Bir yüksek atlama, koşu gibi spor dallarında, kasabın hayvan kesiminde rakamlarla bazı performans ölçüleri sunulabilir. Ama tababette bakılan hasta adedi, müdahale veya ameliyat adetleriyle performans tayin ederek, kurumlarca buna göre hekime değer vermeye kalktığımızda, resmî kurumlar bile böyle ölçüler kullandığında; büyük haksızlıklara, hatta felaketlere, sakatlıklara, ölümlere yol açabilirsiniz. "Daha fazla para kazanma, kasasını doldurma hırsı ile" hızla yapılan muayenelerin, fazlaca tetkik ve ameliyatların ne sonuçlar verdiğini görmekteyiz. Halbuki hekim, bütün benliğiyle dikkatini hasta üzerinde toplayıp, zaman harcayarak, ancak kasa için değil, hastası için gerekli tetkikleri yaptırarak, doğru teşhise varabilir. Ben, Kulak Burun Boğaz Uzmanı olarak, bir örnek vermek istiyorum. Kronik orta kulak iltihabında ameliyat gerektiğinde, icabında iltihabın gidebileceği kulağın gerisindeki kemiğin içine kadar ulaşıp, titizlikle temizlemek gerekir ki bunun için saatlerle uğraşmalıdır. Halbuki bu titizliği göstermeyen hekim, belki yarım saat veya bir saatte bu işi bitirir, çok vaka yapar, performansı yüksek olur. Halbuki kulak arkası kemiğe kadar iltihap yayılmışsa ve iyi temizlememişseniz, aylar sonra hastalık nükseder, daha kötüsü beyne kadar yayılabilir. Pek yakınım diş hekiminden işittim; özel poliklinik sahibi, diş hekimlerine, kazandıklarının yüzde onunu veriyormuş. Tabii çok çalışılıyor. Performans mükemmel. Ama, bir diş çürüğünü hemen turlayıp dolduruyorlar. Halbuki çürüğün ilerlemiş olabileceği diş kanallarına, bazen köke kadar takip edip temizlemezseniz, iltihap yayılır, diş apselerine yol açabilir, hatta sağlığı tehdit edebilir. Aynı kişi bir müddet sonra dişim ağrıyor diye geldiğinde; "efendim o dişte hayır yoktu ama kurtarmaya çalıştık, en iyisi çekip yerine implant yapalım" diyerek, kasaya binlerce lira para getirecek formülü sunarlar. Halbuki çürümüş olan, kişinin kendi dişini kurtarmaya gayret etmek en hayırlı yoldur ama kasaya getirisi pek az, performansı düşüktür. Sadece bu iki örnek bile durumu açıklamaya yeter. Gerçekten hastasının şifasını ön plana alarak, ona bütün titizliğiyle, enerjisiyle yaklaşan, kul hakkını gözeterek, her an Allahü tealanın huzurunda olmanın idrakiyle gayret gösterip, performans kuralını düşünmeden hastasına zamanını harcayan kişi; ne yazık ki performansçılar tarafından iteklenip horlanmakta, hatta gül gibi mesleğini terk etmek zorunda kalmakta. Gönül birlikteliğimin olduğu Hükümetimizin, iyi niyetlerle pek çok reformlar yaptığını biliyorum. Bir zamanlar muayenehanesi olan bazı hastane hekimleri; "bıçak parası" almadan, hastayı hastanede ameliyata yanaşmıyor, tedavisini üstlenmiyorlardı. Para için gereksiz ameliyat yapanları bile işitiyorduk. Ülkesini ilimde, teknolojide en ilerilere taşıması için bütün zaman ve enerjisini harcaması gereken, böyle şerefli bir imkanı elinde bulunduran hocalarımıza da ancak fahiş paralar vererek, muayenehanelerinde ulaşabiliyorduk... Hükümetimiz, böyle çarpıklıklara çare için yeni kurallar peşinde, ama