2000 senesinde Fen Ed. Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldum. "Görevin, düşünmek ve düşünmeyi öğretmek" dediler. Öğretmen olmanın hayallerini kurdum. Öğretmen olacaktım ve düşünen insanlar yetiştirecektim. Bütün meselenin düşünmemekte olduğuna inanmıştım ve cehaletin köküne kibrit suyu dökecektim. Ve üniversitemden 4 senede mezun oldum. Öğretmenlik sertifikasını aldım ve bana "felsefeci" ünvanını verdiler. DMS öğretmenlik sınavı açıldı, 83 puan aldım. Ümit tomurcukları yeşerdi kalbimde, yetişecek genç nesillerin beşaretini duyarak... Aynı sene bakanlık 30000 öğretmen aldı, fakat felsefe öğretmeni almadı. "Onca vilayette ve onca lisede felsefe öğretmeni açığı yokmuş herhalde!" dedim. Görevi "düşünmek" olan ben, "nasıl iş bulabilirim" diye düşündüm. Fakat iş bulamadım. Bir sene boyunca işsiz dolaştım. Askere de gitmedim, "ara atamalarda felsefeci alırlar" diye. Yine almadılar... Çevremin sorgulayıcı bakışları arasında işsiz dolaştım, özel dershanelere başvurdum ama tecrübe aradılar. "Kaç sene çalıştın" sorusu daha iş başvuru formlarında beni yıktı. Üzülecek gibi oldum ama vazgeçtim. Tek tesellim oldu, ilim öğrenmek. Kendimi yetiştirdim, doldurdum, bir sene sonrası için. Bütün yeis kırıntılarını bir kenara bıraktım ve dua ettim... Derken KMS sınavını duydum. Girdiğim öğretmenlik sınavının geçerliliğinin Ekim ayında biteceğini öğrendim ve yaklaşık 30 milyon vererek bu sınava da girdim. Bu sınavdan da 83 puan aldım. Ve atamaları beklemeye başladım... Şimdi MEB 30000 öğretmen alacak ve yine felsefe öğretmeni almayacak. Alım yapılacak branşlar açıklandığında eğitimimizin cilt bakımı ve güzellik öğretmenlerine daha çok ihtiyacı olduğunu öğrendim. Düşünen insanların Cemil Meriç'in ifadesiyle bir kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede bu durumu normal karşıladım. Ama hâlâ anlamamıştım bu ülkede her sene lise açılırken felsefe öğretmenine ihtiyaç duyulmayışını. Geçenlerde anladım bu durumun sebebini... Ek ders ücreti karşılığında felsefe derslerine giren bir emekli öğretmeni görünce... Ve sorgulamaya başladım, bakanlık yetkililerinin çalışmayıp da sadece ay başında bankamatiğe uğrayanlardan olup olmadığını... Bir nokta daha önemli bakanlığın açıklamasında... Atamalarda Eğitim Fakültelerine öncelik tanınacak, buradaki adaylar bitmedikçe Fen Edebiyat Fakültelerine geçilmeyecekmiş... Yani sınavdan 50 alan Felsefe Grubu Öğretmenliği mezunu bir şahıs öğretmen olabilecekken, sınavda 100 alan bir Felsefe mezunu öğretmen olamayacak, elinde öğretmenlik sertifikası olduğu halde. Eğitim Fakülteleri öğretmen yetiştiriyor ama fen edebiyat fakülteleri bilim adamı ve araştırmacı yetiştiriyormuş. Ondan öncelik tanınıyormuş. Peki DMS ve KMS denilen bu sınav neden yapıldı diye yetkililere sorulması gerekmez mi?.. Eğer iş ehil olmada, liyakat kesbetmekte odaklanıyorsa "yapılan sınavlara alan sınavı da eklenir ve sorun çözülür" denilemez mi acaba?... Bu işin vardığı mantıksızlık noktası şudur: Genel yeteneği ve genel kültürü az olan bir Eğitim Fakültesi mezunu, aynı mihenk noktalarında daha iyi olan bir Fen Edebiyatlıya göre daha çok öğretmen olmak hakkına sahip! Bir altın madeninde günde 1 kg. altın çıkacak, başka bir rezervde günlük 1 ton kapasite olacak ve işletmeci eski rezervinde ısrar edecek. Bakanlığın mantığı sadece budur..... Felsefeci atamalarının olmadığı bir durumda bu serzenişler kuruntu gibi değerlendirilebilir. Ama