Bugüne kadar yapılan seçimlerde iktidara gelen partiler, enkaz devraldığını, bugün yaşadığımız sıkıntıların geçmiş iktidarların hatalı yönetimlerinin sonucu olduğunu söyler durur. Sonuçta 210 milyar doları bulan borç batağı ile köşeye sıkıştırılmış, dayatmalarla karşı karşıya bırakılmış ve sonunda buyruk almaya zorlanan bir Türkiye, birbirlerini suçlayan siyasiler ve bazen de kamu görevlileri... Ülkede el ve makam değiştiren, ne kadar kamu kuruluşu, belediye, genel müdürlük, daire başkanlığı, okul müdürlüğü, rektörlük, bakanlık ve hatta güvenlik ve savunma bakanlığının tüm birimleri, kurumları makam ve mevki değişikliklerini bir tutanakla tesbit ederek devir teslim yapsınlar. Hangi birim, bütçeden ne kadar para almış, personel sayısını nasıl azaltmış, hangi işleri kaç paraya mal etmiş, elindeki hazine arazilerini ne kadar artırmış veya azaltmış, gelirlerini artırabilmiş mi, borçlarını ne hale getirmiş?.. Enkaz alıp, gül bahçesine çevirenlerle, mükemmel aldıkları kurumları enkaza çevirenler, bu milletten aldıkları oy ve atanarak kullandıkları yetkinin hesabını versinler. Bütün bu devir teslimler (tesisler, araç ve gereçler, araziler) kamera ve fotoğraflarla belgelenmelidir ki, ne devralınmış, ne hale getirilmiş bilinsin... Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı bugünkü çıkmaz sokağa nasıl girmiş; ülke nüfusu, seçmen ve vergi mükellefi sayısı, ülkedeki öğrenci, işsiz, esnaf ve suçlu sayısını bir saatte açıklayabilecek bir kuruluş var mı, öğrenelim... Bakalım davalar bu kadar uzayabilecek mi? Devlet okullarında kırılan masa ve üzeri yazılarla dolu sıraların, tüm kamu kurumlarında boşa akıtılan suların, hovardaca elektrik kullanımının önüne geçilebiliyor mu? Kamuda her yıl yenilenen bilgisayarlar, bakalım bu kadar kötü kullanılabiliyor mu? Ülkemizin makine parkında atıl vaziyette bekleyen iş makinelerine 200 milyon dolarlık yedek parça alınarak faal hale getirilmesi yerine, şu ekonomik sıkıntıda 2.5 milyar dolara yeni iş makineleri alınabiliyor mu? Bakalım o zaman ülke daha iyi yönetiliyor mu? Bir işletmenin, işyerinin, kötü yönetilmesi sonucunda nasıl ki o esnaf batıyorsa, ticari kredisi bitiyorsa, yöneticilerin hatası da ülkeye o şekilde yansır... Devlet imkanları ile hovardalık yapma döneminin bitmesini istiyorsak, açılan bir çukurun işinin çabuk bitirilmesini, daha güçlü bir devlet, daha müreffeh mutlu bir gelecek istiyorsak, bu önerim derhal hayata geçirilmeli ve şeffaf yönetim iddiasıyla iş başına gelen hükümetler bu devir teslim belgelerini kamuya açıklamalıdırlar. Böylece bizler de devletimizin hesap ve kayıtları konusunda bilgi sahibi olup kimleri seçeceğimize daha doğru karar verebiliriz. > Fikri Dağlıgil - İZMİR Sürücü belgemi istiyorum Ben tek gözü görmeyen 15 yıllık bir öğretmenim. Her insan gibi, benim de 2 hayalim vardı; ev ve araba. Yaşım 18'e geldiğinde üzülerek ikinci hayalime sahip olamayacağımı öğrenmiştim. Çünkü tek gözü görmeyenlere sürücü belgesi verilmiyordu. "Ne yapalım, kader" dediğim bir zamanda Hollanda'da yaşayan ve tek gözü görmeyen dayımın oğlu kendi arabası ile Türkiye'ye izine gelmişti. Hollanda'dan binlerce kilometre yol katederek Türkiye'ye gelen ve aylarca Türkiye'de taşıt kullanan dayımın oğlunu hayret , şaşkınlık ve buruklukla izlemiştim. O zaman öğrendim ki, bütün dünyada tek gözü görmeyenlere sürücü belgesi veriliyor ve bu sürücü belgesi ile Türkiye'de taşıt kullanılabiliyordu. Hele hele Almanya'dan emekli bir tanıdığımın, Türkiye'de 11 ay, 20 gün kaldığını, burada kendi arabasını sürdüğünü, Almanya'ya sadece giriş-çıkış yaptığını gördükce ve çoğumuzun tanıdığı bazı ünlülerin, imkanı olanların yurt dışından sürücü belgesi aldığını ve Türkiye'de araba kullandığını öğrenince uğradığım haksızlığı tarif etmem imkansız hale gelmişti. 20 yıldır bu eşitsizliğe ve haksızlığa karşı mücadele ediyorum ve bu haksızlığa karşı mücadele eden MONDER derneğine (tel 0232 4791600) üye oldum. Biz artık Türkiye'de "tek gözlü trafik canavarı, hem kör hem fodul "gibi suçlamalarla yaşamak istemiyoruz. En tabii hakkımız olan sürücü belgesi hakkını istiyoruz. > Faruk Budak - İSTANBUL İlk iş olarak sınav adaletsizliğini giderin! Milli Eğitim Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'nun dikkatine; Bizler Meslek ve Teknik Liselerde okuyan öğrenciler olarak, sizden ilk iş olarak bu sınav adaletsizliğini değiştirmenizi istiyoruz. Düz liselerde okuyan arkadaşlarımız istedikleri mesleği seçerken, bizler mecburen kısıtlı bir tercih yapmak durumunda bırakılıyoruz. Niçin bizler mühendislik tercihinde bulunamıyoruz? Niçin bizler hep ara eleman olarak görülüyoruz? Teknik ve Meslek Liseli öğrenciler göstermelik olarak Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik vs. görüyor. Lise hayatım boyunca Geometri dersini hiç görmediğim halde Öğrenci Seçme Sınavı'nda karşıma bu ders çıkıyor. Zaten mağdur olarak sınava başlıyoruz, hiç olmazsa tercihlerimizde bir kısıtlama olmaması sizce de daha iyi olmaz mı? > Kadir Güven (öğrenci) Bizim durumumuz ne olacak? Diyanet İşleri Başkanlığı'na; Bizler İmam Hatip mezunuyuz. Devlet Personel Başkanlığı'nın açtığı sınavı kazandık, atamamız yapılmadı. Şimdi de İmam olarak atanma için İlahiyat mezunu olma şartından bahsediliyor. Sınava girdiğimizde böyle bir şart yoktu, son bir yıldır bu şart aranıyor. Biz bu hakkı yıllar önce kazandık. İmam alımında ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da bir sınavı var. Önceki sınavı kazanan İmam Hatip Lisesi ile İlahiyat mezunlarının sayısı 1500 idi. Oysa Diyanet açıktan 4 bin kişilik atama yaptı. Ekonomik sıkıntılarımızdan dolayı Açık Öğretim Önlisansı kazandığımız halde kaydımızı yaptıramadık. Bu durumda, kazanılmış haklarımız gözardı edilerek, bizden önlisans, lisans istenmesi doğru mu? Zaten birçok kurum bizi mağdur ediyor, dışlıyor. Bir de Diyanet bu muameleyi yaparsa ne yapabiliriz? > H. Kurt, İ. Balaban - BALIKESİR