İhmal ettiğimiz "serinletici tatil"

A -
A +

Geçtiğimiz hafta, "Yerel Medya Eğitim Semineri" için Akçakoca'ya gittik. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Aydın Sezgin ve aynı kurumun Basın Yayın Daire Başkanı Hasbi Akal'ın gayretleriyle, şimdiye kadar Türkiye'nin çeşitli köşelerinde yapılan panel için bu defa "Deprem Bölgesi" seçilmişti. Peş peşe iki büyük deprem yaşayarak büyük kayıplar veren bölgedeki meslektaşlarımızla iki gün boyunca hasbihal ettik, bilgilendik. İHA Genel Müdürü Fevzi Kahraman, Türkiye Gezeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, akademisyenler ve meslektaşlarımızla katıldığımız seminerde, mesleğimizle ilgili öz eleştirilerde bulunma fırsatını da bulduk. Yaşadıkları iki büyük felakete rağmen şevklerinden ve enerjilerinden birşey kaybetmeyen bölgedeki meslektaşlarımızla güç topladık. Yaşanan büyük acılar, felaketlere rağmen hayat devam ediyor; bölgenin hareketli, cıvıl cıvıl insanı yaralarını sarmak için büyük gayret sarfediyor... aksamaların sebebi Düzce'nin nüktedan Valisi Fikret Güven, yardımcısı Vasip Şahin, Akçakoca Kaymakamı Ali Uslanmaz ve belediye başkanlarıyla tanışma fırsatını bulduk, onları dinledik. Felaketi yaşayan bir yeri yönetmenin ne kadar zor olduğunu da tahayyül etmeye çalıştık. Her şeye rağmen yaraların sarılmakta olduğunu büyük bir mutlulukla öğrenmiş olduk. Ama işlerin bu kadar ağır gitmesinin de merkeziyetçilikten kaynaklandığını, merkezi yönetimin bütün yetkileri büyük bir kıskançlıkla kendinde toplayarak birçok yerel teşkilatı işlemez hale getirdiğini de anlamamız zor olmadı. Yaşanan iki büyük felaket, binlerce can kaybı, milyarlarca dolarlık ekonomik çöküntü bile merkeziyetçilik inadını kırmaya yetmemiş. Halkın acı çekmesi uzatılmış... Halka güvenmeyen bir bürokrasi yine bildiğini okumuş... Serinletici dinlenme Düzce ilimizin kuzeyinde, Karadeniz kıyısında şirin bir ilçe var; Akçakoca. Güneyinde yem yeşil fındık bahçeleri, kuzeyinde masmavi Karadeniz ile bütünleşmiş şipşirin, dokusu bozulmamış, tarihi bir yerleşim yeri. Sıcacık insanlarıyla, Anadolu insanının misafirperverliğini eksiksiz sergileyen yanıbaşımızda bir ilçe. Öyle ki, sert dalgaları ile anılan Karadeniz bile değişmiş, misafirperverliğin gereğini yerine getirmiş, sütliman, çarşaf gibiydi. Belediye Başkanı'nın tabiriyle "Serinletici Tatil" için eşsiz bir mekandı. Gündüzleri bunaltmayacak bir sıcaklık, geceleri tatlı bir serinlik, eşsiz bir yeşillik, güzel bir deniz, bozulmamış harika bir doku... Üstelik İstanbul'un yanıbaşında. Buna rağmen; insanların onca yolu göze alıp, onca masrafa girip, tıkış tıkış Güneyde yığılmaya ve kavrulmaya niçin gittiklerini başkan anlayamamış; biz de bir anlam veremedik, doğrusu... Felaket bölgesinin yanıbaşındaki bu şirin ilçe, depremden etkilenmemiş. Zemini sağlam. Boşuna tarihi yerleşim yeri olmamış. Roma ve Bizans dönemlerinde Diapolis diye bilinen önemli bir liman ve ticaret merkezi imiş. Ardından Cenevizliler'in eline geçen bölge, Osmanlı Beyliği döneminde 1323 yılında Orhan Gazi'nin Lalası Akçakoca Bey tarafından fethedilerek Türklerin eline geçmiş ve günümüze kadar kesintisiz bu egemenlik sürmüş... Faize bulaştık, battık!.. 