Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne; Okul, askerlik, memuriyet ve emeklilik derken, ömrümün 35 seneye yakın bölümü İstanbul Boğaziçi'nde geçti, geçiyor. Ki öyle bir beraberliğin elbette ona göre vefa borcu da olacaktır. Ben bu vefa borcunu hiçbir zaman unutmadım. Onun değerine zarar verecek hal ve durumlar karşısında mücadeleden geri kalmadım, değerini artırıcı unsurlarda da yardımcı olmaya özen gösterdim. İşte birkaç örnek: Şimdiki adı Beykoz Korusu olan yeşil alanın asıl adı Abraham Paşa Korusu'dur. Ansiklopedilerde de sözü geçen koru için Abraham Paşa taa Fransa'lardan peyzaj mühendisleri getirmiştir. 1930'lu yıllarda bile korunun şahaneliğinden izler görülebiliyordu. Hocalarımız burada bize tatbikat yaptırırlardı. 70'li yıllara gelindiğinde ne iz kaldı, ne de adı! Koru kömür depoları ve tamirhanelerle doldu; alanı talana uğradı, köy yollarına geçit oldu. Ben bu acıklı durumu 19 Mayıs 1984 tarihli Yeni İstanbul gazetesinde, zamanın Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'a yazdığım bir açık mektupla gözler önüne serdim. Teşekkürlerini, 4 memurunu evime göndererek bildiren Dalan konuya eğildi. Bunun sonucunda da, bugün içinde semaverli çay bahçeleriyle tatil sefaları yaşanan Beykoz Korusu doğdu. Kanlıca'da Orman Bakanlığı'na bağlı bir dinlenme yeri vardır. Burası Boğaziçi'nde bütünlük arzeden, eşi bulunmaz bir yeşil alandır. Rağbet ise haddinden fazla. Ancak gölge az. Halk güneşin altında piknik yapıyor. Orman Bakanlığı ile temasa geçtim. Israrla, buraya yeşil dekoru bozmadan ahşap siperlikler konmasını istedim. Teklifim yerinde bulunmakla beraber bir kanuni engel buna imkan vermedi. Bakanlık'tan, "burası Boğaziçi ön görünümünde bir yeşil alan olduğu için bir çivi dahi çakamıyoruz" cevabı geldi. Şimdi de aynı devleti Boğaziçi'nin bir başka öngörünümünde görelim: Beylerbeyi'nde sahilde belediyenin küçücük bir parkı var. Bitişiğinde de özel şahsa ait trilyonlar değerinde şahane bir yalı yer almaktadır. Belediye, halka daha mükemmel hizmet vermek vaadiyle ve bir hukuk savaşı da vererek bu yalıyı istimlak etmiştir. Ardından da yalı yerle bir edilip, enkaz temizliği de yapıldı. Ancak tam fiiliyata geçileceği anda barikatlar dizilip buraya devletin bir kurumu el koyar. O canım yeşil alan çirkin bir betonla kaplandı ve otopark yapıldı. Halkın bir avuçluk eski parkı da bu otoparka giriş kapısı yapıldı. Ben, hem bir ormancı olarak, hem de Boğaziçi'ne olan vefa borcum gereği bu dehşetengiz olayı basına ve ilgili devlet kurumlarına bildirdim. Zira, yalının yerinin asıl özelliği, İmar Kanunu çerçevesinde sicilli bir yeşil alandır. Ancak; şu anda bütün bu kanuni hükümler ve güvenceler ayaklar altına alınmış bulunuyor! "Ben Boğaziçi öngörünümünde bir çivi dahi çakamam" diyen devlet, bir başka öngörünümde vicdanların, hafsalaların kabul edemeyeceği, tapuyu da delerek bir mevzuat ve hukuk tanımamazlığı sergilemektedir. Asıl esef edilecek husus ise, Çevre Bakanlığı'nca mahallinde düzenlenen raporun bir türlü uygulamaya konulmamasıdır. Böylece park beklentisi boşa çıkarılarak halk aşağılanmış, hayırlı bir yatırım tarumar edilmiştir. Üç maymunu oynayan yetkililere sesleniyorum; AB uygarlığına da ters olan şu yeşil alan cinayetini durdurunuz. Yalının yerini, asıl sahibi olan halka teslim ediniz. Boğaziçi İmar Müdürlüğü vazife başına!.. > Kenan Ünaldı (Orman Y. Mühendisi) - İSTANBUL İlahiyat mezunlarına neden kadro verilmiyor? Sayın Başbakan'ın dikkatine; Biz 4 kardeşiz. Yozgatlıyız. Zamanında zor şartlar altında ilkokulu bitirdim. İşsizlik canıma tak edince, bir çıkış yolu bularak Almanya'ya geldim. Dişimizden tırnağımızdan arttırarak, kendi çabamızla kardeşimizi İlahiyat Fakültesi'nde okuttuk. Bunun için çektiğimiz sıkıntıları bir biz, bir de Cenab-ı Allah bilir... Kardeşimiz okulu bitirdi, ama şimdi de bir başka sıkıntı çıktı. Devlet İlahiyat mezunlarına kadro vermiyor, neden? Bu okulları devlet açmadı mı? Kardeşimin 5 senesi çalındı. Bu gençler yıllardır bekliyor, anne-baba eline bakmaktan utanır hale geldiler. Yetkililer bu saçmalığa, bu drama son versinler... > İsa Ocak - ALMANYA Bu ne pişkinlik? Ben 3 çocuk babası bir DMS mağduruyum. Hani benim aşım, hani işim? Ne umutlarla girmiştik bu imtihana... Artık yaşımız da geçti, hiçbir iş hakkımız yok. Hani adalet, hani hak-hukuk?... Çok ezdiler, çok üzdüler. Türk milletini ne hale getirdiler... Bir de hiçbirşey yokmuş gibi karşımıza çıkıyorlar, yüzümüze bakabiliyorlar, ahkam kesiyorlar. Biz bunları hak etmedik. Türk milletini sefalete itip, kendileri zevk-u sefa içinde yaşayan yöneticileri bu millet haketmedi, affetmeyecek!.. > Selami Bulut - ERZURUM