Bürokrasiyi de bir an önce dönüştürün

A -
A +

Artık kimlik kartımız sağlık karnesinin yerini de tutacak. Bizimle ilgili bütün bilgilere vatandaşlık numaramızla ulaşılacak, gereksiz evrak, kimlik ve karnelerden kurtulacağız. Zaten yıllardır yürütülmekte olan "MERNİS Projesi" sayesinde, resmi bilgilerin çoğu bilgisayar ortamına alındı, bir tuşa bastığımızda bu bilgilerin çoğuna ulaşmamız mümkün. Artık en yakın Nüfus Müdürlüğünde nüfus bilgilerimize ulaşabiliyor, en yakın adliyeden sabıka kaydımızı alabiliyoruz. Bazı resmi müracaatlar da bilgisayar ortamında yapılabiliyor. Bankaların bu alanda katettikleri mesafeyi belirtmeye zaten gerek yok... Nereden bakarsanız bakın, çok güzel gelişmeler oluyor. Fakat bu güzel gelişmelerle bağdaşmayan, Türkiyemiz'e yakışmayan uygulamalar hâlâ bulunmakta. Hâlâ bazı kurumlar veya birimler, gereksiz evraklarla, bürokratik işlemlerle vatandaşı uğraştırıyor. Eski bürokratik alışkanlıklarını ısrarla sürdürerek işleri yavaşlatan, zorlaştıran yetkililer, ilgililer hâlâ az değil. Bir tuşla ulaşılacak bilgiler için hâlâ vatandaştan bir tomar gereksiz kağıtlar, fotokopiler istenebiliyor... Yetkililer, bu teknik çalışmalarının yanında, zihniyet değişikliği için de yoğun çaba sarf etmeli, gerekirse bütün elemanları eğitimden geçirmeliler... Yeterince kullanılmayan yeniliğin, vatandaşa yansımayan kolaylığın ne faydası var? Bazı basit çalışmalar veya zihniyet değişikliği ile birçok kurum ve kuruluşun çehresini değiştirmek mümkün. Sadece bir örnek olsun diye, SSK'nın İstanbul Fındıklı'da bulunan İl Müdürlüğü'nün Yurt Dışı Servisine değinmek istiyorum. Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın işleriyle ilgili birim. Yurt dışında doğmuş, oralarda okumuş insanlarımızın, belki de Türkiye'de karşılaştıkları ilk resmi birim. Türkiye hayaliyle büyümüş, büyük ümitlerle adımını atmış gençlerimizi çok etkileyecek bir vitrin... Bu çok önemli birim Parıltılı Türkiye'ye pek yakışmıyor. Daha çok geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinin resmi dairelerini çağrıştırıyor. Mekan elverişsiz, konum uygunsuz, donanım yetersiz... Hâlâ gereksiz evraklar, fotokopilerle insanlar koşuşturuluyor. Bazı masalarda hâlâ daktilo kullanılıyor... Avrupa'da doğmuş, büyümüş, okumuş insanlarımıza ülkemizi bu şekilde göstermeye; anavatan hasretiyle gelmiş insanlarımızın hayallerini karartmaya hakkımız var mı? Lütfen o daktiloları bir an önce kaldırın, orayı yıldızlaşan Türkiye'ye layık hale getirin. Bazı bilgilerin elektronik ortamda paylaşımında istenen seviyeye gelinmemişse, bu problemi bir an önce çözün. Gereksiz evrak ve formları da ortadan kaldırın.... Kimse buna maddi bahane bulmasın, bilgisayarların bu kadar ucuzladığı bir zamanda, o masalara bilgisayar koyamayacak kadar yoksul değiliz.... >> Sarıkamış'ta kaç şehit verdik? 2003 yılında bir sivil inisiyatif olarak harekete geçen ve 2005 yılında yasal bir dernek statüsüne kavuşan Sarıkamış Dayanışma Grubu (SDG)'nun amacı; yakın tarihimizdeki bir acı gerçeğin tabu olmaktan çıkarılması, bütün yönleriyle tartışılması idi. Allahüekber ve Soğanlı Dağı Şehitlikleri'nin yerlerinin tesbit edilip birer anıtmezara (kardeşmezarına) dönüştürülmesinde Sarıkamış Dayanışma Grubu'nun ve başkanı olarak benim, küçük de olsa bir katkım olmuşsa, bu şehitlere olan görevimizi yapmış sayacağım. Bugün bu şehitlerin "Bir gecede tek kurşun atmadan donarak hayatlarını yitiren zavallılar" olmayıp, "iki hafta boyunca kahramanca savaşan; dereler, tepeler, köyler zapteden, süngü hücumu ile Sarıkamış'a giren ve kurtaran kahramanlar" olduklarını kamuoyuna anlatabilmişsek ne mutlu bize. Sarıkamışlı olduğum için de çocukluğum bu şehitlerin hatıraları ile doludur ve yörenin yerleşik halkı olan dedelerimin 1856, 1878 ve 1914 Osmanlı Rus savaşlarının mağdurları olması da ayrıca yüreğimin derinliklerini sızlatan yaralardır. 1. Dünya Savaşı'nda Kafkas Cephesi 4 yıl sürmüştür. Doğu Beyazıt'tan Karadeniz'e bir çizgi çekerseniz 400 km genişlik, Erzurum'dan itibaren 150 km uzunluğunda bir cephedir. Genelkurmay, bugün şehit sayısı olarak 65.000 rakamını verirken, bu şehitlerin yalnızca 17 bininin isimlerini belirleyebilmiştir. Yani tipide kaybolan, çıldırıp uçurumlara düşen, Ruslara esir düşen, kimi zaman cephede şehit düşen, yaralı olduğu halde kağnılarla hastanelere taşınmak üzere yola çıkıp yollarda ölen, hastane köşelerinde tifüsten ölen isimsiz kahramanların kayıtlarının kimi zaman tutulamadığı, bizzat cephede ya da hastanelerde görevli Türk askerlerinin anılarında tarihe not düşülmüştür. 