Son yıllarda belirgin bir zihniyet değişikliği gözleniyor. Artık vatandaşı memnun etmek için daha çok gayret gösteriliyor. Hizmet götüren kamu kuruluşları da vatandaşı bir tüketici, müşteri olarak görüyor, daha kaliteli hizmet için çaba sarfediliyor. Elektrik ve su kesintilerinin önceden duyurulması bunu gösteriyor. Ama alınan mesafe yeterli değil. Bazı yetkililerin iyi niyetli olmaları yetmiyor... Mesela bazı yerlerde hâlâ ani elektrik kesintileri oluyor. Fırtına olunca, havalar biraz soğuyunca elektrikler gidiyor. Elektrik enerjisine en çok ihtiyaç duyulan zamanda bu enerjiden mahrum kalıyorsunuz... Belli ki altyapı yetersiz ve bunun için yeterince tedbir alınmıyor. Esenyurt'tan arayan ve birçok vatandaşın hislerine tercüman olduğunu bildiğimiz Vedat İmiş Çiniyeter'in bu anlattıkları bazı yetersizlikleri göstermiyor mu? "Esenyurt Yenimahalle'de ikamet etmekteyim. Amasyalılar Caddesi ve başka birçok yerde sık sık elektrikler kesiliyor. Hiç beklemediğimiz bir zamanda enerji gidiyor, saatlar sonra geliyor, kısa bir süre sonra tekrar kesiliyor... Son birbuçuk aydır bu kesintiler hayatımızı zindana çevirdi. Esnaflık yapıyorum. Müşteri geliyor, elektrikler olmadığı için pos makinası çalışmıyor, kasa çalışmıyor, fiş kesemiyoruz. Uğradığımız ticari zarar bir yana, Maliye'nin cezai müeyyideleri de işin cabası oluyor. Evlerimiz doğal gazla ısınıyor. En soğuk zamanlarda elektrikler kesilince, çoluk çocuk hasta oluyor. Bırakın elektriğin getirdiği konforu, sağlığımız, işimiz, ticari itibarımız bile elimizden gidiyor... İmzalar topladık, yetkililere ulaştırdık, netice yok. 6721613 numaralı telefonu arıyoruz, cevap verilmiyor. Zaman zaman ulaştığımız bazı ilgililerin mazeretleri de hep aynı; kaçak kullanım çok oluyormuş, trafo kaldırmıyormuş... Birileri kaçak elektrik kullanıyorsa, aldığı hizmetin bedelini son kuruşuna kadar ödeyen dürüst vatandaş mı bunun ceremesini çekmeli? Kaçak elektrik kullananları tespit edin, cezalarını verin. Trafo yetmiyorsa yeni trafo yapın!... Ama lütfen bir an önce bizi bu azaptan kurtarın!" Bu sözler için ne denebilir ki? Esenyurt ve başka bazı yerlerde her fırtınalı havada, her soğuk günde elektriklerin kesilmesi artık ülkemize yakışmıyor. Altyapı mı yenilenir, ilave trafolar mı yapılır; ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalı... >> Terör ancak böyle biter 30.11.2007 günkü gazetede, "Serbest Kürsü"de "Terörü bitirmenin basit yolu" başlıklı yazıyı ilgiyle okudum. Deneyimli bir güvenlik mensubunun bu anlattıklarından elbette istifade edilir. Ancak, bataklık dururken, sırf sivrisineklerle uğraşmak bizi neticeye götürmez. 77 yıllık yaşantımdan örnekler vererek, eğitimin bundaki önemine değinmek isterim... Babam ilkokul öğretmeni idi. İlkokuldan itibaren dürüst, saygılı, edepli, vakur, yiğit, vatanperver olmamız için eğitildik. Çok çok çalışırdık, tasarruf ederdik, kanaat sahibi idik. Kara tahtaya yazı yazarken, devlet malıdır, günahtır diye tebeşiri ufacık kalıncaya kadar kullanırdık. Namazlarını kılan, ibadetlerini ihmal etmeyen, iyi insan olmamız için bütün gayretiyle çalışan babamı 1942'de kaybettik. İlkokulda iken, belki arkadaşları yerken imrenir diye leblebi almam için 1-2 kuruş verirdi. Ben o parayla, tepesine kamış geçirerek kullandığım, 1-2 santim boyuta kadar küçülmüş kurşun kalemimin