Dilimizdeki yabancı kelimelerin çokluğu, sadece okumuş yazmış eğitimli bireylerin yaptığı bir tahribat değildir. Bu tahribatı birçok kesim yapıyor. Eğitimsiz insanlarımız, radyo, televizyon gibi iletişim araçlarından aldıkları yabancı kelime ve deyimleri aynen kullanmaktadırlar. Sanki tabii bir durummuş gibi görmektedirler. Daha kötüsü, eğitim almadan, gayet normalmiş gibi, yabancı kelimeleri benimsemiş olmalarıdır. İngilizce eğitimi almamış insanlarımız, hayatında bir kelime İngilizce bilmediği halde, konuşmaları arasında İngilizce kelimeler sokuşturarak, dilimizi katletmektedirler. Dilimizi tahrip etmenin diğer bir şekli de, maç esnasında kullanılan, İngilizceden bozulmuş kelime ve terimler. Bir nevi Türkçeleşerek uydurukça olmuştur. Ne kadar yabancıların tasallutuna girmişiz ki, bu kelime ve deyimler, günlük hayatımızda normalmiş gibi gelmektedir. İlkokul mezunu bir gence sordum, "hayatında İngilizce dersi gördün mü veya İngilizce biliyor musun?" diye. Önce, "yok" dedi. Sonra, "futbol oynuyorum, futbol terimlerini bilirim" dedi, sıralamaya başladı. Yirmi-otuz kelime sayarken zorlanmadı; (out, şut, gool, show, faul, skor, ofsayt, timeing, depar, röveşata, santra, santrfor, frikik, taç, korner, libero, defans, ofans, stat, lig, stoper, asist, penaltı, teknik direktör, hand(ent), forvet, vole, planjon, play-off, rövanş, avantaj, averaj, deplasman, tur, hat-trick, dirpling, verkaç, half-time...) gibi. Bu terimlerin hepsi İngilizce veya İngilizce'den bozma. Kendince, "bunlar İngilizce değil, Türkçe" dedi. Futbolda kullanılan kelimelerin hemen hemen hepsinin Türkçe karşılığı var ama İngilizcesini kullanmak bir maharet, bir mecburiyet gibi görünmektedir. Futbol sunucuları, yorumcuları ve yazarları buna çanak tutmaktadırlar. Eğitimsiz insanların da, bu şekilde, bilmeden dilin yozlaşmasına bir nevi katkı sağladığı görülmektedir. Kültür emperyalizmi, işte bu şekilde bizi esir almış durumdadır. Yazık oluyor dilimize, yazık oluyor geleceğimize. Bu özentilere dur demek lazım. Herkesi, her kesimi eğitip bilinçlendirmek gerekiyor. Evet, İngilizce'yi iyi bir seviyede öğren, yeri geldiğinde şakır şakır konuş. Buna bir diyeceğimiz yok, ama kırık dökük üç beş kelimeyi apartıp, "Tarzanca"yla olmuyor. Bu yolla kendimiz gibi olamıyoruz, kendimiz gibi düşünemiyoruz. Yazık geleceğimize, yazık neslimize... İsmail Handemir-ANKARA Büro işçileri memur yapılsın Belediyelerin ekseriyetinde, memurlar tarafından yapılması gereken işler, personel yetersizliği ve maddi imkânsızlıklar sebebiyle, işçiler tarafından yapılmaktadır. Büroda çalışan işçilerin özel bir statüsü de yoktur, vasıfsız işçi kadrolarında çalışmaktayız. Son zamanlarda gündemde olan "Büyükşehir Kanunu" kapsamında, "Belde Belediyelerinin" kapanması söz konusudur. Bu durumda, personel devri de olacağı aşikârdır. Yıllardır büroda, memurların yaptığı görevleri yapan bizler, işçi statüsü ile devredileceğimiz için, devir olunan kurumlarda nasıl bir statüde çalıştırılacağımızı bilmiyoruz. Talebimiz şudur ki; "Büyükşehir Belediye Kanununa" eklenecek bir geçici maddeyle, en az lise mezunu, şartları uygun olanların, geçmişte yapılan düzenlemelerdeki gibi (12.02.1982 tarih ve 2595 Sayılı Kanun, 12.02.1982 tarih ve 241 Sayılı KHK, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı kanun gibi) biz büro işçilerinin memur kadrolarına devredilmesi imkanının verilmesidir. Hayati Yasan Çözüm bulunsun, yasaklar değil Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü'ne; Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalan öğrencilerin, beslenme, çay vb. ihtiyaçları, özel sektör tarafından işletilen işletmelerce karşılanmaktadır. Bu işletmeler, doğal olarak, geceleyin belli saatten sonra işletmelerini kapatmaktadırlar. Bilindiği gibi, öğrenciler özellikle sınav dönemlerinde geç saatlere kadar ders çalışmakta, bu esnada insani ihtiyacı bir bardak çayı bulamamaktadır. Bazı öğrenciler su ısıtıcıları ile su ısıtmakta ve kendi içeceğini hazırlamaktadır. Ancak yurt idareleri buna müsaade etmemekte, su ısıtıcılar toplanmakta, sahiplerine disiplin cezası uygulanmaktadır (Afyon Tınaztepe Yurdunda olduğu gibi). Çeşitli sakıncalarından dolayı, su ısıtıcı kullanımı yasaklanıyorsa, bu sıkıntıya bir çözüm bulunmalıdır. Öğrenciler de insandır, onların da sıcak içecek ihtiyaçları vardır. Mesela, her blokun koridoruna, bütün öğrencilerin yararlanabileceği sıcak su üreten bir pınar konabilir. Meseleye çözüm bulmadan, yasaklama getirmek, çağ dışı bir anlayıştır. Ülkemize yakışmamaktadır. KYK Yurtlarında kalan öğrenciler Öğretmenleri incitmeyin!.. Sayın Milli Eğitim Bakanımız, geçtiğimiz günlerde, öğretmenlerin yıllık 870 saat ders yaptıklarını ve yıllık 26 bin dolar maaş aldıklarını söylediler. Bu yanlış açıklamadan oldukça kırıldığımızı belirtmek isterim. Halbuki öğretmenler aylık ortalama 1100 dolar maaş almakta, ekders ücretleri ile birlikte 1300 dolara ancak çıkabilmektedir. Ayrıca öğretmenler yıllık 870 saat değil, 1070 saat çalışmaktadır. Bu rakamlara nöbet, seminer çalışmaları, toplantı, gönüllü etütler ve evde hazırlanma çalışmaları, günde saatlerce uğraştıkları angarya kırtasiyecilik, yazılı, performans hazırlama ve değerlendirme çalışmaları dahil değildir. Sayın Bakanımız'a ulaştırılan gerçek dışı rakamlar maalesef bizleri üzmekte, bilerek veya bilmeyerek yanıltıldığını düşünmekteyiz. Öğretmenler hakkında yapılan bu tür açıklamaların öğretmenleri üzdüğünü, itibarsızlaştırdığını ve antipati oluşturduğunu özellikle belirtmek isterim. M. Demirtaş > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00