Deme "50 öncesi"...

A -
A +

Geçtiğimiz sene "gizli kamera" çekimleri, bu yıl ise "Oda-TV haberleri" ile hep gündemde olan CHP'nin; yarım asırlık öncelerine gidildiğinde hiç de "iç açıcı şeyler" ile karşılaşılmadığını hemen herkes bilmekte, araştırmacılar şaşkınlıkla görmektedirler... Bu cümleyi neden kurmak lüzumunu hissettiğimizi merak edenlere şunu söylemek isteriz ki; Nobel edebiyat ödülü kazanmış bir yazar olan Şolohov'un (1905-1984), "Donskie Raskazy (Don Hikâyeleri)" adını verdiği ve 1924-1926 yıllarına ait hâtıralara dayalı yazdıklarını okurken düşündüm. Nişan, Sığırtmaç, İaşe Komiseri, Cumhuriyet Devrim Askeri, Bostan Bekçisi, Aile Babası, Yüz Karası, İnatçı, Yol ve Yön, Kulun, Mavi Bozkır, Yaban Kan, Can Düşmanı, Çiftlik İşçileri ve Çürük başlıklı bu hikâyelerin çoğunda; 1950 öncesi Cumhuriyet Halk Partisi'nin, özellikle de İnönü dönemi zulümlerini âdeta görür gibi oldum. Mihail Aleksandroviç Şolohov, bir "devrim insanı" olmasına rağmen, 1914-1950 dönemine ait savaş yılları ve sonrasını taraf tutmadan, köylüler ve Kazaklar arasındaki olayları kaleme alması ile dikkat çekmiş ve şöhret olmuş, akabinde de 1965 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır. Onun, yukarıda adlarını verdiğimiz hikâyelerinde, eski rejim mensubu Çar yanlıları ile Komünistler arasında yaşanan olayları anlatırken yer yer yaptığı tasvirler, âdeta bizim 1950 öncesi CHP döneminde halkın şâhit olduğu bâzı hadiseleri kaleme almış gibi bizi etkilemiş ve destan/şiirimizin yazılmasına sebebiyet vermiştir. Her ne kadar Eşref Edip'ten Kadir Mısıroğlu'na, Necip Fâzıl'dan Mehmet Şevket Eygi'ye kadar pek çok araştırmacı gazeteci ve yazarımız; "50 öncesi CHP"yi anlatmışsa da, çeşitli sebeplerden gün yüzüne çıkmamış nice acı olaylar, kaleme alınmış olmasına rağmen basılmamış onca hâtıralar var. Bizim de, çeşitli vesilelerle aile fertleri bâzı yakınlarımızdan ve yaşlı köylülerimizden duyduğumuz bu ibretamiz döneme ait ülke gerçeklerinden elbette ki etkilenip duygulandığımız ve kaleme alınmasını istediğimiz düşünceler geçmişse de demek ki beklenen bu zaman, Şolohov'un hikâyelerini bitirme zamanı imiş... İnancını sevmedin, giyimine düşmandın; Parasında-malında, ise hep gözün oldu Camilerini yıktın, atlara ahır sandın; Deme 50 öncesi, sanki dün-güz'ün oldu; Kâh Lenin'ce konuştun, kâhı Stalin andın... (...) Ali Kayıkçı-SAMSUN Öğretmenler, Bakanımızın müjdesinin gerçekleşmesini bekliyor Geçtiğimiz günlerde bakanımız Sayın Nimet Çubukçu, öğretmen maaşlarının iyileştirilmesi yönünde çalışma yapıldığını belirtti. Eğitimcilerin imaj ve itibarları, son yıllarda bazı çevrelerin de kasıtlı yönlendirmeleri ile, maalesef ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. 10 yıllık idealist bir eğitimciyim, benim en rahatsız olduğum konulardan biri, öğretmenlik mesleğinin "tatili bol, yarım günlük meslek" olarak toplum tarafından yanlış algılanmasıdır ki, öğretmenliğe başlamadan önce, bu yanılgıya şahsen ben de düşüyordum. Öğretmenlik, bitmeyen öğrenciliktir. Sabah başlayan ders maratonunun, 15-16'da bittiği sanılır ama öğretmenin bir de ev mesaisi, evrak mesaisi olduğunu öğretmenler dışında veya öğretmenle evli olanlar dışında kimse bilmez maalesef. Kamu sektöründe en yoğun çalışan meslek grubudur aslında öğretmenler. İkinci rahatsız olduğum konu, son yıllarda atanamayan öğretmen adaylarının gerekçe gösterilerek, (meslektaşlarımın atanamaması en çok bizi üzüyor) öğretmenlerin özlük haklarının gündem dışı bırakılmasıdır. Bakınız, bugün 30 yıllık bir öğretmenin maaşı, mesleğe yeni başlayan bir polis memurunun maaşının gerisinde kalmıştır. Yanlış anlaşılmasın, bizim polis kardeşlerimizin maaşında gözümüz yok, hatta onların özverili çalışmalarını destekliyor, hak ettiklerini de düşünüyoruz. Sayın Başbakanımızın öğretmenlere de müjde vermesini bekliyoruz. Diğer bir konu da, malumunuz 15 yıl önce öğretmen açığından dolayı, veteriner, ziraat mühendisi gibi Eğitim Fakültesi dışındaki çeşitli bölümlerden mezun olanlardan atama yapıldı. Türkiye bu yönde yapılan atamaları sorgularken, bu meslek gruplarından atananlar, üstelik daha kıdemli bir şekilde mesleğe girdiler. Mesela, veterinerlik mezunu öğretmen 8/1 olarak göreve başlarken, Eğitim Fakültesi mezunu bir öğretmen 9/1 olarak başladı yani öğretmenlik dışındaki fakülteden mezun olanlar daha kıdemli olarak başladı. Bu handikap değil midir? İsmi Mahfuz Havaalanlarında fiyatlar daha makul olamaz mı? Artık birçok vatandaşımız iç seyahatlerinde havayollarını tercih eder, kullanır. Dış seyahatlerde ise nerede ise herkesin tek tercihi. Yani sadece parası çok olanlar, tabiri caizse "tuzu kuru"lar değil, dar gelirliler de bu yolu kullanıyor. Ama havaalanlarında özellikle lokanta ve kafelerde uygulanmakta olan fiyat politikası bununla bağdaşmıyor. Birçok yerde uçuk fiyatlar uygulanıyor. Birçok vatandaş, ihtiyaç duyduğu halde bu gibi yerlere uğrayamıyor. Oysa, daha makul bir fiyat uygulaması olsa, ihtiyacı olan bütün vatandaşlar bu gibi yerlere uğrayabilse daha iyi olmaz mı? Böyle bir durumda hem vatandaş normal fiyat ödeyerek ihtiyaçlarını giderir, hem de sürüm artacağından, o tür yerleri işletenler de daha çok kazanacak. Mehmet Gündoğdu Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.