23 yaşında, askerden yeni gelmiş, 1.90 cm. boyunda, 90 kilo ağırlığında aslan gibi kardeşim Süleyman 13 Şubat 2001 Salı günü saat 10.30'da kaza geçirdi. Bize haber gelince hemen olay yerine giden ağabeyi, kardeşimizi ayakta görünce, çok seviniyor ve hemen o sevinçle bizi haberdar ederek, kardeşimizin iyi olduğunu söyledi. Kardeşim Acıpayam Devlet Hastanesi'ne götürüldüğünde, boğazda bir şişme ve cam kırığı şüphesiyle Denizli Devlet Hastanesi'ne gönderiliyor. Boğazın dışında hiçbir kanama, kesik, bir belirti yok. Ama şişme ve acı var. 112'ye telefon ediliyor ve hazır olunması isteniyor. Muayeneye ayakta gidiyor Denizli'ye varınca, kardeşim sedyeye bindirilmeden, ayakta ambulanstan iniyor; muayene edilip film çektiriliyor, makbuzlar kestirilip paralar alınıyor, ameliyathaneye çıkarılıyor. Doktorlar tabii ki hazır değil, sadece genel cerrah M. P. nöbetçi, üstelik kardeşimin bacanak adayı. Diğer doktorlar da evlerinden getiriliyor. Biz de, kardeşimiz ameliyata alınacak diye gereken herşeyi alıp bekliyoruz. Bir de baktık ki, ameliyathaneden indiriyorlar, neymiş efendim, ameliyat olursa takacak boş makina yokmuş, üniversiteye götürecekmişiz... Bizi tam 1.5 saat orada oyaladılar. Ayakta giden kardeşim artık çok acı çekiyordu. Hep yaşayacağını ümit ediyordu. Çünkü başka hiçbir yerinde ağır bir yarası yoktu. Sadece alnında cam kesiği vardı... Kardeşimi oradan alıp yine ayakta Pamukkale Üniversitesi'ne götürdük. Burada da doktorlar gelip, ameliyata sokuncaya kadar kardeşimin sedyede kalbi duruyor. Ciğerlerine kan doluyor, nefes alamıyor. Kalp masajı yapılıyor, fakat beyne oksijen gitmeyince beyin ölüyor, kalp çalışıyor. Lütfen şu olanlara bakın, duyun yetkililer. Denizli Devlet Hastanesi'nde yapılması gereken küçücük bir operasyon yapılsa çocuk kurtulabilirdi. Boğaza yapılacak küçük bir ameliyat, açılacak küçük bir delik... Doyamadık... Kardeşimiz Üniversite Hastanesinde 12 gün kalıyor, bize göstermiyorlar. Boğazda olan kanama, darbe alan nefes borusunun zedelenmesiydi. 12. gün vefat etti. Acımız çok büyük. Askerden yeni geldi, doyamadık. Evimizin, hepimizin bir tanesiydi o. Altın gibi bir gençti. Ona dükkan açıp evlendirecektik. Birçok hayallerimiz, hayalleri vardı. Sevdiği Gülşah'ı vardı. Kavuşamadı... Türkiyemiz'de insanlarımıza, aslan gibi gençlerimize değer verilmiyor. Bu gençler kolay mı yetişiyor? İnsan hayatı bu kadar mı ucuz? Sayın Sağlık Bakanlığı ve doktorlar, lütfen insanlığımıza biraz daha önem verin. Sizin de çoluğunuz, çocuğunuz var. Kardeşimizi kaybettik. O yaşamak için çok çabaladı, fakat kurtaramadılar. Bizim de Genel Cerrah yeğenimiz var, fakat Denizli'ye çok uzaktı, yetişemedi. Ertesi gün gelip gördüğünde hayretler içinde kaldı ve kahroldu. Çünkü açılacak ufak bir delikle kurtulurdu... Ama bizi yaktılar. Annemin, babamın ve biz kardeşlerin ciğerimiz yanıyor. Hepsi ihmaller yüzünden... Başka ihmaller olmasın, başka yürekler yanmasın, başka ocaklar sönmesin, ne olur... Okkaya ailesi adına abla Birgül Okkaya - DENİZLİ Sultanbeylili olmaktan gurur duyuyorum Ben 18 yıldır Sultanbeyli'de oturmaktayım. 12 senedir burada esnaflık yapmaktayım; kaset ve parfümeri dükkanı işletmekteyim. Dükkanım sabah saat 8.00'de açılıyor, gece 24.00'te kapanıyor. Zaman zaman ilçemize, dolayısıyla bize çamur atılıyor. Cami sayısının çok olduğu, okulların az olduğu, tekel bayiinin olmadığı iddia ediliyor. Halbuki Sultanbeyli'de 22 devlet okulu, 3 de özel okul mevcuttur. Bu okulların bir kısmı da biz burada yaşayan vatandaşlar tarafından yapılmış. Halkın ihtiyaç duyarak, kendi parasıyla yaptığı camilerden neden rahatsızlık duyuluyor? Tekel bayii olmamasına rağmen, sarhoşluğa dayanan suçların çok olduğu iddia