Çileli "Yusuf"umuz Viyana kuyularına atıldı, lütfen kurtarın

A -
A +

Sayın Başbakan'ın dikkatine; 31.12.2008 tarihinde, Avusturya/Viyana'da, bir hastanede "Yusuf" ismini verdiğimiz bir torunum doğdu. Kızım Hacer'in psikolojik problemleri gerekçe gösterilerek, önce 2.01.2009 tarihinden itibaren hastaneden çıkışımız yasaklandı, ardından 8.01.2009 tarihinden itibaren de "6 haftalık kriz barınması" diyerek çocuğumuzu elimizden aldılar. Çocuğumuzu önceleri haftada bir, sonra iki haftada bir, daha sonra da ayda bir defa göstermeye başladılar. Çocuğumuzu önce bir buçuk saat, daha sonra da bir saat görür olduk. Doğumundan itibaren elinden alınan ve birbirine yabancı hale getirilen anne-çocuk, ayda bir saatlik görüşmelerde tutulan raporlarla, çocuğun anneyi gördüğü andaki ağlamaları bahane edilerek, çocuğumuzu vermemek için zemin hazırladılar. Kızımın psikolojik durumu düzelmezse bile, benim, dedesinin ve babaannesinin çocuğa bakabileceğimizi, olmazsa bakıcı kadın tutabileceğimizi ilgililere söylememize rağmen; dil bilmediğimiz, tercümanlar aracılığıyla derdimizi yeterince anlatamadığımız için, anlaşılamadık. Uzun zamandan beri kızımın doktorluğunu yapan, doğumunu yaptığı hastanenin Psikiyatri Bölüm Başkanı Ass. Prof. Dr. Andrea Topitz'in; 27.11.2009 tarihinde, "hasta gebeler bölümünden bizim bölüme geldi. Kendisine Zyprexa ilacı verildi. Doğum 31.12.2008'de gerçekleşti. Bu tarihten sonra hasta bütün tedavilere geldi. Her randevuya daha da iyileşmiş olarak geldi. Hasta ve eşi, bariz bir iyileşmenin görüldüğünü belirtiyorlar ki bu görülüyor. Evinden kendi başına çıkıp alışveriş yapabiliyormuş, yemek pişirebiliyormuş ve evdeki bütün işleri kendisi hallediyormuş. İyi uyuyor ve kendisini iyi hissediyormuş. İlaçlarını düzenli olarak kullanıyor. 05.10.2009'da gerçekleşen son kontrolümüzde de hastanın iyi halinin devamı görüldü. Son hali iyi görünüyor. Devamlı olarak bir Almanca dil kursuna katılıyor. Hastanın sağlığı 9 aydır iyi halini koruyor. Başından beri Çocuk Kurumunun istediği unsurlara uyuyor ve şu an klinik-ruhsal açıdan çocuğuna bakacak durumda" şeklindeki raporuna rağmen, çocuğumuzu alamadık. Kızım, hamilelik döneminde çocuğa zarar vermesin diye, bilinçli olarak ilaçlarını kullanmadı ve rahatsızlığı arttı. Doğum yaptıktan sonra ilaçlarını düzenli olarak kullandığı için de Prof. Dr. Andrea Topitz'in raporunda belirttiği gibi, düzeldi ve çocuğuna bakacak duruma geldi. Her ne kadar Viyana'daki Çocuk Kurumu'nun önerdiği doktor, anlık bir gözlemle aksi bir rapor vermiş olsa da, bütün gelişimini uzun zamandan beri izleyen Prof. Dr. Topitz'in verdiği raporun kararda temel teşkil etmesi gerekirdi, bu olmadı. Bir buçuk ay önce mahkeme, çocuğu Viyana Hükümeti'ne verdi. Velayeti Viyana Hükümeti aldı. Temyizden de olumsuz karar çıktı. Viyana iç hukuku bu şekilde tüketildi. Sadece AHİM'ye gitme yolu kaldı ama bundan da farklı bir sonuç çıkmayabilir. Devletler Arası Hukuk işletilerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kendi çocuğu, vatandaşı olduğu için, Adalet Bakanlığı'nın isteği ve Dışişleri Bakanlığımızın resmî müracaatı ile, çocuk alınıp Çocuk Esirgeme Kurumu'na verilebilir. Biz çocuğumuzu almaya hazırız. Çocuğumuzu bizden ayırmayın. Ailesi olarak, çocuğumuzun bakıcı aile elinde; "dinimizden, değerlerimizden, kimliğimizden ve bizden uzak" yetiştirilmesini istemiyoruz. Bu konuda çok endişeliyiz. Devlet olarak "Yusuf"umuzun, Viyana Hükümeti'nden alınarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne verilmesi için gerekenin yapılmasını sağlayın. Sonra da çocuğumuzu bize verin. Çileli "Yusuf"umuz Viyana kuyularına atıldı, lütfen onu kurtarın... Ayşe Erkek (Anneannesi) "Üvey evlat" muamelesi görüyoruz Ben, devletimin üvey evladıyım, kimliğimde de "Sözleşmeli Öğretmen" yazar. Önce beni diğer arkadaşlarımdan ayırdılar. Kadrolu ve sözleşmeli dendi bize.. Devletin öz evlatları kadrolular oldu. Ben de bu devletin üniversitelerinde eğitim almama rağmen, bana olmayacak şeyler reva görüldü. Bana, "bunlar yazın çalışmıyor, maaşını vermeyin, sigortasını yatırmayın" dendi. Sonunda yapılan bu haksızlığa engel oldu mahkemeler. Benimle aynı durumda olan bir arkadaşım vardı da kanser olmuştu... Bu acıyı unutabilmek ne mümkün... Kanser oldu diye arkadaşımı işinden kovdular. Biz devleti "baba" bildik.... Kimse yavrularına yapmaz bunu, iyileşsin diye koruyup kollar. O arkadaşım öldü ve hakkını helal etmedi... Neyse ki geç de olsa mahkemeler bunu da çözdü. Ama geç gelen adalet, adalet değildir... Bu ülke batısından doğusuna bizim, tamam ve bana verilen görevi yaparım her zaman... Benim anam, babam, sevdiğim, çoluk çocuğum yok mu? Nasıl olur da sen oraya gitme, sen de ölene kadar orda kal denebiliyor? Bunları söylerken bile uğradığım haksızlıktan ve sesimi çıkaramadığımdan ötürü gözlerim doluyor.. Bana öğretmen gözüyle bakılmıyor. Öğrencimin velisi geldiğinde, "Sözleşmeli misin?" diyor... O zamanki ruh halimi anlayabiliyor musunuz? Ben devletimi hep "baba" bildim ve babamdan gördüğüm bu haksızlık çok zoruma gidiyor.. Güvenim kalmadı çünkü bana hep iyi şeyler vadedildi ve hiçbiri yapılmadı. Ben devletimin üvey evladı, "Sözleşmeli Öğretmen"im... Bana doğrular söylensin artık... Yeter artık, ben ve 70 bin arkadaşımın kandırıldığı. Çocuk değiliz. Biz ülkenin geleceğini yetiştiren onurlu, şerefli haysiyetli öğretmenleriz.. Artık küçülmesin gözümde devletim... Ve 70 bin kişi olarak son sözüm; hakkımı helal etmiyorum!.. Sözleşmeli > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.