Sağlık sistemi ile ilgili yapılanları takdir etmemek mümkün değil. Özellikle vatandaşlara getirilen, bütün sağlık kuruluşlarından faydalanma ve ilaçlarını istediği eczaneden alma imkanı çok büyük bir kolaylık. Ama daha yapılanlar bitmedi, hâlâ aksayan yönler bulunmakta. Özellikle büyük şehirlerdeki sağlık kuruluşlarında uygulanmakta olan randevu sistemi hâlâ sıkıntılı. Birçok vatandaş, randevu alabilmek için gününü telefon başında geçirmek mecburiyetinde kalıyor. Buna rağmen randevu alamayıp, gece yarısından itibaren hastanelerin kayıt kuyruğuna gidip yığılanları yetkililer de biliyor. Bunca reform yapıldıktan sonra buna da bir çare bulunmalı. Tüketiciler Birliği Hukuk Komitesi Başkanı Av. Ahmet Güler'in açıklamasına göre, Tüketiciler Birliği tarafından yapılan araştırmada; * Sağlık kuruluşlarından bizzat sağlık kuruluşuna başvurarak veya sabit telefon, cep telefonu veya SMS yolu ile randevu alınabildiği, * Sağlık kuruluşlarında uygulanan randevu sistemi ile ilgili olarak bir ortak standart olmadığı, * Bizzat sağlık kuruluşuna başvurarak randevu alabilmek için günün erken saatlerinde sağlık kuruluşunda randevu sırasına girmenin gerektiği, bu uygulamadan uzak mesafelerden gelen hastaların yararlanamadığı, * Sabit telefon aracılığı ile randevu almanın, sistemdeki yoğunluk nedeniyle hemen hemen mümkün olmadığı, * Cep telefonu ile randevu almanın da; ilgili sağlık kuruluşunun bütün GSM şirketleriyle anlaşmamış olması nedeniyle, farklı operatörden arayan hastalar için maliyetinin arttığı, sistemdeki yoğunluk nedeniyle birkaç arama yapılması halinde hasta için pahalı bir yöntem olduğu tespit edilmiştir. Av. Ahmet Güler, haklı olarak Anayasanın 56. maddesini ve Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3. maddesini hatırlatarak; yetkililerin bu hususta sorumluluklarının bulunduğunu belirtiyor. Sağlık Bakanlığı koltuğunu muhafaza eden Sayın Recep Akdağ'ın bu aksamalara da bir an önce neşter vurması bekleniyor... ---------- Cihazın bozulmasında kötü niyetler mi var? Sağlık Bakanlığı'na; Annem SSK'lı olup, 7 yıldır Parkinson hastasıdır. İbni Sina Hastanesi'nde pil takılması için komisyon kararı çıktı. Ameliyat sırasında kullanılan Nevigasyon cihazının bozuk olmasından dolayı, Ocak/2007 ayından beri beklemekteyiz. Ancak ameliyatı yapacak doktorlar, dışarıda anlaşmalı oldukları hastanelerde, bedeli karşılığında aynı ameliyatı yapmaktadırlar. Başka hangi hastanede bu tür ameliyatlar yapılyor diye bir araştırma yaptım. İzmir'de Ege Üniversitesi Hastanesi'ndeyapıldığını öğrendim. Ancak ne tesadüftür ki, orada da aynı cihaz bozuk olup, yine ameliyatı yapan doktorların dışarıda, bu ameliyatı yapmak için hastaneler ile anlaşma aşamasında olduklarını söylediler. Hastane yetkilileri, cihazın, kendisinin çok pahalı olduğunu, tamirinin de çok pahalı olduğunu, dolayısla ne yeni cihaz alabildiklerini ne de tamir için parasal güçlerinin olmadığını söylemektedir. Acaba cihazların bozulmasında, kötü niyetler mi vardır? > İsmi mahfuz --------- >>> Ezan okunurken biraz daha özen gösterilemez mi? Beykoz Müftülüğü'ne; Beykoz Paşabahçe, Çubuklu ve o civardaki camilerde, Sabah namazı vaktinin girmesinden, vaktin çıkmasına kadar peyderpey ezanlar okunmaktadır. Hoparlörlerin sesi de gereğinden fazla açılıyor. Ezanlar usulüne uyulmadan, gelişigüzel okunuyor. Ezan okuyanların çoğunun bu eğitimi almadığı anlaşılıyor. Bu ezanların bütün