Hükümetin dikkatine; Kamuya ait bütün binaların plan ve projeleri yapılırken, (öyle zannediyorum ki vatandaşlarının cümlesinin sağlıktan yana hiçbir problemi yokmuş gibi, yani onu yaptıranların ve yapanların, herkesin kendileri gibi sağlıklı olduklarını düşünerek) rahatsız vatandaşları yok saymaları ne kadar hazindir... Bu girişten sonra birkaç olayla durumu anlatacağım: İlki, son derece rahatsız olan rahmetli kayınvalidemi devlet hastanesine getirdiğimizde, muayene olacağı ikinci kata o an bir sedye bulamadığımızdan emekleyerek çıkması. Çektiği acıyı bir kendi bilir bir de biz biliriz. İkinci olay, oğlumu Tarsus Cumhuriyet İlköğretim okuluna kayıt yaptırmam dolayısıyla ortaya çıktı. Oğlum rahatsız olduğundan merdivenleri tutarak çıkabilirdi. Gel gör ki, okul merdiveninde hiçbir korkuluk yoktu. Müdür beye rica ederek korkuluğun yapılmasını istedik. Müdür bey yaptıramayacağını söyleyince, kendim yaptırmak istedim. "Süslü bir şey yaptırırsan yaptır, yoksa yaptırmam" diyerek, beni tersledi. Halbuki evimdeki merdivenlerin korkulukları bile süslü değildi. Çare için Milli Eğitim Müdürü'yle görüştüm. Sağolsun, malzemelerini almam şartıyla, sanat okulu öğrencilerine yaptırdı. Çocuğum rahatça orayı bitirdi... Gelelim başka bir duruma: Hiçbir okulda ve devlet dairelerinde alafranga tuvalet yoktur. Normal tuvaletleri kullanamayan vatandaşlar ne yapsın? Üçüncü ve en üzücü, benim yüreğimi parçalayan bir olay da şu: Rahatsızlığım dolayısıyla, devlet hastanesine muayeneye gitmiştim. O sırada hastane baştan başa yenileniyordu. Bu sırada alt katlardan, bir ayağı ve bir kolu olmayan, öbür eline bir terlik geçirmiş ve binbir güçlükle yukarı çıkmaya çalışan bir bayan hastayı gördüm. O an inanın başıma bir kova sıcak su döküldü. Buraya, böyle hastalara mahsus bir asansör veya benzer bir şey yapılamaz mıydı? Elbette yapılırdı, ama bürokratlar herkesi kendileri gibi görüyor... Demek ki, bütün devlet daireleri vatandaşlara aynı çileyi yaşatıyor ve demek ki "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir"... Bu yeni dönemde, devletimiz bu gibi noksanlıkların farkına vararak izalesi yoluna gider inşallah... > H. Hilmi Levent - TARSUS Bu faydalı bilgiler 16 yıllık tahsil hayatımda neden verilmedi? Milli Eğitim Bakanı'nın dikkatine; Dört senelik fakülte mezunuyum. Şu an bir sürücü kursuna devam etmekteyim. Çok yararlı şeyler öğrendiğime inanıyorum. Bu bilgilerin, ehliyet almasam dahi, bir vatandaş ya da en önemlisi bir insan olarak, insan ilişkilerinde çok çok faydalı bilgiler olduğuna inandım. Ben bu yararlı bilgileri 16 yıllık eğitimim esnasında neden görmedim. Mademki ben görmedim, o halde bundan sonraki nesiller neden görmesin? Nasıl mı? Gelelim nasılına, çok basit; lise eğitiminde -her bölüme- 1 döneme bir trafik dersi konabilir. Bu dersi geçen ve liseyi bitiren her kişi, yapılan genel ehliyet sınavına girerek ehliyet almaya hak kazanabilir. Bu suretle hem kişiler bilgilenir, hem de ehliyet kursuna gitmeden kendilerine ehliyet yolu açılmış olur... Bu yöntemle, ehliyet kursları işsiz kalmayacak. Sürücü kursları, ilköğretim mezunlarının ve bu dersi lisede geçemeyen kişilerin yeniden kursa devam etmeleri ile işlerine devam edecekler. Lisede bu ders mecburi olacak, fakat kalan kişiler bu dersi bir daha okuldan alamayacak, kalmış olmaları okulu bitirmelerine engel teşkil etmeyecek. Ama ehliyet için her genç bu dersi geçmek için çalışacak, yetişen nesil bu ders ile trafiği bilecek, motor bilgilerinden anlayacak ve daha başka önemli bir mesele olan ilk yardım kurallarını öğrenecek... Sonunda, hem sürücülerin hem de yayaların bilgilendirilmesi ile trafik kazaları azalacak, oluşan kazalarda yapılan yanlış ilk yardımın sonucu ölüm ve sakat kalma oranı azalacaktır. Ayrıca, zaten liselerde olan insan ilişkileri dersi müfredatı bu derse konabilir. Üniversiteler de bu dersin hocalarını yetiştirir. Belki de bu dersi ilköğretime eklersiniz... Bu reform hususunda, sizin daha iyi bir düzenleme yapacağınıza inanıyorum. Kanayan yaramı da sarmanız için, size fısıldamak istiyorum. Ben sınırlı sayıda olan, Tezsiz Yüksek Lisans Programına alınmamış, dolayısıyla özel bir kurumda dahi öğretmenlik etme hakkına sahip olmayan bir Fen-Edebiyat Fakültesi mezunuyum... > Fizikçi Recep Çetinel Soygunculara dur deyin! Ben bu mektubu bütün Bursalılar adına yazıyorum. Bizim Bursa'nın güzel mi güzel bir ovası vardı. Sessiz, sakin, yeşillikler içinde bir de park kuruldu. Huzur içinde yaşıyorduk. Taa ki bir gün at arabasıyla bir aile gelene kadar. Çadır kurdular. Çoluk-çocuk, anne, baba hepsi hırsız... Bahçelerde yiyecek bol, inşaatlarda demir alüminyum, kapı, çerçeve bol. O kadar rahat geçindiler ki, bir yıl içinde iki katlı ev ve araba aldılar. Memleketlerine telefon açtılar; evlatları, damatları, kuzenleri, kısaca yedi sülaleleri geldi. Hepsi de hırsızlıkta ustaydı. Hem ev, hem araba sahibi oldular... Şimdi ne mi yapıyorlar? Çocukları ve kadınları sabah 5 ile 7 arası demir, alüminyum, kısaca ne bulurlarsa çalıyorlar. Eskicilerin 3 arabası burada bekliyor. Gelen çalıntı malları arabalara konup gönderiliyor. Saat 8'e kadar 5-6 sefer yapılıyor. Hiçbir şey bulamazlarsa yollardaki ızgaraları söküp satıyorlar. Camilerin tuvalet kapıları, prefabrike binaların parçaları, inşaata yeni takılmış kapı-pencereler, doğramacıların hiç kesilmemiş alüminyumları, neler geliyor neler... Osmangazi ilçesinin Alemdar Mahallesinde oturan yaşlı bir esnafın 20 milyarlık alüminyumunu çaldılar, o adamı perişan ettiler... Yetkililere söyledik, etkili tedbir alınmadı. Halbuki sabah saat 7'de gelinse hem çalıntı mallar, hem de hırsızlar ele geçer... Yetkililere yalvarıyoruz, bu soyguna bir çare bulunsun... > İsmi mahfuz - BURSA