Geçtiğimiz günlerde Şişli'de gecekondu yıkımı vardı. Gerekçe de çok ilginçti: Görüntü kirliliği... Bu binalar birilerinin göz zevkine ters gelmişti ve bu gerekçeyle, yıllardır oturmakta olan garibanların haykırışlarına aldırmadan yıkılmıştı... Belki de evlerini kendi tapulu arsalarına yapmışlardı bu vatandaşlar. Ama karar verilmesi için hazine arazisi olması gerekmiyor... Bundan önce de Avcılar'da gecekondu yıkımı vardı. Hatta yaşlı bir kadın, evinin yıkılmasına engel olmak isterken duvarın altında kalarak can vermişti. O, öldüğüyle kaldı, evi yıkıldı, yıkıcılar sessizce ayrıldı. Bir vatandaşın ölümü de kimsenin umurunda değildi hani... Demek ki belediyeler istedikleri an yıkabiliyorlar. Gerekçe her zaman muhtelif olur; bazen kaçak bina, bazen yeşil alanın işgali, bazen su havzası, bazen de görüntü kirliliği veya kamulaştırma... Eğer itibarlı dostlarınız yoksa yıkımın önüne geçemezsiniz... Peki ya bombalar Avcılar'da hayatını feda eden yaşlı hanım evini yıkımdan kurtaramamıştı. Peki hemen yanıbaşında, Ambarlı'da, pimi çekilmiş bomba gibi bir tesis yapılmakta. Belediyeler bunu görmüyor mu? Üstelik önceki yazılarımda belirttiğim gibi, kurulduğu arsa dahil, herşeyi usulsüz. Resmi kurumlar bunun böyle olduğunu belirtmişler. Bu tesis sadece birilerinin göz zevkine aykırı da değil. Konunun uzmanı Emekli General Sayın Adnan Tanrıverdi'nin belirttiğine göre, infilakı halinde 10 Kilotonluk bir atom bombasına denk tesir yapar. Böyle bir bombanın İstanbul'da patlatıldığını ihtimal dahilinde görürseniz irkilmez misiniz? Böyle bir tehlike neden insanlarımıza açıkça anlatılmıyor? Bu tesisi durdurun! Emekli General Sayın Adnan Tanrıverdi'nin mektubunu okuyunca dehşete düşmemek mümkün değil. Böyle bir tehlike göze alınır mı, dünyanın parası verilse, değer mi? Buyrun, siz de okuyun: "Ambarlı Limanı'nda tesis edilecek, 10 bin metre küp bapasiteli tanklarda depolanacak, LPG; yanıcı, yakıcı, parlayıcı ve patlayıcı özelliğe sahiptir. Bu depoların infilakı halinde, çevreye ne denli zarar verileceğinin bilinmesi gerekir. Barış Şartlarında: Tank gövdesindeki teknik zayıflıklar; doldurma ve boşaltma aparatlarındaki kırılma, yırtılma, teknik arızalar; ihmal ve kazalar ile sabotajlar sonucunda bu depolar infilak edebilir. Olağanüstü Hallerde: Deprem ve heyelan gibi tabii afetlerde; yıkılma, çatlama ve kırılma gibi sebeplerle depolar infilak edebilir. Savaş Halinde: Liman olması, yakınında Ambarlı Santralı'nın bulunması, LPG tanklarının mevcudiyeti, ayrıca tankların infilakı sonucunda çevreye verebileceği zarar dikkate alındığında, stratejik bir hedef değerinde olan LPG tesislerine füze ve uçaklarla yapılabilecek taarruzlar sebebiyle depolar infilak edebilir. Hiroşima'dan ders alalım 6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima'da, 9 Ağustos 1945 tarihinde Nagazaki'de ABD tarafından patlatılan iki atom bombası Japonya'yı teslim aldı. Hiroşima'da patlatılan bombanın 20 kiloton gücünde olduğu biliniyor. Bombanın yerden belirli bir yükseklikte patlatılması sonucunda; a. 400 metre çapında bir ateş topu meydana gelmiş ve yerde 400 metrelik alanı eriterek ateş gölü haline getirmiş, çevresindeki canlı cansız herşeyi yakmış; b. Ateş gölündeki erimiş cürufu, bir ateş bulutu halinde yerden 12 bin metre yüksekliğe kaldırmış, bu cüruf da rüzgarın yönüne göre yere serpilmiş. c. Patlama noktasından çevreye doğru 5 saniye süreyle şiddetli bir rüzgar meydana gelmiş, sonra çevreden merkeze ikinci bir rüzgar oluşmuş, bu rüzgarla binalar ve ağaçlar yıkılmış. d. Patlama sırasında hasıl olan rüzgar ve ısı sebebiyle: 2 Km. yarı çap içinde kalan bütün yapılar yok olmuş, 2-4 Km. yarıçap içindeki yapıların %85'i yerle bir olmuş, 5 Km. yarıçap içindeki yapıların %60'ı yıkılmış. e. 