1996 yılında Devlet teşviki ile besiciliğe başladım. Tam hayvanlar kesime geldi bir "deli dana" paniği çıktı. Ne sucuk pastırma fabrikaları mal aldı ne de millet et yedi. Yemin çuvalı 700 bin liradan 1.300.000 liraya yükseldi. Etin kilosu 300 bin liradan 200 bin liraya düştü. Devreyi zararla kapadım. Banka kredisini borçla yineleyip 1999 yılına kadar besicilik yaptım. Bankadan 2 milyar 750 milyon almıştım 2 milyar 800 milyon ödedim. 1. 700. 000.000 lira olan vade farkı bir anda 6.300.000.000'a vardı. Bu arada seller yaşadık. Ahırımı satılığa çıkardım alan olmadı. Faizsiz erteleme olacağını duyduk ama hasar raporuna rağmen hak kazanamadım. Hasılı battık.Yurda çürük etler sokan ithalatçıların keyfi yerinde. Biz birşeyler üretmeye çalışan küçük işletmeler tamamen bittik. İMF politikaları hayvancılığı batırdı. Bırakın para kazanmayı çocuklarımıza harçlık veremez olduk. Bu faizleri ödeyebilmem mümkün değil. Ziraat Bankası bana ve benim gibilere yardımcı olmalı. Devlet teşvik verdi ahır kurdurdu Düşük faiz diye kredi aldırdı Deli danayı memlekete biz mi getirdik Faturayı benim gibi zavallıya vurdurdu Beni düzen yıktı halim n'olacak Tütmez oldu bacamız söndü ocak Çırpındıkça enkaz üstüme çöktü Bizi bu göçükten kim kurtaracak ¥ Ali Özkan - ÇARŞAMBA Kâğıthane'ye de yapılamaz mı? Ben Hürriyet Mahallesi'nde ikamet etmekteyim. Sokağımızın (Umut Sokak) ortasında bulunan üçgen alan 2-3 ağacın bulunmasına rağmen mezbelelik gibi. Bazı belediyeler bu tip yerleri 2 saatte adam ediyor. Birkaç gün sonra minik bir park yeşeriyor. Kağıthane Belediyesi de bu alanı değerlendirebilir. Hem biz hem çocuklarımız dua ederiz. ¥ Semt sakinleri - KAĞITHANE Kamulaştırma böyle mi olmalı? Kamulaştırma idareleri ve takdir komisyonları vatandaşın malını çok ucuza kapatıyor ve başka idarelere aşırı fiyatlarla satıyorlar. Kamulaştırılan yerler gayesine uygun kullanılmıyor. Tapunun kalan kısmı tekrar kamulaştırılıyor. Zamanında ben de Mal Müdürü ve Takdir Komisyonu Başkanlığı yaptım ve mevzuyu yakinen biliyorum. 150'ye al 3 bine sat Ulus İlkadım Bulvarı civarında dönümlerce arsalarımızı metrekaresi 150-200 liradan kamulaştıran Belediye 3 bin liradan sanayicilere sattı ki çoğu sanatsız ve sermayesiz takımıydı. Biz durup dururken arsalarımızı kaybettik, onlar hiç yoktan milyarder oldu. Mahkemelerde yıllarca süründükten sonra fiyat 600 liraya çıktı ama bu kez para pul oldu. Sadece ben 100 milyar zarar ettim. Bu yetmez gibi şimdi de ifrazen istimlâk bahanesi ile kalan arsa ve binalarımız kamulaştırılmak isteniyor. Üstelik 7 yıl evvel takdir edilen bedeller üzerinden. Komşumun 5 katlı apartmanı 3 milyara, benim iki katlı işyerim 600 milyona elimizden alınacak. Halbuki ben onu 60 milyara bile vermem. emek kaybı İşin acı yanı bunları dile getiren müracaatıma gelen 30.11.2000 tarihli yazıda "Dilekçenizde konu edilen hususlarda dairemizce yapılacak işlem bulunmamaktadır" gibi bir cevap geldi. Halbuki avukatlar % 20'sini bize bırak bu işi halledelim diyorlar. Hallolur veya olmaz diyeceğim o değil. Şimdi dilekçeler yazılacak, davalar açılacak, yine mahkemeler kilitlenecek, ciddi ciddi mesailer verilecek. Netice mi? Kimseyi memnun etmeyecek. Görülüyor ki bilirkişi ve takdir değerlerinde kıstas, emsal ve rayiçe dair kesin karineler yok. Kaldı ki takdir anında uygulanmazsa kıymeti kalmıyor, millet mağdur oluyor. 6830 sayılı Kamulaştırma Kanunu kesin hükümlerle yenilenmelidir. ¥ Tahsin Koloğlu - SAMSUN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.