Bir televizyon kanalında, Kemal Kılıçdaroğlu'na, "televizyonlara verilen sesli ve görüntülü CHP reklamlarındaki sesinizin çok duygusal ve mahzun olduğunu söylüyorlar bu konuda ne dersiniz?" diye sordular. Kılıçdaroğlu, hemen tabii bir hâl içine girip, "elime söyleyeceklerimi yazıp verdiler, ben de okudum. Bu benim doğal halim" gibi şeyler söyledi. Eline söyleyecekleri şeyi yazıp vermelerinden başka, nasıl okuyacağı konusunda bir şeyin söylenmemiş olduğunun vurgusunu yapıyor ise, o reklam dizilerinin yönetmeninin ve danışmanlarının işi kolaymış derim. Ben zannediyorum ki, Kılıçdaroğlu, sabahın kör vaktinde hatta gecenin bir yarısında karda, kışta yağmurda SSK kuyruklarına koşan SSK'lıların çektiği ızdırabı, düşünerek söylemiştir. Veya Genel Müdürlüğü sırasında gördüğü, bizim bilmediğimiz ne dramları düşünmüştür. Mesela; Sağlık Cüzdanı, reklam filmini okurkenki duygusallığı, zamanında kilo kilo üretilen Sahte Sağlık Karneleri için ciddi bir mücadele göstermediği zamanki duygularından kaynaklanıyor olabilir. Sahte Sağlık Karneleri de CHP (SHP)'nin oy depolarının yoğun olduğu bölgelerde daha çok görülüyordu. Kemal Kılıçdaroğlu'na Aile Sağlık Cüzdanı, yoksul ailelere para projelerinin kaynağı sorulduğunda, "Sağlık bu, kaynak mı sorulur?" diye cevap vererek, duygusallığını ortaya koymuştu. Önce emekli simitçi öğretmeni kurtararak, memur emeklisi için proje üreten Kılıçdaroğlu, çalışan esnafı destekleme babında da, emekli maaşından kesintiyi kaldıracakmış. Yani insanın, "İşçi'nin başı kel mi?" diyesi geliyor ama, nasıl olsa bir proje de işçi için patlatıverir. Bakıyorum kimse kaynak sormuyor artık. Verilen cevap belli, "adım Kemal, ben hesap uzmanıyım". Sen Erdoğan'ı TV'lere, meydanlara çağırıp, tartışalım diyeceğine önce biz vatandaşlara, çıktığın TV programlarında SSK'nın nasıl battığını bir anlatıversene. Yoksullara para vererek canlandırdığın piyasalar gibi bir hesap dökümüyle(!) çıkma karşımıza. İnandırıcı olsun. İbrahim AŞ Yasakçı zihniyet üniversitemize de Türkiye'ye de yakışmıyor Boğaziçi Üniversitesi 2011 mezunları olarak, mezuniyet törenimize ve öğrenci yıllığımıza olduğumuz gibi katılmamızı engellemeye, keyfi ve dayanaksız bir kılık kıyafet mecburiyetini uygulamaya çalışan üniversite yönetimini ve uyguladıkları ayırımcılığı kabul etmiyor; bu üniversitenin her öğrencisinin hakkı olduğu gibi, nasıl derslere girdiysek, kampüste nasıl vakit geçirdiysek, konserlere, gösterilere nasıl katıldıysak, seminerleri, söyleşileri nasıl dinlediysek, çimlerde nasıl eğlendiysek, mezuniyet törenimize de öğrenci yıllığına da nasılsak öyle katılıyoruz! Çünkü bu sadece bir mezuniyet töreni ya da yıllık meselesi değil, hepimizin nasılsak öyle okumaya hakkımız olan bir devlet üniversitesinde sahip olduğumuz hakkın birilerinin gözüne hoş görünmediği için engellenmesiydi. Etkinlikte belirtildiği gibi mezuniyet törenimize, ailelerimizle, arkadaşlarımızla beraber neşe ve gurur içinde katılacağız. Bu güzel anları ebedîleştirmek için hepimizin kameraları da yanında olacak. Bu günü okuldaki güzel anılarımızın mutlu bir sonu olarak hep beraber kutlamak adına herkesi 30 Haziran 2011 günü Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Çim Sahada gerçekleşecek mezuniyet törenimize bekliyoruz! Amacımız yaygara kopartmak değil, kimsenin lisans hayatının son zamanlarını tatsız anılarla geçirmesini de istemiyoruz. Tek isteğimiz artık bu üstenci zihniyetin bu dünyada yeri olmadığını göstermek. Zaman artık birilerine hoş görünme zamanı değil, artık kimse sizin keyfi kararlarınıza sessiz kalmayacak.. Boğaziçi Üniversiteli bir grup öğrenci 12 yıldır atama bekleyen Teknik Öğretmenler ne olacak? Öğretmen atamalarında Teknik Öğretmenlere büyük haksızlık -2- Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2011 Yılı Haziran Öğretmen atamaları da uzun yıllardır atama bekleyen bazı alan mezunu öğretmen adaylarının beklentilerine cevap vermedi. Aslında sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili kılavuzu incelendiğinde ve hangi branşlara ne kadar öğretmen alındığına bakılsa bile, Mesleki ve Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının durumu görülür. Genele baktığımızda mesele sadece Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının meselesi değildir, fakat biz, Türkiye'de sloganlaşmış "Meslek Lisesi Memleket Meselesi" düşüncesini işleyenlerin, gerçekte ne yaptıklarını sorgulamak ve ne yapmadıklarını özellikle işaretlemek zorundayız ki bu haksızlığa karşı sesimizi duyurabilmiş olalım. Yoğun şikayetler, itirazlar sonucunda itile kakıla cüzi sayıda kadrolar sağlanmış. Milli Eğitim Bakanlığı Personel Başkanlığı internet sayfası arşivlerinden son 10 yılda toplam alıma bakıldığında, durum içler acısı. Sonuçta sormak gerekirse; 1. Türk Milli Eğitim Sisteminin öncelikleri ve hedeflerinde Mesleki ve Teknik Eğitimin yeri nerededir? 2. Atama sayıları oluşturulurken, Milli Eğitim Sisteminin hedeflerine göre mi sayı dağılımı oluşturulmaktadır? 3. Milli Eğitim Bakanlığı, mezun sayısı her yıl artan bu bölümlerden Öğretmen ataması yapmak için, bu sayıları reva görüyorsa, neden hâlâ yeni üniversiteler ve bu üniversitelerde mezun olan öğretmen adayı yetiştiren yeni fakülteler kurulmaktadır? 4. "Meslek Lisesi Memleket Meselesi" sloganı, sadece özel sektörde yer alan, mesleki-teknik ara insan gücüne ihtiyaç duyan firmaların kendi iç ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirdikleri bir slogan mıdır? 5. Yıllardır bazı branşlardan yapılan olağanüstü sayıda alımların politik nedenleri var mıdır? Yoksa norm kadro uygulaması bu alanlar için geçerli değil midir? 6. Eğitim sendikalarının desteğiyle "adaletli branş dağılımı istiyoruz" feryadıyla sık sık mitinglere katılan öğretmen adaylarının sesleri niçin duymazdan gelinmektedir? Sayın Çubukçu'nun da resmî olarak açıkladığı gibi, 15 bin sözleşmeli öğretmen ataması daha yapılacaktır. Hiç olmazsa bu atamalarda, Teknik Öğretmenlerin bu 12 yıllık mağduriyetine bir nebze olsun olumlu yaklaşılmasını bekliyoruz! Atama bekleyen Teknik Öğretmenler > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00