Bir zamanlar ormanlarla kaplı olduğu söylenen Anadolu'nun büyük bir kısmı şimdi çorak, erozyona maruz ve hızla çölleşmeye doğru gidiyor. Bu tehlikeli gidişi durduracak ciddi adımlar da henüz atılamadı. Bu iş için kurulmuş teşkilatlar da henüz etkili olamadı. Ama emekli öğretmen Rahim Demirbaş'ın yaptıkları, herkes için yol gösterir nitelikte: "Ben, Konya Ereğlisinin Beyören Köyündenim. Köyüm fakir, doğru dürüst suyu ve yolu yok. Bir zamanlar 220 hane vardı, şimdi 40'a kadar düştü. Bu hanelerin çoğunda tek başına yaşayan insanlar oturmakta. Öldüklerinde kapıları kapanacak. Köylümüz daha önce tarlasını atla veya öküzle sürüp ekiyor; mahsulünü eliyle biçiyor çoluğu çocuğu hep beraber çalışıyordu. Boş gezen yoktu. Traktör geldi; at öküz kalmadı beş kişinin bir ayda yaptığı işi traktör bir günde yaptı. Bizim köyün traktörle çiftçiliği en fazla yılda on gün tuttu. Geri kalan zamanda yapacak bir şeyleri olmayan insanlar köyü terk etmeye başladı. Köylünün köyde kalması için köylünün bağ bahçe ve yeşil ziraat ile uğraşması gerekiyor. Bu da ancak su ile olur. Hayvancılık yapması gerekir o da yeminin bir kısmını kendi desteklemesi ile kâr getirebilir. Bir müddet önce sulama kooperatifi kuruldu. Salma su ile sulanacak şekilde, suyu kullananlar kullanmayanlardan daha çok zarar ettiler. Elektrik parasını ödeyemediler. Devlet faizi taksitlendirdi. Ama sonuç yine de olumsuz... Yukarıda anlattıklarımın dışında, ziraatin tahsilini yapanlar da gelip köylerde yol gösterici olamadılar. Çiftçi ile iç içe değiller. Elindekini avucundakini satarak şehre gelen insanımızın çoğu amelelik ve seyyar satıcılık yaparak hayatlarını idameye kalktılar. Çocuklarını da çok parlak bir şekilde okutamadılar, çoğu işsizler ordusuna katıldı. Köyümüzün dağları bir zamanlar ormanlarla kaplıymış, içerisinde ceylanlar bile gezermiş. Şimdi dağımız olmuş bir çöl. Erozyon toprağını sıyırıp götürmüş. Toprağımız çoraklaşmış. Ben bundan 40 yıl önce beş şeker çuvalı meşe palamudu bulup geldim, köylülerimizle dağımızın bir bölümüne bu palamutları diktik. Diktiğimiz palamutların pek çoğu yeşerdi. Ne yazık ki koruma imkanı olmadığı için hayvanlar pek azının yaşamasına fırsat verdi. Allah nasip etti, 1998 yılında köyümde kendime ait taşlık arazilerim üzerinde orman dikmeye başladım. Biraz birikimimle kooperatiften temin ettiğim evimi satarak arazimin etrafını hasır telle çevirdim. 8 km mesafeden bir parmak kalınlığında bulduğum bir suyu borularla orman diktiğim araziye getirdim. Burada havuzlarda topladım. Bu suyu ağaçlara 'can suyu' olarak kullanıyorum. Şu ana kadar on bin ağaç diktim. Boyları 50 cm ile 5 m arasında değişiyor. Tek sıkıntım suyun yetersiz oluşu. Benim şu anda iki şeye ihtiyacım var. Biri çalıştığım sahada su, ikincisi de çukur açacak kepçe... Gücüm tükenmeseydi kimseyi rahatsız etmeyecektim. Başladığım işin yarıda kalmasını istemiyorum..." Rahim Hoca uğraşmış, didinmiş, birikimini harcamış herkese örnek olacak bir adım atmış. Ama imkânları daha ilerisi için yetersiz. Müracaatları da netice vermemiş. Bütün istediği, diktiği ağaçlar için su ve daha çok ağaç dikilmesi için çukur açma işine yardım edilmesi... Orman idaresinin, Tarım teşkilatının bundan daha önemli işi olabilir mi? Onların yapmaları gereken bir işi idealist bir öğretmenimiz yapmaya kalkışmış. Bu hocamızın elini öpmeli ve yaptığı hayırlı işler için gereken bütün yardımlarda bulunulmalı. Bu çalışma diğer vatandaşlar için de örnek olmalı... > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00