419 bin nüfusu bulunan Hiroşima'da ilk anda 80 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Hiroşima ve Nagazaki'de 300 bin kişinin öldüğü, 250 bin kişinin de yaralandığı bazı ansiklopedilerde yeralmaktadır. İlk ölümlerin %15'inin atom bombasının radyasyon etkisiyle, geriye kalanın ise termal (ısı) ve blast (rüzgar) etkisi ile olduğu bilinmektedir. Atom bombasına denk Bir kilotonluk atom bombasının tahrip gücünün, 1000 tonluk TNT'nin (Dinamit) tahrip gücüne denk olduğu bilinmektedir. Kapalı yerde infilak eden LPG'nin dinamitten de daha fazla etki yapacağı düşünüldüğünde, Ambarlı Limanı'na tesis edilecek 5000'er tonluk iki adet LPG Tankının infilakı halinde, çevrede 10 kiloton gücünde atom bombasının termal ve blast tesirine denk tesir yapacağı anlaşılır. Taş üstünde taş kalmaz Ambarlı Limanı'nda inşa edilecek söz konusu LPG Tanklarının herhangi bir sebeple infilakı halinde; a. Doğuda Küçük Çekmece, batıda B. Çekmece ve kuzeyde TEM Oto Yolu arasında toplu ölümler olabileceği, b. Ambarlı Limanı'nda 500-600 metre çapında yeni bir körfezin oluşabileceği, c. Ambarlı Limanı ve Ambarlı Elektrik Santralı'nın tamamen tahrip olacağı değerlendirilmelidir. Sonuç: a. Deniz ulaşımı için önemi bulunan Ambarlı Limanı'na, Ambarlı Santralinin yakınına ve en önemlisi meskun mahallin içine, ne zaman tetikleneceği bilinmeyen 10 kiloton gücünde 'Atom Bombası'nı kendi elimizle yerleştirmeyelim. b. Benzer tesisleri meskun mahallerden ve diğer kritik tesislerden en az 10 kilometre uzağa inşa edelim. c. İnsana ve canlı varlıklara herşeyden fazla değer verirsek, sorunlarımızın çözümünde müşterek noktayı bulabileceğimizi bilelim..." İşte Sayın Adnan Tanrıverdi Paşa'nın mektubu. Ben dehşete düştüm, siz düşmediniz mi? İçişleri Bakanımız'a çağrı Yeni İçişleri Bakanımız Sayın Rüştü Kazım Yücelen, 15 gün boyunca ziyaretçi kabul etmeyeceğini, çalışma arkadaşlarıyla sıkı bir çalışmaya girişeceğini belirtti. Üzerinde çalışılacak konular, ağırlıklı olarak güvenliğimizi ilgilendiren konular olmalı. Muhtemelen terör örgütleri, yolsuzluklar gibi konular olacak. Bunlar canımıza ve malımıza kasteden suç örgütleridir. Ama yukarıya aldığım, işin uzmanınca kaleme alınmış mektuptan anlaşıldığı gibi, Ambarlı'daki tesisin infilaki halinde yüzbinlerce insanın hayatı ve milyarlarca dolarlık servetin zayi olması söz konusu. Bu da Türkiye'de faaliyet gösteren bütün suç örgütlerinin vereceği zarardan daha büyük... Sayın Bakanım, lütfen bu dosyayı da inceleyin. Öne sürülen iddialar doğru ise, gereğini yapın, ihmali ve suiistimali görülen başkan ve kişilerin yakasına yapışın. Yok, eğer bu tesis risk taşımıyorsa, yerleşim alanı için tehlike oluşturmuyorsa, insanların hayatını riske atmıyorsa; bütün sorumluluğu üstlenerek bir açıklama yapınız. Biz de bu açıklamayı sütunlarımıza alalım. O civarda yaşayan vatandaşlar diken üstünde, İstanbullu tedirgin. Artık doyurucu bir açıklama yapmanın zamanı gelmiştir. İnsan hayatı, siyasi menfaatlere ve maddi çıkarlara feda edilmeyecek kadar kutsaldır. Reklam sözleri seçilirken, çocuklara etkisi unutulmasın! Reklamların hayatımızı etkilediğini kabul etmemiz gerek. Yaptığımız alışverişten, aldığımız kararlara kadar birçok yönden etkili oluyor. Özellikle çocuklar, adeta reklamların ve filmlerin fotoğrafını çekiyor, gördüklerine benzemeye çalışıyorlar. Son günlerde dikkatimi çeken bir reklam filminde; kadın falcıya gidiyor, falcı birçok şey söylüyor, kadın inanmıyor... Sonunda kadın hırsla masadan kalkarak, "yalancı fare" diye bağırıyor. Bu tür hitapların çocuklarımız için ne kadar kötü örnek olduğu acaba düşünülmüyor mu? Lütfen biraz daha dikkat edilsin, sözler ve görüntüler seçilirken küçüklerin de seyrettiği unutulmasın... * Nazan Işık - ANKARA