Avrupa'ya açılan sınır kapılarımızda araç kuyruklarının 10-15 kilometre kadar uzadığı haberleri, işlerin nasıl içinden çıkılmaz hale geldiğinin bir başka belirtisidir. Yurtdışında milyonlarca vatandaşımız var. Bunların bir kısmı genellikle yaz aylarında hem tatillerini geçirmek, hem de eş-dost-akrabalarını ziyaret etmek, ya da yatırımda bulunmak maksadıyla Türkiye'ye gelirler. Bu sene de öyle; sıra dönüşe gelince, basına yansıyan ıstırabı yaşamışlar. 12 saati bulan beklemelerle, geldiklerine de geleceklerine de pişman edilmişler. Çoğunun izni bitmiş, işine geç kalmış, bir kısmının gemi biletleri varmış, onlar da kaçırmış. Çoluk çocuğuyla arabalarına doluşarak gidenler, bu bekleme ile yanlarına aldıkları yol azıklarını da tüketmişler; uykusuzluk, yorgunluk daha bu kapıda başlamışken kalan yolu nasıl gideceklerini kara kara düşünenler de cabası. Haberleri seyretmişseniz görmüşsünüzdür; hepsi patlama noktasına gelmiş. Halbuki bunların her biri memlekete 10-20 bin euroluk dövizler bırakmış, yatırımlarda bulunmuş, bu dar günümüzde ekonomimize katkıda bulunmuş. Hepsi ne hayallerle gelmiş... Bir daha gelmeyeceklerini söyleyenler, "memleketimizi sevmekle hata mı yaptık" diyenler, "bu çağda böyle olur mu" diye isyan edenler, "bu kafayla Avrupa Birliği'ni unutun" diye acı gerçeği haykıranlar... Bir bayanın çığlıkları kulaklarımdan gitmiyor: "Bu ülke bizden ne istiyor?" Kastettiği yöneticiler. Aynı soruyu yıllardır biz de soruyoruz. Ama mantıklı bir cevabını bulmuş değiliz. Onların o kapıda bir defalığına yaşadıklarını insanımız her gün çekiyor... Hastane kuyruğu, ilaç kuyruğu, vergi kuyruğu, kayıt kuyruğu, tayin kuyruğu, elektrik-gaz-su-telefon kuyruğu... Şimdi bir de ucuz ekmek ve hayırseverlerin dağıttığı erzak kuyruğu çıktı... Hele bir vatandaşımızın, "birçok ülkeden geçtik, sınır kapılarını aştık, bu eziyeti çektiren olmadı. Uzun süre herşeyi didikleyip, yazıp-çizmenin manası ne?" diye yakarışmaları... Ama biz başka ülkelerde hastaneye gitmedik, ilaç almadık, vergi vermedik... Oralarda bu işlerin sıkıntı çektirilmeden halledildiğini bilmiyoruz. Yöneticilerimiz de bu zaafımızı iyi kullanıyorlar. Ama yetti artık. Biz de çağdaş milletler gibi sıkıntısız bir hayat istiyoruz. Zaten AB üyeliğini istememizin sebebi de bu. Tıpkı gurbetçi vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkeler gibi olmak, oralarda yaşayan insanlar gibi belli bir hayat seviyesine kavuşmak istiyoruz... Hani sınır kapılarımız otomasyona geçmişti, her taraf bilgisayarlarla donatılmıştı. Bunu yetkililer defalarca açıklamıştı... Doğu ve Güneydoğu kapılarından milyonlarca insanın ekmeği pahasına akaryakıt girişini yasakladılar. Diğer sınırlarımızı da kapatsınlar. İnsan giriş-çıkışını da yasaklasınlar. Zaten fabrikaları, okulları kapattılar. Bir de sınırları kapatsalar ne olur... Kendileri istedikleri zaman istedikleri ülkelere hem de halkın parasıyla kolayca gidebiliyor, bu yetmez mi? Yurtdışına gitmek gerekirse onu da kendileri yapar, halka ne oluyor!... Aktarlara kıymayın Sağlık Bakanlığı'na; 21.08.2002 tarihinde TGRT 19.00 Ana Haber Bülteni'nde, "aktarlık" mesleğinin tarihe karışacağı, bundan böyle şifalı bitkilerin eczanelerden alınıp satılacağı haberini üzüntü ile öğrendim. Aktarlık mesleği, mesleklerin içinden en eski olanıdır, denilebilir. Aktar dükkanları bu milletin vazgeçilmez unsurudur. Bir milletin örf, âdet ve geleneği olduğu gibi, bir simgesi haline gelmiş; herkesin merakla ve ilgi ile baktığı bir uğrak yeridir aktar dükkanları. "Aktar dükkanına giren 'mis'e, demirci dükkanına giren, 'is'e boyanır" şeklinde bir darb-ı mesel de vardır. Turistlerin adeta gezinti ve alış-veriş yaptıkları Mısır Çarşısı'nın, dillere destan olmuş haliyle bir kalemde silip atmak, iki dudağın arasından çıkan bir kelime ile "kapattım" demek, sonucuna katlanılacak bir icraattır. Memleketimizin dörtbir yanında aktarlık yapan bu işin ehli bizler ve bizlerden önce dedelerimiz ve atalarımız, bu mesleğe gönül vermişlerdir. Dededen toruna, babadan oğula intikal eden aktarlık mesleği azim ister, gayret ister, çaba ister, özveri ister. Ben 4. kuşak olarak 5. kuşak aktarı yetiştirmek ile meşgulüm. Bu işyerlerinin kapanması demek, bir tutam otun 500 bin yerine 5 milyona satılması demektir. Aktarlık mesleğinin tarihe karıştırılmak istenmesi çok acı ve vahimdir. Bu durum, bizlerden çok müşterilerimizi derinden düşündürmeye başlamıştır. Bu durumun tekrar gözden geçirileceğine ve sağlıklı bir karar verileceğine inanıyoruz. > Sadettin Aksoy (Aktar) - NAZİLLİ Destekleme paraları aksadı Tarım Bakanlığı'na; Sivas-Suşehri Eskimeşe köyünde ikamet eden babam Duran Yıldız, çiftçiye yapılan toprak yardımından faydalanamamıştır. Ziraat Bankası ile İlçe Tarım Müdürlüğü arasında, babamın nüfus cüzdanı numarası ile ilgili bir yanlış anlama yüzünden bu aksama olmuştur. Daha sonraki girişimler de bir sonuç vermemiştir. Suşehri ilçesinde benzer durumda olan 50'den fazla çiftçinin bulunduğu haberini aldım. Zaten ekonomik kriz içerisinde olan bu insanlarımızın sıkıntılarını gidermenizi bekliyoruz. (Babamın kimlik numarası: 65755167620, Vergi numarası: 9610268948) > Turan Yıldız