Gene okul kayıt mevsimi geldi aileler çocukları için iyi okullar aramakta bu okullara kayıt yaptırabilmek için o okulun çevresinde ikamet arama ya da bir arkadaş dost akraba bulma telaşındalar. Yine muhtarlarla mahallelerinde oturan insanlar arasında gerginlikler yaşanacak. Senelerdir kanayan bir yara olan bu sahte ikamet bulma çalışmaları esnasında bir yolunu bulup ikamet alan insanlar işlerini gördürebilme mutluluğu yaşayacaklar diğer yanda tanıdığını bulamayan aileler ise mutsuz bir şekilde ayrılacaklar. Sokağa atacak paramız yok Bizim mahallemizde üç adet ilköğretim okulu bir adet de lisemiz var ve hepsinde öğrenim gören Yeşilköylü çocuk sayısı bu öğrencilerin toplamının yüzde 60'ını geçmez. Mademki bu okullar bu mahalleye ait, Yeşilköy Mahallesi'ndeki çocuklar okuması için yapıldı; öyle ise o çocuklar dışarıdan gelen çocukların doldurduğu 60-70 kişilik sınıflarda yarım gün değil de 30-35 kişilik sınıflarda tam gün eğitim görebilirler. Yeşilköy'deki aileler de isterler ki çocukları iyi eğitim görsün az öğrencili sınıflarda çocuklarını okutsun. Kimsenin sokağa atacak parası yok. Eğer sınıflarımız 25-35 kişi mevcutlu ve tam gün olursa hiç kimse çocuklarını özel okullara vermez, senede milyarlarla ifade edilen rakamları da sokağa atmaz. Semte adapte olamıyorlar Dışarıdan gelen öğrencilere, onların anne babalarına da yazık. Bir sürü servis parası veriliyor, çocuklar evlerine yakın olamadığı için kontrol altında tutulamıyor. Üstelik çocuklar geldikleri semt ile okudukları semt arasındaki sosyal farktan dolayı semte adapte olamıyorlar. Mademki çocuklar bizlerin geleceği onlara eğitimi en üst düzeyde vermemiz ve onlara rahat bir ortamda eğitim sağlamamız gerekmektedir. Bunun içinde 60-75 kişilik sınıflarda alınan eğitim ile 25-35 kişilik sınıflarda alınan eğitim ve tam gün verilen eğitim farklı olacaktır. Semtlere dışarıdan gelen öğrencilerle dolan okullar gelen çocuklara sınıf açabilmek için laboratuar-lisan sınıfları vb. yerleri kapatarak sınıf ilave ediyor. Çünkü çocukları okula kayıt etmişsin bir kere onlara da eğitim vereceksin laboratuardan bozma sınıflarda olsa bile. Sonra o çocukların aldığı eğitimden fayda bekliyoruz. Bu karmaşanın giderilmesi için okulların önlerinde bekleyen servis araçları kontrol edilse her şeyin çözüleceği kanısındayım. >Muhtar - Bülent Yurtsever Doktorlarımıza bir öneri Gaziantep'te Amerikan Hastanesi'nin kapısındaki tabelâda şu (dört) kelimelik bir cümle okunuyor: "Biz vasıtayız Şifa Allah'tan" Bu, adımını daha içeri atmadan hastalara yapılmış bir uyarıdır bir açıklamadır. Derin mi derin bir mesajdır. Hatta dört kelimelik imzasız bir sözleşmedir. Denilmek isteniyor ki, burası şeklen Amerikalılara ait ise de, esas mal-mülk sahibi onlar değildir. O dört kelime elinize verilecek reçetelerin geçerlilik onay kaşesidir. Bu nedenle şayet sizlere yararlı olabilirsek, hoşnutsuzluğunuzun minnet ve şükranını bizden önce o tabelâda işaret edilen makama iletiniz. Kim diyor bunları? Bilim ve teknik dahil bugün her alanda dünya lideri olan bir ülkenin seçkin mensupları diyor. Oysa genellikle Amerika deyince hemencecik zevk-ü sefadan başka bir şey düşünmeyen (Laila)cıların ülkesi gelir akla. Amma işte görüyoruz ki madalyonun bir de arkası var. Onlar maddi alanda olduğu kadar böyle bir haslete de sahiptirler. Hem de sahip oldukları kariyerlerini Allaha mahsus kılacak kadar. Böyle bir haslet ise, daha ilköğretim çağında iken her sabah "Allah'ım huzurundayım"lı yeminin dini kültüründen geliyor. Biz ise böyle şeylerden çoook uzağız! İşte bir örnek size: Üniversitli bir kızımızın boynunda maddi, manevi ve sanat değeri yüksek bir kolye vardır. Görenler hayranlıklar içinde incelemekten kendilerini alıkoyamıyorlar. Ancak; hemen ardından da korkunç bir şey görmüş gibi akı karasına karışmış gözlerini belerte belerte ve geri geri uzaklaşarak "Kııııız, yoksa sen gerici misin?" demeyi de ihmal etmiyorlar. Bir düşünün Allah adından ürken bir üniversitelinin doktor olunca "Ben bir aracım şifa Allah'tan" demesi mümkün müdür? Buyurun daha kahredici bir örnek daha: Hem de kariyer sahibi bir kardeşimiz başarılı bir by-pass ameliyatı geçirmiştir. Şifasına kavuşur kavuşmaz ilk sözleri şu: "Biraz daha geç kalsaydım, şimdi mezardaydım. Aman (Allah kerimdir) demeyin koşun check-up'a. Aklı sıra, Yüce Rabbi'nin bahşettiği şifayı, Allah kerimdir demeyerek kendi beyninin eseri tedbirliliğiyle check-up'a koşmuş ve elde etmiş! Bu nedenle de, doktorundan başkasına bir minnet ve şükran borcu yoktur. Bu sayın bayımız, o hastane kapısındaki dört kelimenin işleyiş mekanizmasının hikmetinden habersiz olduğu için, düşünmüyor ki, Yüce Allah dilemesiydi, o bel bağladığı check-up'a koşması mümkün olur muydu hiç? Bakarsın birgün, o beyninin eseri tedbirlerle zamanında koştuğunu sandığı check-up da bir fayda sağlamayıverir. Elbette tedbirli olacağız. Tedbir kuldan, takdir ise Allahtandır. Bir şiirimden: (Eyy! eşref-i mahlûk, bu gaflet de ne? Paydooos! Oyun bitti, derler bir gün de) İşte memleketimden manzaralara bakınca gönül istiyor ki çıksın bir doktorumuz, bu dört kelimeyi reçetesine başlık yapsın, çıksın bir hastanemiz o tabelâyı altın çerçeve yapsın. Doktorlarımız bilsinler ki, böyle bir örneklik kendi alanlarıyla sınırlı kalmayacak, sosyal hayatımızın her yanında inançlı tefekkürün yaygınlaşmasına vesile olacaktır. "Tık-tık"dan da hayırlı bir hizmet bu. Haydi yok mu bir kahraman? > Kenan ÜNALDI Orman Mühendisi