daha afaki düşünülürse Fen Edebiyatlıların geleceğine haksız bir şekilde ipotek konulduğu söylenebilir. ¥ Bir öğretmen adayı Bu haktan faydalanın 12.06.2001 tarihli gazetemizin bu köşesinde "Ev hanımlarına bu haksızlığı yapmayın" başlığı altında yayınlanan okuyucu mektubu ile ilgili olarak Bağ-Kur Genel Müdürlüğü'nden cevap geldi. Genel Müdür Av. Ferhan Kaptan imzasıyla gelen açıklama şöyle: 1479 sayılı kanunun isteğe bağlı sigortalılığa ilişkin 79. maddesi, 4.10.2000 tarihli ve 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 25. maddesiyle değiştirilerek, üç ay ard arda prim ödemeyen isteğe bağlı sigortalıların sigortalılıklarının, son prim ödeme tarihleri itibariyle sona erdirileceği hükme bağlanmıştır. Anılan KHK'nın 28. maddesiyle değiştirilen 1479 sayılı kanunun ek 11. maddesinde yapılan düzenlemeyle de sağlık sigortası yardımlarından zorunlu Bağ-Kur sigortalılarının yararlanacağı hükme bağlanarak, 4.10.2000 tarihinden itibaren, isteğe bağlı sigortalılar sağlık sigortası kapsamı dışında tutulmuştur. Bu hükümlere göre, 4.10.2000 tarihinden sonra üç ay art arda prim ödemediği için sigortalılığına son verilen isteğe bağlı sigortalıların yeniden isteğe bağlı sigortalı olmaları halinde de sağlık yardımlarından yararlandırılmaları ek 11. madde hükmüne göre mümkün bulunmamaktadır. Ancak, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda değişiklik öngören 26.6.2001 tarihli ve 4692 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası ile 4.10.2000 tarihinden önce isteğe bağlı sigortalı olanlara yeni bir hak tanınmış ve 30,6.2001 tarihine kadar birikmiş tüm borçları ile bu tarihten itibaren 6 aylık süreye ilişkin prim borçlarını 31.12.2001 tarihine kadar ödeyenlerin isteğe bağlı sigortalılıklarının devam ettirileceği öngörülmüştür. Buna göre, yazıda adı geçen Nurdan Önder ve benzeri durumda olan sigortalıların 30.06.2001 tarihine kadar süresinde ödemedikleri prim borçları ile ödeme tarihine kadar olan aylık prim borçlarını ödemeleri halinde isteğe bağlı sigortalılıkları devam ettirilecek ve sağlık yardımlarından yararlandırılmaları mümkün olabilecektir. Bununla beraber, 31.12.2001 tarihinden sonra üç ay art arda prim ödenmemesi halinde de yine isteğe bağlı sigortalılığa son verilecek ve dolayısıyla bu şekilde prim ödemeyenler sağlık sigortası kapsamı dışında kalmış olacaklardır. YÖK'e soruyoruz! Ben Fen Edebiyat Fakültesi son sınıfına geçtim. Ancak formasyon dersi almadığımız için öğretmen olamıyoruz. YÖK'e sormak istiyorum; Fen Edebiyat Fakültesi mezunları nerede iş bulacak? Türkiye'de o kadar çok öğretmen açığı varken bizi neden mağdur ediyorlar? Bizler okulu kazandıktan sonra Fen Edebiyat Fakülteleri bu hale düştü. Arkadaşlarım ve ben böyle olacağını bilseydik bu fakülteyi tercih etmezdik... Bu haksızlığın giderilmesini bekliyoruz... ¥ İsmi Mahfuz Sarıyer Belediyesi'nin dikkatine Bağlar Mevkii otobüs durağı güzel İstanbul'a yakışmayacak manzara arzetmektedir. Her otobüsün gelişinde bir toz dumanı havaya kalkmakta ve caminin içine kadar gelmektedir. Kışın çamuru, yazın tozu halkımızı canından bezdirmiştir. Belediye iki üç kamyon asfalt dökmekten de mi aciz? ¥ Mustafa Necati Bursalı - İSTANBUL Arnavutköy'le ilgilenin Bizler Arnavutköylüler olarak lağım sularından bıktık. Çocuklarımız bu sıcakta büyük tehlike içindeler. Sabrımız tükendi. Lütfen bizimle de ilgilenin... ¥Arnavutköy Sakinleri - G. Paşa - İSTANBUL