Üç tarafımız denizlerle çevrili ve bu denizlerimizde petrol tankerleri kaynıyor. Ülkemizin can damarı ve milyonlarca insanımızı barındıran İstanbul'umuz, hergün bu tehlikeli trafiği yaşıyor. Zaman zaman bu tankerler batıyor, patlıyor, hasar görüyor. Uğradığımız çevre felaketlerinin uzun ve kısa sürede başımıza neler getirebileceğini de pek bilmiyoruz. Karadeniz'de meydana gelen son tanker kazaları da bu tehlikeyi bir daha gösterdi. Biyologlar Birliği Derneği Bilim Uzmanı Gökhan Kavuncuoğlu'nun bu husustaki uyarılarına artık kulak verilmeli: "Yakın zamanda meydana gelen ve bir çevre faciasına neden olan Karadeniz'deki petrol tankeri kazasında denize dökülen petrol bir an önce temizlenmelidir. Bu temizliğin doğal yollardan biri ve en önemlisi olan bakteriyolojik temizlik yapılması gerekir. Denize dökülen petrol, küresel ısınmadan dolayı çok kötü etkilenen Karadeniz için önemli bir darbe olmuştur. Bu çevre felaketi Türkiye sahillerine ulaşmadan ve olumsuz etkileri görülmeden gereken tedbirlerin alınması gerekir Yurt dışından çok pahalıya ithal edeceğimiz petrol temizleyen bakterileri, ülkemizde çok daha ekonomik şartlarda elde edebilirdik. Bütün mesele biyologlara birazcık destek vermek... Karadeniz'de çok büyük oranda petrol ve doğal gazın olduğu fakat bugünkü teknoloji ile çıkarılamadığı ancak teknoloji gelişimiyle bu kaynağın yeryüzüne çıkarılacağı bilinmektedir. İleride benzer kaza oranı ihtimalinin yükselmesinden dolayı bir an önce petrol yiyen bakterilerle yapılan temizlik konusunda biyologlarla çalışmalar başlatılmalıdır. Aksi takdirde, birçok alanda olduğu gibi, bunda da dış ülkelere bağlı kalacağımız aşikârdır. Petrol ve petrol türevleri olan polisiklik aromatik hidrokarbon (PAH)'lar, petrol dökülmesi ve fosil yakıtlarının tamamen yanmaması sonucu çevreye atılan, yaygın organik kirleticilerdir. Biyolojik dengeyi önemli ölçüde etkileyen, PAH'lardan çevrenin temizlenmesi, çevre ve uygulamalı mikrobiyoloji açısından oldukça önemlidir. Ormanların tahribi ve erozyon, düzensiz şehirleşme ve yeşil alan azalması, kıyıların bozulması, sanayide kullanılan kimyasal maddelerin canlılar üzerindeki olumsuz etkileri, nükleer enerjili termik santraller ve PAH'ların ekolojik dengede yapmış oldukları tahribat sadece Türkiye'de değil, dünyada da çözümleri aranan sorunlar haline gelmiştir. Çevreye dökülen PAH kirliliğinin etkisi uzun ve kısa süreli olabilir. Uzun süreli etki henüz iyi bilinmezken, kısa süreli etki kaplama veya havasız bırakma ve zehirleme seklindedir. Bunlardan kaplama veya havasız bırakma ışığın geçişini azaltma, çözünmüş oksijeni azaltma, deniz kuşlarına zarar verme ve havasız bırakma seklinde zararlı olur. Ayrıca, PAH'ların toksik, mutajen ve kanserojen özelliklerinin de olduğu bilinmektedir. PAH'ların bir kısmı, çeşitli olaylar sonucu zamanla gözden kaybolur. Bu, kirlenmenin sona erdiğini göstermez. Hidrofobik özelliklere sahip olan PAH'lar suda çözünmeyip sadece dağılır ve süspanse olmuş partikülleriyle suyu sararlar. Su ortamlarında çökmelerinin bir sonucu olarak göl, nehir, nehir ağzı ve okyanuslarda büyük PAH sedimenterini oluştururlar. PAH'ların bakteriyal parçalanmaları biyokimyasal ve genetik olarak gerçekleşmektedir. Deniz, tatlı su ve toprak ekosistemlerindeki petrol ve hidrokarbonların biyolojik olarak parçalanma yollarını aydınlatmaya yönelik çeşitli çalışmalar vardır. Maalesef bilim çağında, ülkemizde bilim insanlarına yeterince destek verilmiyor. Çözümleri sürekli yurt dışında arıyor ve parayla satınalma yolunu tercih ediyoruz. Ülkemizde çok bilgili uzmanlarımız var. Onlara yeterli desteği verirsek, başka ülkelere de biz satarız." >> Tıp fakültelerinin sayısı neden artmıyor? Ülkemizde doktor açığının hat safhada olduğu belirtiliyor. Hatta yabancı doktor getirilmesi bile gündemde. Ama ne gariptir ki, yeni Tıp Fakülteleri açılacağına, yeni Eğitim ve Fen-Edebiyat