Terör örgütüne yönelik askeri harekât ve operasyonlardan sonra, Güneydoğu için yeni sosyal ve ekonomik projelerin devreye sokulacağı söyleniyor. Terörün beslendiği ortamı değiştirmek, terörden zarar görmüş, acı çekmiş insanlarımızın mağduriyetini gidermek, geç kalınmış hayati adımları atmak için bazı kararlar alınmış anlaşılan. Uzun süredir böyle bir plan üzerinde çalışıldığı söyleniyordu. 12 milyar dolara mal olacağı belirtilen bu paket üzerinde şimdiden tartışmalar başladı. Bu adımla terörün ödüllendirileceği, aynı şartlarda yaşayan fakat teröre tevessül etmeyen farklı bölgelerdeki vatandaşlara haksızlık yapılacağı yönünde yorumlar da yapılmıyor değil. Oysa, yapılacaklar açıklanıyor; barajlar, mayınlı arazilerin mayından tamamlanması, tazminatlar... Nasıl ki Keban, Atatürk Barajı bir bölgeye mal edilemiyorsa, bunlar Türkiye'nin yatırımı ve zenginliği ise; bu barajlardan elde edilecek enerji Türkiye için stratejik değer taşıyorsa, yeni barajlar da bütün Türkiye'nin yatırımıdır. Aynen Hızlı Tren, Tüp Geçit, nükleer santraller ve diğer yatırımlar gibi... Mayınlı arazilerin mayından temizlenmesi, bu arazilerin tarıma açılması da Türkiye'ye zenginlik getirecektir. Tazminatlara gelince; terörle mücadele esnasında evini, barkını, malını kaybetmiş vatandaşın zararını tazmin etmekten daha tabii ne olabilir ki? Farklı bölgelerde bulunan vatandaşlar da bu durumda olsa, onların da zararları tazmin edilmez mi? Yani bu konuyu iyi anlatmak lazım, kimsenin cebine durup dururken para konmuyor. Bugüne kadar geciktirilmiş, Türkiye'nin büyük yatırımlarına başlanıyor, bazı mağduriyetler tazmin ediliyor... Bu adımlar bu kadar geciktirilmemeliydi... >> Din ve bilim birbirinin alternatifi olamaz Din ve bilim birbirinin zıddı, alternatifi değil, olamaz. Toplumun, devletlerin ve hatta dünyanın sulh ve huzura kavuşması için din ve bilimden faydalanmak gerekir. Bilim ve teknoloji ilerledikçe hayat standardı daha kaliteli hale gelir, refah seviyesi artar. Dinin getirdiği kurallar ise gelişen teknolojinin insanlık yararına kullanılmasını emreder. Birbirini yok etmek, ülkeleri işgal ederek, sömürge haline getirmek, başkalarının cefaları üzerinde sefa sürmek dinin kurallarıyla engellenebilir. Afrika'daki vahşetlerin, sömürülerin sebeplerinden en önemlisi, doğru dini duygularla gemlenmemiş vahşi kapitalizm ve teknolojik ilerlemeler ile bunları kullananlardır. Orta Doğu'nun kan gölüne dönmesinin başka bir sebebi var mı? Bilim ve teknoloji alanında gelişip, dinin sağladığı merhamet, adalet ve insaftan yoksun olan güçler insanlık için büyük felaketlere sebep olabiliyor. Dinin bilime verdiği önem de malumdur. Bilim ve teknolojideki gelişmeler, dinin rehberliğinde kullanılınca insanlar için mutluluk, nimet, saadet getiriyor. Dinin çizdiği yoldan sapılınca ne büyük felaketlerin ortaya çıktığı görülmüştür. Bir akademisyenimiz, "ülke insanının yüzde 90'ı hasta" tesbitinde bulunuyor. Hastanelerdeki yığılmalar da bu tespiti doğrulamaktadır. Hastalığın en büyük kaynağının da mutsuzluk ve stres olduğu bilinir. Bunun da en iyi ilacı dindir. İnsanların mutlu olmasını, dünyaya huzur gelmesini isteyenler, dinden de teknolojik gelişmelerden de vazgeçemez. Din ve bilimsel gelişmeler bir arada olursa daha huzurlu bir dünya oluşur... * Necdet Akman >> Esnaf ve sanatkâr için bir şeyler yapalım Sayın Başbakanımızın dikkatine; Ülkemizdeki işletmelerin büyük çoğunluğu esnaf ve sanatkârlar ile küçük işletmelerdir. Bunlar, aileleri ve yanlarında çalışanlarla birlikte nüfusumuzun %38'ine ulaşan büyük bir güçtür. Cumhuriyetimiz kurulduğundan beri, küçük işletme olarak kurumsallaşan ve holdingleşen işletmelerin sayısı çok azdır. Küçük esnaf ve sanatkâr ile küçük işletmeler, iş ve ticaret hayatını, tamamen ilkel bir şekilde, deneme yanılma metoduyla öğreniyor. Bedelini de maddi ve manevi olarak ödemek zorunda kalıyorlar. 18.05.2004 tarihinde çıkan 5174 numaralı Ticaret Odası ve Borsalar Yasası, beklentilerimizi karşılamaktan uzaktır. Üyelerinin yüzde 90'ına hiçbir hizmet veremeyen bu oda ve derneklere kayıt olma mecburiyetimiz var ve bunların başkanlarına karşı bir yaptırım gücümüz yok... 25 yıldır odalara kayıtlı olan biri olarak, küçük esnafın bunlara inanmadığını ve güvenmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Artık bu çıkar düzeninin düzeltilmesi için, aynı meslek grubundan birden çok oda ve derneğin açılması ve esnafa kendine en iyi şekilde hizmet edebilecek odayı seçme şansının verilmesi gerekmektedir. Avrupa'da belli kriterler, koruyucu yasalar çıkarılırken, bizde hâlâ küçük işletmelere "ne haliniz varsa görün" demek sosyal devlet anlayışına uygun değildir. Küçük işletmeler, esnaf ve sanatkarlar tıkandı; vergi, SSK, Bağ-Kur borçları yüzünden zor durumdalar. Bugüne kadar kimse bunun sebebini, bizzat onları dinleyerek ortaya koymadı. Yüklenen faizlerle bu borçlar altından kalkılmaz bir hal alınca da, esnaf-sanatkar tükeniyor. İthalatımızın ne kadar arttığı da malum. İthal edilen malların bir listesi çıkarılıp, hangilerinin esnaf, sanatkar ve küçük işletmelerimizce üretilebileceği tespit edilebilir; bunun için planlama ve rehberlik yapılabilir. Bu sayede birçok işletmemiz hayat bulacak, milyarlarca dolarımız da dışarıya gitmeyecektir. * Yüksel Cihan-BURSA >> Uzmanlık ücretleri emeklilik sonrası da devam etsin Milli Eğitim Bakanlığı'na; Uzman Öğretmenliği kazandıktan bir iki ay sonra emekli oldum ve uzmanlık ücretim kesildi. Yani kısacası ekonomik olarak uzmanlığımız birkaç ay sürdü. Uzman Öğretmenlerin aldıkları uzmanlık ücretlerinin emekli olduktan sonra da devam etmesinin, hem mağduriyetlerinin giderilmesi açısından ve hem de uzmanlık kariyerinin daha da fonksiyonel hale gelmesi ve önem arz etmesi açısından çok güzel olacağına inanıyor; kıymetli "Serbest Kürsü" vasıtasıyla bir çözüm getireceği ümidiyle bu konuyu Sayın Milli Eğitim Bakanı'ma arz ediyorum. * H.Ü.