70'lerin sonunda üniversite öğrencisiydim. Fakülteler, semtler birilerinin "kurtarılmış" (!) mekanıydı. Gençler birbirlerine kırdırılıyor, her gün onlarca insanımız öldürülüyordu. 80 ihtilali oldu, akan kan durdu. Ardından sen de politikaya atıldın. İçinde bulunduğumuz günlerde, "Kopenhag Kriterleri" diye yapmamız istenenleri sen daha o zaman gündeme getirmiştin. Daha çok demokrasi, fikir özgürlüğü, inanç özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü gibi duymaya pek alışkın olmadığımız tabirleri seslendirdin. Televizyonda "köprüyü satarım" dedin, birileri "sattırmam" diyordu. O zaman sana inandım. Sen daha içtendin, daha çok "biz"din. Birbirlerini boğazlayanların senin sayende kardeşçe yaşadıklarını, aynı partide çalışarak memleketimizin kalkınması için gayret gösterdiklerini gördük. Bu durum, insanımızın kanını ranta çevirenlerin hoşuna gitmedi. Hele hepimizin cebinde pasaportun, dövizin bulunması; bizim de bazıları gibi yurtdışına gidebilmemiz fincancı katırlarının ürkmesi için yeterli sebepti. Çünkü birilerinin iltimasları, arpalıkları tehlikeye girmişti. Artık Anadolu'nun gariban insanları da senin sayende söz sahibi olmuştu. Ellerinde çantası olan genç insanlar dünyanın dörtbir yanını dolaşıyor, ticaret yapıyor, para kazanıyordu. İnsanımız, ihracatımız, haberleşmemiz, gelirimiz patlama yapmıştı. Ülkemiz de sözü dinlenen, itibarı artan bir cazibe merkezine dönüştü... Edirne'deki bir köylü ile Çokurcalı vatandaş senin için aynı şeyleri düşünür, seni çok severlerdi. Belki de halkın sağduyusu idi bu... Sen gittin, herşey tersine döndü. Yıldan yıla geri gittik. Senin sayende kurulan tesisler şimdi kilitli, insanlarımız işsiz, milletimiz mutsuz... Seni o kadar çok arıyoruz ki... Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun Sayın Cumhurbaşkanım! Bağ-Kur işkencesi ne zaman bitecek? Mecidiyeköy'de muhasebe işi ile iştigal etmekte olan bir muhasebeciyim. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız'ın, ekonomik kriz nedeniyle primlerini ödeyemeyen işverenlerin, bu primlerini ikinci defa taksitler halinde ödemelerine imkan tanıyan kolaylığı getirmesi herkesi sevindirdi. Bağ-Kur'daki memurlar ve yetkililer, nedendir bilinmez, Bağ-Kur sigortalılarının bizzat müracaat etmesini istiyor; vekaletnameyle dahi olsa muhasebecilerin müracaatlarını kabul etmiyorlar. Sigortalının ya avukatı, ya da kendisi gidecekmiş! Ben müşterimden bu tip işler ve muhasebe işleri için ücret alıyor iken, hangi mantıkla mükellefleri tek tek Bağ-Kur'a, sıraya getirebilirim. Bunlar zaten ekonomik krizden çıkmanın telaşını yaşarken, işlerini bırakıp da neden Bağ-Kur'da kuyruğa girip vakitlerini harcasınlar? Bu yetkililer adeta işi yokuşa sürer gibi muamelede bulunuyorlar. Prim borcunu ödemek için ayağınıza gelen Bağ-Kur'luların işlerini yapmayarak, paralarını tahsil etmeyerek kime hizmet ettiğinizi sanıyorsunuz? Lütfen, gereksiz bürokrasiyi azaltın da Bağ-Kur'lular taksitlendirmeden faydalansın, size olan borçlarını ödesin!.. > Harun Uzun - İSTANBUL TEDAŞ bezdirdi... İstanbul'da bazı vatandaşlara Aralık ayından beri fatura gitmiyor. Faturasına kavuşanlar da şoka girdi. Akşama kadar telefonlarım susmak bilmiyor... Tamam, sayaç okuma işini başkalarına vermek istediniz, bu hakkınız. Ama sıkıntının vatandaşa bu kadar aksetmesi mi gerekiyor? Gönderdiğiniz faturaları da kendinizce kıyas yaparak yazdınız, ama astronomik rakamlar çıkardığınızın farkında mısınız? Vatandaş işini gücünü bırakmış, yanlışınızı düzeltmek için itiraz kuyruğuna giriyor. Onlara da "bugün git, yarın gel" diyorsunuz... Bir vatandaş, "bir fatura 27 milyon, sonraki fatura 40 küsur milyon, son gelen fatura da 138 milyon olarak geldi" diyor. Bu kadar fark nereden kaynaklanıyor? İşte bunlar da isminin yazılmasını istemeyen, Fatih'ten arayan bir bayan okuyucumun söyledikleri: "Aralık ayından beri bize elektrik faturası gelmedi. Dürüst bir vatandaş olarak, sayacımın son rakamını alarak ilgili yere gittim. Bana 229.540.000 liralık cezalı bir ödeme çıkardılar. Kaçak elektrik kullanmıyoruz, borcumuzu ödemek için geliyoruz diye suç mu işledik? Dürüst vatandaş olmak suç mu? Zaten aldığımız maaş 170 milyon, sırf elektrik için bu kadar yüksek bir meblağı nasıl öderiz? Zamanında fatura göndermiyorsunuz, bedelini biz mi ödeyeceğiz? Birileri bizim adımıza haykırsın artık!" İlle birilerinin haykırması mı gerekir? Düzeltin artık bu işi...