10. Kolordunun Erzurum'dan çıkarken 45 bin mevcudlu olduğu, Allahüekber Dağı eteklerine geldiği sırada bunun 28 bin mevcuda indiği, o ulu dağ 4 günde aşıldığında Başköy ve Beyköy'e sadece 1200 (bazı anılarda 3000) Mehmetçiğin ulaşabildiği yazılmaktadır. Onların da çoğunun ayağı donuktur. Osmanlı çekildikten sonra geri gelen Ruslar, "36 yıl tabyalarımızda ekmeğimizi yediniz, Osmanlı gelince askerine alkış tuttunuz" diyerek, 12-80 yaş arasındaki sivil halkı sürgüne göndermişlerdir. Bu esirlerin çoğu yollarda katledilmiştir. Sibirya yollarında ve esir kamplarında ölen askerlerimizin ve sivillerin sayısını da ne yazık ki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Bazı yazarların alaycı bir şekilde yaklaştıkları "75 bin kişilik ordunun 90 bin şehidi olur mu" sorusunun cevabı çok basittir: Bu sayı tüfekli asker sayısıdır, bu savaşa giden istihkamcı, topçu, ikmal, levazım ve sıhhiyeci olup hayatını kaybedenlerin de bu savaşın askerleri sayılması gerekmez mi? Liman von Sanders, Sarıkamış'a giden 90 bin Türk askerinin 12 bininin geri döndüğünü yazmıştır . Rus yazar Paul Muratoff, Türk kayıplarını 75 bin olarak tahmin etmiştir. General Hüseyin Işık, harekâta katılan 118 bin askerden 18 bininin geri döndüğünü, hasta ve yaralılardan 10 bin askerin daha kurtarıldığını belirtmiştir. Bu savaşta ne kadar asker kaybettiğimizi korkarım hiçbir zaman kesin olarak öğrenemeyeceğiz. Kanımca, şehit sayısı tartıştırılarak bazı gerçekler saptırılma yoluna gidilmektedir. 90 bin rakamının patenti bize ait değildir. Sarıkamış'ı, Enver Paşa'nın sansürüne, akademisyenlerin-tarihçilerin konuya olan ilgisizliğine rağmen hatıralarıyla, türküleriyle unutmayan, unutturmayan halkımıza aittir. Unutmayınız, Çanakkale Savaşı'nda yitirilmiş şeçkin şehirli gençlere karşın, Allahüekber ve Soğanlı Dağları'nda şehit olanlar, 15-35 yaş arasında adları, suretleri olmayan, âdeta sır olan yoksul köylü çocuklarıdır. Genç subaylar ise Balkan Harbi'nin onur kırıcı sonuçlarını telafi etmek için ölümüne savaşmış kahramanlardır. > Prof. Dr. Bingür Sönmez (Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı) >> İşsizliğe en etkili çözüm, madenciliği canlandırmakla bulunur Madencilik emek yoğun bir sektör. Yapılacak her olumlu harekete anında cevap veren dinamik bir sektör. Maden Mühendislerinin, masa başından daha fazla yöneticilik görevi yaptığı, mühendislikten ayrı bir tür ara eleman görevi de gördüğü malum. Herhangi bir sektörde bir kişiye iş açmak için, yaklaşık 400.000 YTL'lik yatırım gerekir. Madencilikte ise, bu oran çok düşüktür. Türkiye'de işsizlik ciddi olarak azaltılmak isteniyorsa, madencilik sektörü canlandırılmalıdır. İnşaat sektörünün canlanması, ekonomiye aspirin tedavisidir. Varlıkların bir yerden bir yere aktarılmasıdır. Oysa madecilikteki her birim üretim, ya ihraç edilir (krom, bor, antimon vb.) veya bir ihraç malının karşılığıdır (kömür gibi). İşsizliğe acil ve etkili çözüm, madenciliğin canlandırılmasıdır. Kömür üreticilerine, ürettikleri mal ithal kömürün karşılığı olduğu için, tonda 10-20 YTL bir takviye yapılması mantıklı ve gereklidir. Yardım amacı ile kasaba ve köylere dağıtılan kömürlerin yöresel yerli ocaklardan alınması, çok büyük bir destek sağlayacaktır. > Yavuz Yiğiter (Maden Mühendisi) >> Mühendis olacak Fen Liseliler için bu dersler de konmalı Milli Eğitim Bakanlığı'na; Fen Liselerinde okuyanlardan "Mühendislik" hedefleyen öğrenciler için, aşağıda belirttiğim derslerin de verilmesinin çok faydalı ve lüzumlu olacağı kanaatindeyim: Teknik Resim, Auto CAD Bilgisayar yazılımı ve "C" programı, Malzeme, Makine Bilgisi, Elektro Teknik, İş Güvenliği, İşçi Sağlığı, Meslek Hastalıkları, İlkyardım... Bu ilave derslerle, öğrencilerin daha sağlam ve donanımlı olarak mühendislik altyapısı alacağından eminim... > M. Tacettin Gündüz-BALIKESİR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.