Ereğli'mizin hemen yanı başında bulunan ve bir zamanlar, Türkiye'nin en büyük sulak alanlarından birisi olan Ereğli Sazlıkları Akgöl, bu sene tarihinde hiç olmadığı kadar kötü durumdadır. Sulak alan ekosistemi yok olmuş, Akgöl sonun başlangıcına girmiştir. Akgöl'ün, normal zamanlarda haziran sonuna kadar kurumayan "Çevirmegöl" diye tabir edilen bölümü, geçtiğimiz günlerde kurumuştur. "Deringöl" olarak bilinen kısımlar da en fazla on gün içinde kuruyabilir. Olağanüstü güzellikler, sulak çayırlar, yemyeşil uzayan düzlükler, göller, kuşlar, canlılar ve tüm biyoçeşitlilik yerini toza, toprağa, kurumaya ve çölleşmeye bırakacaktır. Bu kurumanın hızlanmasına arıtma tesisi sebep olmuştur. Ana boşaltım kanalından giderek, Akgöl'e ulaşan su, artık gitmemektedir. Suyun, arıtma tesislerinden çıkıp, Akgöl'e gitme şansı bundan sonra yoktur. Kirliliğin azaltılması yönüyle, arıtma iyi olmuşsa da, "lağım kokusu" daha şimdiden tehdit haline gelmiştir. Koku ileride dayanılmaz boyutlara ulaşacak. Bu arıtma yöntemi sonunda baraj suyunun toprak ve açık kanallarla dağıtılmasının iflas ettiği gibi iflas edecek, ileride "arıtma yöntemi sorunu" tekrar karşımıza çıkacaktır. Bölgede yaklaşık 400 milyon metreküp su israf denilecek ölçüde, tarımsal sulamalarda yanlış sulama yöntemleriyle sarf edilmektedir. Binlerce yılda oluşan doğal alanlar, on yıllarla yok edilmemeli. Ereğli'de meyveleri soğuk almaktadır, her rüzgâr esişinde toz fırtınaları hayatı tehdit etmektedir. Kuraklık, her tarafından şarıl şarıl su akan yeşil Ereğli'nin iklimi olmuştur. Yanlış adımların ne büyük zararlar verdiği görülmelidir. Bunun sonu kötüye gitmektedir. Ereğli'mizde çok yakında (Allah korusun) içme ve kullanma suyumuz da tükenecektir. * Fatih Şentürk (Ereğli Sazlıkları Akgöl ve Çevresini Koruma ve Güzelleştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı) >> Türkiye'de kitap 235. sırada yer alıyor Bağımsız Eğitimciler Sendikası AR-GE Kurulu Türkiye'nin kitap okuma alışkanlığı üzerine bir araştırma yaptı. Hazırlanan AR-GE raporuna göre, Türkiye'de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235'inci sırada yer alıyor. Günde ortalama 5 saat TV seyreden Türk halkı, kitap okumaya yılda yalnızca 6 saat vakit ayırıyor Türkiye kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda. Japonya'da toplumun yüzde 14'ü, Amerika'da yüzde 12'si, İngiltere ve Fransa'da yüzde 21'i düzenli kitap okur iken, Türkiye'de yalnızca on binde bir kişi kitap okuyor. Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan'da kitap ortalama 100 bin tirajla basılırken, 71 milyon nüfuslu Türkiye'de bu rakam 2 bin-3 bin civarında kalıyor. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda kitap okuma oranında Türkiye, Libya, Tanzanya, Kongo ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu dünya ülkeleri arasında 86. sırada yer alıyor. Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor, bir İsviçreli bir yılda ortalama 10 kitap, bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 bir kitap okuyor. Türkiye'de okuma alışkanlığına sahip 70 bin kişi bulunuyor. >> İstanbullu olarak bu sıkıntıları artık yaşamak istemiyoruz Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ın dikkatine; 30 yaşındayım ve 30 senelik İstanbulluyum. İstanbul için çok şeyler yaptınız. Elinizden gelen her şeyi bundan sonra da yapacağınıza eminim. Bilginiz ve görüş alanınız dışında kalan bazı aksamalar bulunduğunu, bu yüzden müdahale edemediğiniz durumlar olduğunu da tahmin ediyorum. İlk olarak şunu belirteyim; 7 senedir iş hayatındayım, çalışıyorum ve ulaşım için 7 senedir otobüs kullanıyorum (okul hayatımda da kullandım). Ancak otobüslerin hâli iyi değil. Çünkü çok kalabalık, insanların nefes kokusu boğuyor. Camı açsanız da kâr etmiyor, metrekareye 15-20 kişi sığdırılmaya çalışılıyor. Durakta dışarıda kalanlar otobüse binebilsin diye şoför, "sıkışın, ilerleyin" deyip duruyor. İnsanlar âdeta birbirini eziyor, 5 dakika durakta geçiyor. Aslında durumu anlatamam, bir gün benimle evden iş yerime kadar seyahatimde eşlik edebilseydiniz, çektiğimiz sıkıntıları çok daha iyi anlardınız. Ben ve benim gibi her sabah ve akşam o otobüslere binmek zorunda kalan bayanları bir daha düşünün... Sadece, insan gibi evden işe, işten eve gitmek istiyoruz! Sizden talebimiz bu... Bunun çözümü de, boş hatlardaki otobüsleri yoğun saatlerde dolu hatlara çekmek, çift katlı otobüsler satın almak, yoğun saatlerde (ki bellidir) otobüs sayısını artırmak. Ben 121 A ile seyahat (tabii buna seyahat denirse) ediyorum. Sabah ve akşam saatlerinde otobüs sayısının artırılmasını istiyorum. İkinci olarak; her sabah Kavacık Kaptanlar bölgesinde çöp toplayan "34 VK 6979" plakalı bir çöp kamyonu var. Her sabah ters yönden geri geri gidiyor ve ekzoz borusu ile yerde ne kadar çöp ve toz varsa otobüs durağındaki insanların üzerine havalandırıyor. Kendisini uyardım ama kâr etmiyor. Bu sabah 2 ufak çocuk da vardı durakta, anneleri nasıl koruyacağını şaşırdı çocuklarını. Sabredemedim. Duyarsız kalamadım. Çözüm; kişiye uyarı vermek, devam ederse (haberdar ederim) ceza vermek, yine devam ederse işten çıkışını yapmak. Hizmet sektöründe olduğunu kimse unutmamalı. İstanbullu olarak kaliteli yaşamak istiyorum! İstanbullu olarak artık sabredemiyorum, duyarsız kalmak istemiyorum, çözüm istiyorum. * Gülay Yıldırım >> Yoksullara nefes aldırılmalıdır G ıda fiyatlarındaki son artışlar, yoksulları daha da zor durumda bıraktı. Bütün ekonomik sıkıntılarda, darbeyi yiyen ilk kesim olan yoksullara yönelik bir çalışma acilen yapılmalıdır. Gerekli tedbirler alınarak, yaralarına bir nebzecik olsun merhem olunmalıdır... Geçim sıkıntısı çeken, ekmek derdine düşmüş insanlar suça da kolayca yönlendirilebilir. Gittiğim, gezdiğim yerlerde, azımsanmayacak bir kitlenin daha da zora girdiğini, sabırlarının zorlandığını görmekteyim... Bu gibi zamanlarda televizyonlar da daha duyarlı olmalılar. Bilhassa özendirici olan ve şiddeti çağrıştıran filmler hususunda dikkatli olunmalıdır. Halkı tahrik eden, kutuplaşmalara yol açan programlara da kesinlikle yer verilmemelidir. * Necip Yozgatlı