmuş, o paralarla finanse edilen bilim yuvalarıdır. Hepsinde 70 milyon vatandaşın hakkı vardır. Ülkeye bilim gelsin, bilimsel araştırmalar yapılsın, dünyadaki bütün çağdaş ilerlemeler ülkemize de gelsin; gelişme, aş, iş sağlamaya katkı sağlasın diye kurulmuş. Üniversiteler, belli zihniyetli kişilerin keyfi davranışlarına zemin teşkil etsin diye kurulmamış. Kamplaşmalara zemin hazırlasın, toplumsal barışı zedelesin, özgürlükleri kısıtlasın diye de kurulmamış. Bilimsel gayretten uzak, tamamen şekilci ve ideolojik düşüncelerle hayatı vatan evlatlarına zindan etsinler diye hiç kurulmamış. Her kurum ve kuruluş yasalar ve halk önünde hesap verir. Ekonomi düzelmezse, işsizlik azalmazsa, vatandaş rahat etmezse siyasi iktidarlar bunun hesabını verir. Asayiş sağlanmayınca güvenlik güçleri bunun hesabını verir, bedelini öder. Demokrasinin gereği budur. Peki üniversitelerimiz, varlık amaçlarının gereğini yapabiliyorlar mı? Dünya sıralamasında esamesi okunmayan bu kurumların sorumlularının da hesap vermeleri gerekmez mi? Birilerinin bu durumu sorgulaması icap etmiyor mu? Halkın oyuyla seçilmiş, bütün sorumlulukları yüklenmiş Başbakan ve Bakanlar bir memurlarını işten atamıyor, yerini değiştirirken bile yargı freni ile karşılaşıyor iken; bir üniversite rektörü, doktorasını yapmış 70 bilim adamını bir anda nasıl sokağa atabiliyor? Gerekçenin 'bilimsel yetersizlik' olmadığını herkes biliyor. Her an sokağa atılma tedirginliğini yaşayan bilim adamı nasıl verimli olur? "Ben OMÜ'nde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Doktoramı bitirme aşamasındayım ama ne yazık ki üniversitemizde uygulanmaya konulan, 'Doktorasını bitiren araştırma görevlilerini üniversiteden uzaklaştırma' girişimi yüzünden uzatma hakkımı kullanıyorum. Sayın Dekan Beyimiz bizleri toplayıp, üniversitenin yeniden bir yapılandırmaya girdiğini ve bu yapılanma içinde bizimle çalışmak istemediğni söyledi. Burada amaç gayet açık, kendilerine yakın kişileri getirecekler. Bütün arkadaşlarımızın çalışma istekleri kırılmış durumda. Kurbanlık koyun gibi kesileceğimiz günleri beklemekteyiz." Bu psikoloji ve tedirginlik içinde bulunan bilim adamından verim beklenir mi? Böyle üniversiteler dünya ligine girebilir mi? Bu böyle gitmemeli. Hiçbir kişi, ya da kurum dokunulmaz olmamalı... Böyle kampanya mı olur? Öğretmenlere laptop kampanyası sonuçlandı, ama fiyat 800 dolarlardan 1062 dolara çıktı, KDV indirimi yapılmadı. Yine de peşin 1062 dolara cazip diye almak istedik, ama garip bir şeyle karşılaştık, peşin alamıyoruz... Laptopu alabilmek için öncelikle Vakıfbank kredi kartınız olmalı... Ben bunu Milli Eğitim Bakanlığı sitesinde de afişe edilen 1062 dolara (KDV dahil) peşin fiyatından almak istiyorum, adamlar ille taksitle, benden kredi alarak alacaksın diyor... Neden peşin satış yapmıyorlar? Neden Vakıfbank kredi kartı ile almak zorundayız? > Bora Arslantürk (Matematik öğretmeni) Öğretmene bilgisayar! Altı aydır öğretmene uygun şartlarda dizüstü bilgisayar verilecek umuduyla bekledim. Hatta elimde bulunan Pentium 3 bilgisayarımı da yenisini alacağım diye sattım. Açıklamalardan sonra bugün Vakıflar Bankası'na gittim. Bilgisayarımı peşin almak istediğimi söyledim, peşin satış olmadığı söylendi. Direkt firmadan alacaksınız dediler. Toshiba firmasını aradım, yalnızca bankadan alabileceğimiz söylendi. Hayatım boyunca borçtan kaçtım. 48 yaşındayım kendime kimseyi kefil yapmadım. Bu nasıl kampanya peşin paramla bilgisayar alamıyorum. Bilgisayarı almaktan vazgeçtim. Gidip kendime az kullanılmış bir bilgisayar alacağım. > Bir Öğretmen Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.