camilerde aynı zamanlarda ve usulüne uygun şekilde okutulması sağlanamaz mı? Çocukların, hastaların durumu da göz önüne alınamaz mı? Dini vecibelerini yerine getiren kimseler olarak biz bile rahatsız oluyor isek, diğerlerini lütfen siz tahayyül ediniz... > İlkay İlker (Harmantepe mahalle sakinleri adına) ---------- >>> Güçlendirilecek okulların öğrencileri için "taşımalı eğitim" imkânı getirilsin Belli bir tarihten önce yapılmış okulların depreme karşı güçlendirilmesi kararı verilmiş. Bu kararın uygulanma şekli birçok velinin tepkisine yolaçıyor. Özellikle İstanbul'dan arayan veliler, ne yapacaklarını bilmediklerini belirtiyorlar. Çocuğunu, evine en yakın ilköğretim okuluna gönderen dar gelirli vatandaş, servis ve yemek parasını vermek zorunda kalmadığı için kıt kanaat geçinebiliyordu. Şimdi, çocuğunun geçici bir süre için başka bir okula gitmesi gerektiği belirtiliyor. İstanbul gibi şehirlerde, uzak okullara servissiz gidilemeyeceğini bilmeyen yok. En yakın servis parası da 90-100 YTL olduğuna göre, dar gelirli vatandaş bunu nasıl ödesin? 3 çocuğu olan yoksul bir vatandaşın bu parayı karşılaması mümkün mü? İlköğretim mecburi ve parasız olduğuna göre, bu gibi vaandaşların masrafını karşılamak da devlete düşmez mi? Depreme karşı güçlendirmeye kimsenin karşı çıktığı yok. Ama koskoca yaz tatilinde çalışma yapılmadığını, son günlerde inşaat faaliyetlerine girişildiğini söyleyen veliler var. Yaz tatili süresince, hızlı bir çalışmayla bu güçlendirmeler bitirilemez miydi? Yetkililer, "ben yaptım oldu" mantığını ne zaman bırakacaklar? Mademki eğitim-öğretim döneminde okulları güçlendirmeye karar verdiniz, o zaman servis parasını ödeyemeyecek durumda olan vatandaşların da çoğunlukta olduğunu bilip, ona göre tedbir almanız gerekir. Mesela, birçok yerde uygulanmakta olan "taşımalı eğitim"i, bu durumdaki okul öğrencileri için de geçici bir sürede uygulayamaz mısınız? A ilindeki vatandaşa bu imkan tanınıyor da, İstanbul'daki dar gelirli vatandaşın buna hakkı yok mu? --------- >>> Kastamonu Havaalanı neden çalışmıyor? Ulaştırma Bakanlığı'na; İlimizde yeterince iş alanı olmadığı için, gençlerimiz büyük şehirlere gidiyor, bu bakımdan Kastamonu en fazla göç veren illerin başında geliyor. Büyük şehirlerde bulunan yakınlarımızla ulaşımımızı da mecburen 10-12 saatlik yorucu otobüs yolculuğu ile sağlıyoruz. Hava ulaşımına bir an önce başlanması için gerekenler yapılmalıdır. Kastamonu-Devrekani-Bozkurt istikametindeki yolun da bir an önce genişletilip, yapılması lazım. Bu yol, ormana da zarar vermeyecektir. Lütfen sesimize kulak verin, güvenli bir yolculuk için bu taleplerimizi bir an önce yerine getirin... > Yüksel Gürsoy --------- >>> 60 bin geçici işçi haksızlığa uğradı Sayın Başbakan'ın dikkatine; Geçici işçi statüsünde çalışan 220 bin kişiye kadro verilirken, benzer durumda olan başkalarına haksızlık yapıldı. Aynı işyerinde çalışan, aynı işi yapan; 2006 yılı içinde 160, hatta 179 gün çalışıp, 180 gün çalışma imkanı bulamamış 60 bin kişi bu haktan mahrum bırakıldı. Devlet kaynaklarından adaletli şekilde faydalanılacaksa, bu 60 bin gariban da aynı haklara kavuşmalı... Bu işçilerin de üretim yapabilecekleri, yığılma olmayan yerlere kaydırılması gerekir. Uygulamalarınızda adaletten ayrılmamak için büyük bir titizlik içinde çalıştığınızı biliyoruz. Bu hususun gözden kaçtığını düşünerek hatırlatmak istedim... > Ekrem Hortu - KONYA