Fakülteleri açılmakta. Bu ne yaman çelişki. Bir yanda atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen adayları ve gittikçe sayıları artırılan Eğitim Fakülteleri; öbür taraftan, binlerce doktora duyulan ihtiyaç ve sayıları artırılmamakta inat edilen, açılmak istenmeyen tıp fakülteleri... Tıp Fakültelerinin sayıları niye arttırılmıyor, sayıları arttırılınca kalitenin düşeceğinden mi korkuluyor? Üniversiteler, sırf adı üniversite olsun diye kurulmamalı, halkın ihtiyacına cevap vermeli, laf olsun diye açılmamalı. Bir vatandaş olarak yetkililerden talep ediyorum; dışarıdan yabancı doktor getirileceğine, ülkemizdeki Tıp Fakültelerinin kalitesini arttırın, yenilerini açın... > Muharrem >> Yollardaki rögar kapaklarından kim sorumlu? Bahçelievler Belediye Başkanlığı'na; Hergün işime giderken ve dönerken dikkatimi çeken ve beni derinden üzen bir sorumsuzluk örneğini yetkililere duyurmak istiyorum. Yenibosna'daki 29 Ekim Caddesinde, İhlas Holding binasına yakın, yol kenarında, insan ayağı girebilecek kadar geniş kırığı bulunan bir rögar kapağı, aylardır değiştirilmeyi bekliyor. Merak edip kırık kısmından aşağıya baktım. Karanlık ve derin bir kuyu gibi, insanı ürkütüyor. Aylardır dikkatimi çekiyor, ilk defa böyle yakından inceledim. Dikkatsiz bir anımızda ayağımız girerse, kesinlikle bacağımız kırılır. Ya diğer taraflarda da kırıklar varsa, o boşluğa düşen insan kurtulabilir mi? Ya hızla gelen arabanın lastiği o kırığa takılırsa, içine girerse, olabilecek kazanın yolaçabileceği feci durum... Rögar kapağında TELEFON yazıyor. Bunun sorumlusu kim? Bu gibi tehlikeleri ortadan kaldırmak kimin görevi? Yetkililer hiç mi kontrol etmiyor? İlle birilerinin ölmesi, sakat kalması mı gerekir? İnsan hayatı bu kadar mı önemsiz? > Ahmet Yaman -Yenibosna - İSTANBUL >> Sigara yasakları uygulansın! Bilindiği gibi, kapalı alanlarda sigara içmek yasak... Herkesin bu kanuna uyduğundan yola çıkarak, sigaranın içilmesinin yasak olduğu yerler genişletiliyor. Şimdiye kadar yasak yerde sigara içtiği için, kanunun öngördüğü ceza kesilen birsini gördünüz mü, veya tanıyor musunuz? Peki, ne olacak bu sigara içmeyenlerin hali? Bu yıl 26'ncısı yapılan İstanbul Kitap Fuarı'nda ise durum içler acısıydı... Stant çalışanları ve ziyaretçiler, yasak olmasına rağmen durmamacasına sigara içiyorlardı. Fuarın ziyaretçileri de ağırlıklı olarak çocuklar... Annelerinin kucaklarındaki bebekler de cabası... Varın durumu siz düşünün artık... Gelecek fuarda da sigara içilmeye devam ederse, "fuara gitmeyeceğim, yayınevi sahibimiz gelmem için ısrar ederse işimi bırakmak zorunda kalacağım. İşimi bırakmamın tek sorumlusu da bu kanunu uygulayamayanlar olacak... Ya da fuar süresince Gaz Maskesiyle çalışacağım." > Kadir İncesu >> Telekom grevinin düşündürdükleri Türk Telekom'da ilk defa grev silahı kullanılıyor, kabloların kesilmesi de ilklerden... Teskerenin Meclisten çıktığı, kritik kararların alınmak üzere olduğu bu çok önemli günlerde, haberleşme gibi çok önemli stratejik araçları riske atmak doğru mu? Türk Hava Yolları'nda da turizm mevsiminin en önemli zamanında grev silahı çekilmişti. Geçmişteki 1 Mayıs sorumsuzlukları da dikkate alındığında, biraz daha dikkatli olmak gerekmez mi? Özel Telekom bayileri de çok dertli, tanıdığım bir büro yetkilisi, kirasını nasıl ödeyeceğini kara kara düşündüğünü belirtti. Uğradıklarını düşündükleri haksızlıklara karşı verdikleri mücadelelerine destek verdiğimiz işçi kardeşlerimizin daha dikkatli olması gerekmez mi? Haklı iken haksız olmamalılar. Bilhassa sendika yöneticileri ve toplumu arkalarında sürükleyen diğer liderlerin her hareketlerinde daha dikkatli olmaları gerekir. Memur ve emeklinin sahip olmadığı grev hakkını kullanarak, ücretini bu kesimlere göre çok iyileştirmiş olan işçi kesiminin, bu hakkını kullanırken çok daha dikkatli olması, bazı art niyyetlilere alet olmaması gerekir. > Necdet Akman