Doktorun çilesini bir de "babası"ndan dinleyin -1-

A -
A +

Üniversite öğrencisiyken, kaldığımız yurtlarda tıpta okuyan arkadaşlarım vardı. O zamanlar onların kalın kalın ders kitaplarını ürkek bakışlarla süzerdik. Okul bitti, iş hayatına atıldım. Yine doktor komşularım, arkadaşlarım oldu. Onların yaşantılarını uzaktan da olsa izleme fırsatı buldum. Hep dertli insanlarla haşir neşir olmalarının ruh hallerine yaptığı tesiri, özel yaşantı diye bir şey bırakmayan çalışma tempolarını yıllarca gözlemledim. Liseyi birincilikle bitirdiğim zaman, mühendislik okuyacağımı söylediğimde, tıbbı seçmem için öğretmenlerim, özellikle de coğrafya öğretmenim âdeta yalvarmışlardı. Bu gözlemlerimden sonra onları dinlememekle ne isabetli bir karar verdiğimi defalarca düşünmüşümdür. Oğlum tıbbı seçtİ acı gerçeğİ yakından gördüm Yıllar sonra üniversite tercihi yapma sırası büyük oğluma geldi. Demek ki içinde bir ukde varmış, tıbbı seçti. Böylece bir tıp öğrencisi 6 yıl boyunca ne yapar, nasıl çalışır, sınavlara nasıl girer, son yıldaki "intörn" yani stajyer doktorluk devresini nasıl geçirir, yakından ama bu defa çok yakından izledim. 6 uzun yıl geçti ve oğlum tıbbı bitirdi. Ailece mezuniyet törenine gittik. Başta ben ve annesi olmak üzere bütün yakınları olarak onunla gurur duyduk. Daha 24 yaşında saçları seyrelmeye başlayan oğlum artık "pratisyen doktor" olmuştu. Artık onunla birlikte hepimizin, daha öğrenciyken bile kendisine "doktor bey" denmeye başlanmasının karın doyurmayacağını, "devlet baba"nın doktorlara nasıl eziyet ettiğini anlamanın, daha doğrusu yaşamanın zamanı gelmişti. Liseyi onunla aynı yıl bitirenler, meslekte üçüncü yıllarına başlamışlar, mühendis, mimar, avukat olmuşlardı. Kimisi bu iki senede yeteri kadar para biriktirmiş, evlenmişlerdi. Aralarında çocuk sahibi olanlar bile vardı. Ama doktor oğlumun evlenmesi, bizim de torun sahibi olmamız için anlaşılan daha uzun seneler beklememiz gerekecekti. Bugün artık mesela böbrek rahatsızlığı olanın, iç hastalıkları uzmanına gitmediği, derdinin şifasını, bu dalın bir üst uzmanlık alanı olan nefroloji uzmanı aradığı bir çağdayız. Dolayısıyla hangi doktor pratisyen kalmak ister? En yüksek puanlarla tıp fakültesine girerek doktor çıkan bu parlak gençlerin de hedefi uzman doktor olmaktır pek tabii... Ciltler dolusu Tıpta Uzmanlık Sınavı kitaplarını birkaç kere devirmeden, bu sınavı ilk girişte kazanmak kaç doktora nasip olur? Geçerli bir puan alsa bile istediği yerde ve istediği dalda asistan olmayı, ilk 1-2 denemede kaç pratisyen başarabilir? Oğlum da binlerce yeni mezun pratisyenin akıbetine uğruyor. İlk sınavında başarılı olamıyor ve mecburi hizmete gidiyor. MECBURİ HİZMET HAKSIZ BİR UYGULAMA Doktorlara uygulanan bu mecburi hizmet konusu, insanlarımızın sağlığını teslim ettiğimiz bu mümtaz zümreye uygulanan korkunç bir haksızlıktır. Bu insanlar asker değildir, polis değildir. Asker ve polis gibi, kendi özel okullarında, öğrencilerinin yatacak yerinden, yemeğinden elbisesine kadar devlet tarafından karşılanarak okutulmaz. Onlara öğrencilikleri boyunca öğrenci maaşı verilmez. Ama okul bitince, asker ve polis gibi mecburi hizmete gönderilir. 6 yıl ter döktükten sonra doktorlara diplomalarının hemen verilmediğini sanırım çoğunuz bilmezsiniz. Onlar diplomalarını, mecburi hizmet bitince yani neredeyse 2 yıllık doktorken, Sağlık Bakanlığı, mezun olduğu tıp fakültesine "bu doktor mecburi hizmetini tamamlamıştır" yazısını gönderdikten sonra alabilirler. Biz de çaresiz oğlumuzu, devletimizin mühendise, mimara, avukata uygulamadığı bu mecburi hizmete, İstanbul'a 850 kilometre uzakta, 1800 metre yükseklikte bir dağın tepesindeki sağlık ocağına uğurladık. Hayatında Ankara ve İstanbul'dan başka bir yerde yaşamamış bu gencecik insan, kendi halkının bile terk ettiği bu köyde, 1.5 senesini geçirmek zorunda kaldı. Ahırdan biraz iyice "lojman" ile sağlık ocağı arasında sıkıştı kaldı. Uzun kış aylarında karın kapattığı dağ yollarından ilçeye gitmek mümkün değildi. Hoş, gitse kime, nereye gidecekti o da başka. Dolayısıyla genç doktorun 50 metrekare lojmancığının kapısı, cumartesi, pazar, gecenin bir yarısı da dâhil olmak üzere 7 gün 24 saat köylülerce çalınmaya amadeydi. Bu şartlarda çalışmanın karşılığı kaç TL maaş alıyordu dersiniz? 6 yıl tahsilin akabinde, doktorluğunun ikinci yılında 1400 TL. O da 4. bölgede olduğu için. İstanbul'da olsa 1200 TL geçecekti eline zavallının. Devlet babanın, 50 metrekare ahır lojmanın kirasını 100 TL olarak her ay aldığından da şüpheniz olmasın. Ama "döner" diyeceksiniz şimdi. Döner sermayeden ayda bazen 150 TL gelir bazen 300-400 TL. İzin ayında da hiç gelmez. (Doktorlara verilen döner sermaye gelirinde geçen ay, bir miktar iyileştirme yapıldığını duyduk.) (Devamı yarın) Bir Doktor babası Meslek Yüksek Okulu mezunlarının askerlik süresi düzeltilmeli Ülke genelindeki 522 Meslek Yüksek Okulunda (MYO) toplam 482 bin 208 öğrencinin öğrenim gördüğü bilinmektedir. Bu okullardaki erkek öğrencilerin en büyük problemi ise askerliktir. MYO'larda okuyan öğrencilere, lisans öğrencileri gibi kısa dönem askerlik yapma imkânı verilmesi, mesleki eğitime olan ilgiyi artıracaktır. Bu da, ülke genelinde birçok sektörde ara eleman sıkıntısını bitirecek ve ülke ekonomisine ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Hükümet, muhalefet ve iş dünyası, bir dönem en önemli politikaları haline gelen "ara eleman" sıkıntısını giderme noktasında, uzun zamandır sessiz kalmaktadırlar. Askerlik süresinin bu kadar açık konuşulduğu ve gündem teşkil ettiği bir süreçte, Meslek Yüksek Okulu Mezunları için de bir çalışma yapılması elzemdir. Bu önemli bir sıkıntı olarak gündemimizde yer alıyor ve çözümü için hükümetin aktif rol alması gerekiyor. Meslek Yüksek Okulu Mezunları Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.