ediliyor; ben saat 24.00'e kadar dükkandayım ve böyle bir olayla kesinlikle karşılaşmadım. Biz burada insanların kıyafetleri, politik düşünceleri ve inançlarıyla uğraşmıyoruz. Kimsenin kılık-kıyafetine karışmıyoruz. Herkes istediği gibi giyiniyor... Beyoğlu'ndaki konsomatristlerin %40'ının Sultanbeyli'den olduğu iftirasının da neden atıldığını anlamış değiliz. Böyle bile olsa, bu insanlara bile karışılmaması, onların çizdiği Sultanbeyli imajına ters düşmüyor mu? Kimseye karışılmaması, kimseye "sen şusun, busun" diye sorulmamasının neresi kötü? Ayrıca, gece olunca hiçbir taksicinin Sultanbeyli'ye gitmek istemediğini de ifade ediyorlar. Peki, burada yaşadıklarını iddia ettikleri konsomatrisler gece Beyoğlu'ndan buraya nasıl geliyorlar? Buraları sürekli karalamakla ellerine ne geçer; gerçekleri çarpıtmak, insanları yanıltmak ahlakla bağdaşır mı? Ben Sultanbeyliliyim, ilçemi çok, ama çok seviyorum. Burada esnaflık yapmaktan ve burada oturmaktan mutluluk duyuyorum... Orhan Kaya - SULTANBEYLİ Doktorların hakaretlerine mahkum muyuz? Sağlık Bakanlığı'nın dikkatine; Babamı Bandırma Devlet Hastanesi'ne, acil servise götürdüm ve o gece yoğun bakıma alındı. Ertesi sabah Operatör Dr. ....... hastaları kontrol için odaları geziyordu. Hastamı kontrol etmeden geçtiğinde, "doktor bey, babamın kanaması hâlâ dinmedi, acaba önemli birşey mi var?" diye sorduğumda "benimle alakalı değil" dedi. Diğer odalardaki hastalara baktıktan sonra, yanına giderek hangi doktorun ilgileneceğini sorduğumda, "sana cevap vermek zorunda değilim, beğenmiyorsan hastanı buradan çıkarırsın" dedi. Ne olduğunu anlayamadım, neden bu şekilde hakaret ettiğini de anlayamadım. Babamın ağrısı ve kanaması fazlalaşınca, hemşirelere söyledim. Bu sefer aynı doktor beni odasına çağırarak, hastama bakmayacağını söyleyerek, "defol git bu hastaneden" diyerek hakaret etti. Ben de "devletten maaş alıyorsunuz, hastalarla ilgilenmek zorundasınız" deyince, bu sefer, "seni döverim" diyerek üzerime yürümeye başladı ve elindeki aleti fırlatmaya kalktı. Bir bayan olarak bu hakaretleri işitmek çok moral bozucuydu. Olanları anneme söyledim, annem de doktorun odasına giderek, bu şekilde davranmasının sebebini sordu. Aldığı cevap çok ilginçti; "dua et hastanıza baktığıma, seni de kızını da döver, kolunuzdan tutar atarım" Soruyorum size Sayın Bakanım; devlet hastanesine hastamı yatırdım diye doktorlardan hakaret işitmek zorunda mıyız? Doktorların psikolojik bozukluklarının hastalara yansıtılarak, sağlıklarıyla oynanmasının önlenmesini ve bu tür sorumsuzca davranışta bulunanlar hakkında gereken soruşturmayı açmanızı istiyoruz. Bir Hasta Yakını - BANDIRMA Adalet Bakanlığı'ndan açıklama Adalet Bakanlığı, 01.06.2001 tarihli gazetemizin bu köşesinde yayınlanan, Adalet Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatında "Görevde Atama ve Yükselme Yönetmeliği neden uygulanmıyor" başlıklı yazı üzerine aşağıdaki açıklamayı gönderdi: Bakanlığımızca, 18.04.1999 tarihinde yayımlanan çerçeve yönetmelik doğrultusunda hazırlanan Adalet Bakanlığı Görevde Yükselme Yönetmeliği, 11.04.2000 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik doğrultusunda, taşra teşkilatı için yazı işleri müdürlüğü sınavı açılmış ve kazanan adaylardan evrakı tamam olanların atama işlemi yapılmıştır. Bakanlık Merkez Teşkilatı için ise Eğitim Dairesi Başkanlığı ile gerekli koordinasyon kurularak görevde yükselme sınavına girebilmek için başvuru şartları arasında sayılan "hizmet içi eğitim kursuna katılmış olmak" şartı bulunduğundan, 18.06.2001-29.06.2001 tarihleri arasında hizmet içi eğitim kursu düzenlenmiştir. Çalışmalar tamamlandığında, münhal kadro ve ihtiyaç durumuna göre uygulama yapılacaktır..