Yaz saati uygulamasıyla, saatlerin 1 saat ileri alınarak güne erken başlayıp, gün ışığından daha çok faydalanılacağı malumdur. Bu yolla, epey enerji tasarruf edileceği de kâğıt üzerinde doğrudur. Fakat bu konunun, teknik bir komisyon tarafından çok iyi araştırılıp, üzerinde çalışıldığını da sanmıyorum. Sanki bir âdet gibi, bir yıl ileri, bir yıl geri, oldu-bittiye getirilip, her sene aynen uygulanıyor. Gerçekten olması gerektiği kadar tasarruf oluyor mu? Coğrafi, sanayi, sarfiyat vb. çok yönlü bir araştırma hiç yapıldı mı acaba? Güneşin nerede ne zaman doğduğu, mesailerin kaçta başladığı, okulların kaçta açıldığı hiç dikkata alındı mı? Bunun gibi sorular çoğaltılabilir ve bunların hepsinin cevapları bilimsel olarak bulunmalı. Her saat ayarında, "acaba yanlış mı düşünüyorum?" diye çok araştırdım. Artık kanaat getirdim, ve diyorum ki; "bir defaya mahsus saatin ileri alınması 1 saat değil, 2 saat olmalı, sonra yine yaza doğru bir saat ileri, kışa doğru bir saat geri alınmalı." Yani tek bir defa 2 saat ileri almanın gerekli ve yeterli olacağını düşünüyorum. Şöyle ki; şu anda saatler ileri alındığı halde, güneşin doğuşundan itibaren Türkiye'nin doğusunda yaklaşık 3 saat, batısında da 2 saat sonra okullar açılıyor, mesailer başlıyor. Halbuki güneşin doğuşuyla hayat ve hareketliliğin başlaması daha doğru değil mi? Pekala, Avrupa'da durum nasıl? Aynen olması gerektiği gibi. Orada en kıymetli şey güneş. Güneş doğmadan kalkıp, hazırlanıp, güneşin doğuşunu seyrediyor, yürüyüşe çıkıyor, ya da iş için fırlıyorlar. Oralarda güneşle birlikte hayat başlıyor. Biz ise hâlâ yatıyoruz, güneşin doğuşundan 2-3 saat sonra ancak işimize başlıyoruz. Neden gün ışığından daha çok istifade etmeyelim? Onun kıymetini bilmiyor, israfa yolaçıyoruz. İlgililerin bu konuyu ciddiye alıp, gerekli araştırmaları yapmalarını umuyorum... > Mevlüt Yavuz (Mak. Müh.) ADANA Neden bizi mağdur ediyorsunuz? Sayın Yaşar Okuyan'ın dikkatine; Ben 1961 doğumluyum. Sigortalı işe giriş tarihim 01.12.1976. Ben küçük yaşta çalıştım, sigortalı işe girdim. Sigorta primlerimin yatırılması için çok zor şartlar altında çalıştım. Sırf sigorta primim ödensin diye çok az maaşla çalıştım. Şimdi ise çocukların çalışması yasak imiş. Sayın Yaşar Okuyan'a sormak istiyorum; biz, küçük yaşta çalıştırılmış olmamızın ödülünü "mezarda emeklilik" olarak mı alacağız? Emekliliği hakediyorsak, neden emekli olamıyoruz? Neden bizi mağdur ediyorsunuz? Kademeli emeklilik bizlede haksızlık olmuyor mu? > M. Hükümdar "Yokluk, mertliği bozar"mış... Ben Düzce'de esnafım. Ağustos depreminden 6 ay önce nalburiye üzerine işyeri açtım. Ağustos'taki deprem, ardından da Kasım depremi çok zarar görmeme yolaçtı. Bu zararı telafi etmeye çalışırken, ekonomik kriz çarptı. Ekonomik krizin verdiği zarar iki depremden de ağır geldi. Şu anda tamamıyla avukatların kıskacındayım. "Yokluk mertliği bozar" atasözü gerçek oldu. Toplumun efendisi olan esnaf maskara oldu. Avukatlarla anlaşma yoluna gidip borçlarımı taksitlendirmek istiyorum, fakat alacaklılar kabul etmiyor. Şu anda evimde bulunan buz dolabı, çamaşır makinesi, vitrin ve oturma grubu 5 avukat tarafından haczedilmiş, yed-i emin olarak bana teslim edilmiş durumda. Aslında işyerimde evdeki eşyalarım kadar mal var, dükkandaki malı haczetmelerini istiyorum; ama razı olmuyorlar, ille de eve gidecekler... Evdeki bu tatsızlıklardan dolayı annem kriz geçirdi, hastaneye kaldırdık. Evde kimsenin yüzüne bakamaz oldum, her gece kâbuslar görüyorum. Dükkanımın önüne yabancı bir araba gelse, "hacze geldiler" endişesiyle hafakanlar geçiriyorum. 27 yaşındayım, yaşadığım sıkıntılardan dolayı yüzüm kırıştı, emsallerim bana "amca" diye hitap etmeye başladı. Eşim ve 8 aylık yavrum olmasaydı, bir çılgınlık yapardım diye korkuyorum... İçimdeki bir ses mücadele etmem gerektiğini söylüyor. Ama nasıl, elde avuçta birşey kalmadı, avukatlar bastırıyor. Biz esnafların en azından icralık olan borçlarımız taksitlendirilse, ne olur... Borcumuzu hibe etmesinler, ama bir kolaylık göstersinler... > İsmi Mahfuz - DÜZCE 'Dünya Kupası'nı seyredemeyecek miyiz? TRT Genel Müdürlüğü'ne; Yozgat halkı devletine ve milletine bağlıdır, Güney-Doğu'da 200'ün üzerinde şehit vermiştir. Bunun dışında, ilimiz başkente 200 kilometre mesafededir. Buna rağmen devletin imkanlarından yeterince istifade edememekteyiz. Yıllardır TRT'nin yayınları, Eskipazar, Taşköprü, Fatih ve Şeyh Osman mahallelerinde izlenemiyor. Bu durumu defalarca ilgili kuruma bildirmemize rağmen ilgilenen olmadı. Türkiye 48 yıl sonra Dünya Kupası Finallerine katılma hakkını kazanarak başarı gösterdi. Bu finalleri TRT verecekmiş; peki biz Yozgatlılar seyredemeyecek miyiz? Bu yayınları seyretmemiz için illa ki uydu anteni almamız mı gerekiyor? Özel kanallar Yozgat'ın her yerinden net olarak izlenirken, TRT yayınlarının neden izlenemediğini anlayamıyoruz. Buna bir çözüm bulmak çok mu zor? > Ömer Ertuğrul - YOZGAT Kurs fiyaskosu Sayın Hasan Gemici'nin dikkatine; SHÇEK'de yapılması planlanan ve bir buçuk ay önce tüm Türkiye'ye duyurulan "Müdürlük Hazırlama Kursları", bazı yöneticilerin tavırları yüzünden, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Bazı yöneticiler, büyük bir emek ve masraf sarfedilen bu kursları, başlamadan iptal etmişlerdir.Halkın bağış ve yardımlarıyla hizmet vermeye çalışan kurum, bu fiyaskoyla büyük bir yara almıştır. Yapılan bunca masraf ve emeğin karşılığını kim verecek? Bu işlemde birinci derecede sorumlu olan kişiler, hâlâ hiçbir şey olmamış gibi görevlerini sürdürmektedir. Esas acı olan da bu değil midir? > SHÇEK'de görevli bir kurs mağduru