asırlardır öz kültüründen koparılmış, maneviyattan uzaklaştırılmış insanlarımız yeni çıkar yollarını buluvermekteler, para kazanmak için... Netice; tababette performansın ölçüsü, "çok" değil, "en iyi, en güzel" olmalıdır. Yani, "kasaya hizmet", "insan sağlığına hizmetin" önüne geçmemeli. İnsanın, dolayısıyla sağlığının değeri para ile ölçülemez, zira insan "eşref-i mahlukat"tır. Milli kültürümüzün temeli, bu imanla yetişmiş, bu şerefe layık, bu performansa erişebilmiş nesiller yetiştirebilmek, ilk hedefimiz olmalıdır. Opr. Dr. Ethem İlhan Olgay >> Bankalar emekli maaşımızı alsın, evimize haciz gelmesin Sayın Başbakan'ın dikkatine; Ben küçük denebilecek bir şehirde ikamet etmekteyim. Bizim buralarda akrabalık, arkadaşlık, dostluk, komşuluk bağları nispeten korunuyor. Dolayısıyla çok kişinin halinden haberdar olabiliyoruz. Çevremden en az 257 kişinin muzdarip olduğu büyük bir sıkıntıyı Sayın Başbakan'a duyurarak, buna bir çare bulmalarını istiyorum. Sadece yakın çevremde bu kadar kişi varsa, problemin büyüklüğünü varın siz düşünün. Bu kişilerin başı bankalarla dertte. Çeşitli sebeplerle ya kredi almışlar veya birilerine kefil olmuşlar. Zora düşüp, ödemeleri aksatınca da hacizle karşı karşıya kalmışlar. Küçük yerlerde bu tür olaylar onur kırıcı, aşağılayıcı bir durum olara algılanır. Evine haciz gelen kişi çevresine, eşine, dostuna karşı çok mahcup olur, utanır, kendini aşağılanmış hisseder, bunun üzüntüsüyle evinden çıkmaz, kimsenin yüzüne bakamaz hale gelir. Ziyaret ettiğim bazı kişileri bu halde buldum, üzüntüsünden 98 kilodan 70 kiloya düşenler, hastalanıp yatağa düşenler, hayata küsenler... Acınacak haldeler. Bu onursuzluğu kaldıramayacaklarını söylüyorlar. "Bu borçlara karşı emekli maaşımızı bankalar alsın, 10-15 yıl onların olsun, evimize haciz gelmesin, bu onursuzluğu bize yaşatmasınlar, biz bir kuru ekmeği buluruz, buna razıyız, Başbakan böyle bir çözüm bulsun" diye yalvarıyorlar... Bu üzüntülerden ben de bittim, tükendim. Bir bayanım, arsam var, kat karşılığı müteahhide verip, bu insanların bir kısmına yardım etmek için teşebbüse geçtim. Benim yapabileceğim bu, lütfen siz de bir şeyler yapın... İsmi mahfuz-KARABÜK >> Müslüman mahallesinde salyangoz satmak! Geçtiğimiz hafta sonu Beylikdüzü'nde yeni açılan Marmarapark AVM'yi gezmeye gittik. Bir giyim mağazasına girdiğimizde, gözlerimize inanamadık. Hemen girişe yakın, göze rahatlıkla çarpan bir mankene, kocaman bir haç takılmış. Neyse ki henüz ödeme yapmamıştık. Alacaklarımızdan vazgeçip mağazayı bir daha kapısından bile girmemek üzere terk ettik. Elbette ki ülkemizde inanç özgürlüğü var ancak burada mevzu bahis olan, inanç değil resmen misyonerlik veya bir fikir propagandası. Bu haçın Müslüman bir ülkede sadece bir aksesuar olarak kullanıldığını düşünmek saflık olur kanaatindeyim. O mağazayı şiddetle protesto ediyor ve bu konuda duyarlı insanları, tepkilerini belli etmeye davet ediyorum. İ.G. Beylikdüzü-İstanbul > Adres: İhlas Medya Plaza 29 Ekim Cad. No:23 Yenibosna/ İSTANBUL Tel: (0212) 454 38 22 Faks: (0212) 454 31 00