13 yıllık pratisyen hekimim. Her yıl Nisan-Mayıs aylarında, 8. sınıf ve lise son sınıf öğrencileri, sınava hazırlanmak gerekçesiyle, rapor almak için sağlık kurumlarına müracaatta bulunuyorlar. Rapor alma hakkının 45 güne çıkarılması, sanki her öğrenci bu süreyi, sahte rapor alarak kullanma hakkına sahipmiş gibi algılıyor. Bunun bir sahtekârlık olduğu gerçeği ise tamamen gözardı edilmiş durumda. Rapor alanların bir kısmı bu süreyi çalışarak geçiriyor, diğerleri ise gezerek. Okullarda sınıfların boşaldığı, herkes rapor aldığı için kendilerinin de bu yola tevessül ettiklerini söyleyenler, hatta öğretmenlerin "rapor alın" diyerek kendilerini yönlendirdiklerini ifade edenler oluyor. Çocuğunun geleceği endişesiyle, rapor almak için yalvaran veliler de az değil. Bu durumda, konu ile hiç ilgimiz olmaması gerektiği halde, bizler de sahte rapor vermek ile vermemek arasında ikilem yaşıyoruz. Bu şartlarda, çalışmak isteyen öğrenciye, sahte rapor vererek yardımcı (!) mı olmalıyız, yoksa hiç etik olmayan ve bu yaşta gençleri sahtekârlığa alıştıran böyle bir duruma alet olmamalı mıyız? Kıramadığımız eş-dost çocuklarına ve yalvaran anne-babalarla gelen çocuklara rapor vermeli, diğerlerine vermemeli miyiz? Gerçekten bu çocuklar, çalışmak için böyle bir zamana ihtiyaç duyuyorlarsa, 8. ve 11. sınıflar 1-1.5 ay önce tatil edilip, hem öğrenciler, hem veliler, hem de konu ile hiç ilgisi olmaması gereken biz hekimler bu sıkıntıdan kurtarılamaz mıyız? Sahteciliğin meşrulaştırılması gibi bir anlama da gelebilecek olan 45 günlük rapor hakkı, bu şekildeki bir uygulama ile kaldırılamaz mı? Kaç öğrenci gerçekten hastalanıp, bir yıl içinde 45 gün rapor almak zorunda kalır? Henüz hayata hazırlanma safhasında bulunan gençler, bu şekilde sahtekârlığa alışırlarsa, ileriki yaşlarında ve meslek hayatlarında onların dürüst olmaları beklenir mi? > Dr. Z. Durmuş ------ >>> İnançlı insanları yaralayan dizi! 28 Mayıs Pazar günü sabah 11.00 saatlerinde bir kanalda yayımlanan "Kırık Kanatlar" isimli dizide, Müslümanları inciten yaralayan birçok sahne yer alıyor. Örneğin, Kur'an-ı Kerim dersi veren hoca, âdeta insanlıktan çıkmış bir canavar gibi takdim ediliyor. Kaba, cahil, sinirli, agresif, saldırgan, anlayışsız bir tip kullanılıyor. Çocukları dövüyor, sövüyor, hakaret ediyor, bağırıyor. Kur'an-ı Kerim dersi verirken, elindeki uzun ve çıkıntılı sopa ile çocukların başına, yüzlerine, kulağına vuruyor. (İslam dininde yüze vurmak haramdır) İslam dininin tarif ettiği hoca tipiyle yakından uzaktan ilgisi olmayan bu tipleme ile, İslamiyet kötüleniyor. Dizi artık tahammül edilemez bir noktaya geldi. Seyrederken insanların midelerine ağrı giriyor. İlgili kanalı arayıp kınayanlara "nazik" bir şekilde davranılıyor. Konunun ilgililere iletileceği söyleniyor. Ancak, milletin büyük tepkisine rağmen, dizide hiçbir düzeltme yapılmıyor, özür dilenmiyor. İnsanlara çok ağır muameleler reva görülüyor, kadınlara hakaret ediliyor ve bütün bunlar dine mal ediliyor. İşin acı tarafı, öğretmenlerin, "yakın tarihimizi öğrenmeleri açısından faydalı olur" düşüncesiyle bu diziyi izlemelerini öğrencilere ödev olarak vermeleri... > Duyarlı bir vatandaş ------ Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00