Düşünce özgürlüğü ile ilgili tartışmalar uzun yıllardır devam ediyor. Anayasalar değişti, iktidarlar değişti, kanunlar değişti; bu tartışma bitmedi. Her seferinde bir önceki kanunun eksikliğini aratmayacak yeni maddeler getirildi. Şikayetler, tepkiler artınca da bunu başka türlü ifade arayışlarına gidildi. İnsanlarımıza yeterince güvenilmediği için, kısıtlamalar ortadan kaldırılmıyor. "Vatandaşın ne söyleyeceği, ne yapacağı belli olmaz" zihniyeti peşimizi bırakmadı. Şimdiki Başbakanımız bile yüzyıl önce yazılmış bir şiiri okudu diye hapse atıldı. Sırf bu örnek bile, muğlak ifadelerle belirtilen yasa maddelerinin bazı durumlarda nasıl tehlikeli olabileceğini gösterdi. Bu acıları çekmiş iktidarın daha özgürlükçü olması, düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı şekilde yorumlara yolaçabilecek kanun maddelerine geçit vermemesi beklenirdi. Bütün bu acı ve derslere ilaveten, Avrupa Birliği sürecinin gerektirdiği kriterler sebebiyle de, düşünce, fikir, inanç özgürlüklerini kısıtlayıcı bütün mevzuatın ayıklanması beklenirdi. Ama daha teklif aşamasında bile onca itiraz olmasına rağmen, şimdi başımızı ağrıtan 301. madde Ceza Yasamıza girdi. Bu yasadaki bazı muğlak ifadelerin maksadını aşar şekilde kullanılması kötü oldu, bazı yazarlar adliye koridorlarına taşındı, mahkumiyet alanlar oldu. Bütün bunlar dünyada yankı uyandırdı. "Yazarlarını, gazetecilerini; yazdıklarından, düşüncelerinden dolayı yargılayan ülke" imajı her tarafa yayıldı. "Düşünce özgürlüğünün bulunmadığı ülke" sıfatı yapıştırıldı. Belli davalarda yabancı gözlemciler eksilmez oldu. Yetkililer ise her defasında bu maddenin gerekliliğini söylediler. İçinde Hak-İş, Disk gibi farklı siyasi yelpazede bulunan kuruluşlar bile bu maddenin değiştirilmesini isterken, hâlâ bunda ısrar etmek neden? Sayın Dışişleri Bakanımız dahi bu maddenin ülkemizin imajını zedelediğini belirtirken, bazı ilgililer neden ısrarla bu maddeyi savunuyor? Bu tepkilerin hiçbiri olmasaydı bile, düşünceden, düşünen ve düşüncelerini açıklayan insanlardan korkmak bize yakışır mı? Başkaları istemese bile, insanlarımız bu özgürlükleri hak etmiyor mu? Hakaret ve şiddet unsurları için ise, muğlak ifadeler ihtiva etmeyen başka düzenlemeler yapılsa daha iyi olmaz mı? > Şiddeti önlemenin yolu "Sevgi Anneleri" Önce Malatya'da ortaya çıkan, ancak sonu bir türlü gelmeyen bakıma muhtaç çocuklara yönelik şiddetin görüntüleri hepimizi derinden yaralıyor. Malatya'daki olaydan sonra, Malatyalı İş Adamları Derneği (MİAD) öncülüğünde "Sevgi Evleri" projesi uygulamaya kondu. Şimdi Malatya'da 7-8 çocuğun bir arada kalacağı 17 villa yapılıyor. 2007 yılı Temmuz ayında villalar bitecek ve Bakanlıkla yapılan protokol gereği SHÇEK'e devredilecek. Şiddeti önlerken, sevgiden yoksun bir ortam sunulmaması da gerekmektedir. Malatya'daki STK'nda (Sivil Toplum Kuruluşları) aktif görev yapan, bilinçli, eğitimli kadınlardan "Sevgi-Şefkat Anneleri" oluşturmak için aylar öncesinden çalışmalar başladı. Anneler Sevgi Evleri'nde hem çocuklara yardımcı olacak hem de oradaki görevlileri denetleme fırsatı bulacaklar. Zaman zaman çocukları evlerine alarak onlara aile ortamında yaşama imkanı tanıyacaklar. MİAD, bu anneler için gerekirse gece de orada kalmaları için ek bir bina yapacak. Toplumun bilinçli kesiminin bu olaylara el atmadıkları sürece, yaranın daha da derinleşeceğine inananlardanız. > Cemile Varol > Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00