yerine yenisini almaktan mutlu olurdum. Başka zamanlarda verilen bu gibi harçlıklarımla, milli ve manevi duygularımızı geliştiren, menkıbeleri, tarihi hikayeleri anlatan kitapları, çarşımızdaki seyyar kitapçıdan alır, dünyalar benim olurdu... Her kuruşu en uygun yere, en faydalı şeye harcamak, asla israf etmemek şiarımızdı. O milli ahlak eğitimi ile güzel karakterin doruğuna erişmiş kişiler; kapkaç yapabilir mi, para için anasını, babasını kardeşlerini katledebilir mi; grev yapsalar telefon kablolarını kesip, camı, çerçeveyi kırabilir mi? Ne yazık ki şimdi, daha ilk eğitim çağındaki çocuklarımızla ilgili, alkol, uyuşturucu, fuhuş haberleri; nereden nereye getirildiğimizin işaretleridir. Patrik Gregoryan'ın Rus Çarına yazdığı: "Türkleri yenebilmek, yok edebilmek için önce onların maneviyatlarını yıkmalıyız" sözünün uygulanışını görmekteyiz. İlkokulda yaşadıklarımızı anlattım, fakülte talebesi iken kaldığım yurtta ise, ibadet eden bir arkadaşım kalmamıştı... 50 yıl evvel Siirt'in Pervari ilçesinde hükümet tabibi iken, biz yüksek tahsilli bürokratların akşamları memur kulübünde, alkolle, kağıt oyunlarıyla vakit geçirdiğimizi daha önce de bu köşede yazmıştım. Cumaları bile bizden camiye giden tek kişi bulunmazdı. Şimdi düşünüyorum da, ne olurdu o saf, tertemiz halkımızla saf tutabilseydik. 1960'lı yıllarda bir doğu vilayetimizde hastane hekimi iken, bakanlıktan gelen bürokratlara ziyafet verirdik. 20-30 kişilik masamızda içki içmeyen sadece bir kişi bulunurdu. Masadakiler hayretle ona bakar, o da ezile büzüle bir sağlık mazereti uydurmak zorunda kalırdı. Haram diye içmediğini sonradan öğrendim. Nihayet 1966-74 yılları arasında bir Güneydoğu vilayetinde çalıştım. Muayenehanemde yardımcım o yöredendi. Cuma günleri namaz vakti yaklaştığında heyecanla bana seslenirdi, "Doktor bey cuma vakti geldi" diye. Hazırlanır birlikte camiye giderdik. Onunla heyecanla camiye koşuşumuzu ömür boyu unutamam. "Doktor bey, burada beraber olduğumuz gibi, ölüm sonrası alemde de beraber olmak isterim" derdi. Bütün heyecanımla ben de "amin" derdim. Birlikteliğin güzelliğine ve kuvvetine bakın... Bozduğumuz manevi yapı, sosyal doku; karşımıza eli silahlı teröristleri çıkardı. Bunu düzeltmenin yollarını arayıp tekrar bulmamız lazım. Terörü bitirmenin, bataklığı kurutmanın tek yolu budur. 77 yıllık hayat tecrübemle bunu öğrendim... > Op. Dr. Ethem İlhan Olgay >> Yetkilileri göreve davet ediyorum Ben bir öğretmenim. Geçtiğimiz günlerde birinci kaynaktan almış olduğum ve ülkemiz aleyhine yürütülen lobi hareketini kamuoyu ile paylaşarak, yetkilileri ve dış temsilciliklerimizi sizin aracılığınız ile göreve davet ediyorum. 2 ay önce bir arkadaşımın kardeşi Kanada'ya dil öğrenmek amacıyla gitti. Vatansever olarak bildiğim bu öğrencimiz, Kanada devletinden vatandaşlık alma imkanı doğduğunu söyledi. Bu hakkı alabilmesi için de, "ülkemiz aleyhine dava açması ve ülkemizi kötülemesi gerektiği" telkin edilmiş. Bu yüzden kendisi, Kanada vatandaşı olabilmek için, istemeyerek de olsa, ülkemizi kötüleyen bir dava açmış. Vatanını seven bir insanımızın, sırf vatandaşlık almak için bunu yapmak zorunda bırakılması bir yana; bazı örgütlerin yurt dışında nasıl da destek görebileceğini ve gördüğünü bu basit örnekten anlamış oldum. Dışişleri Bakanlığımızın ve Büyükelçilerimizin; ülkemiz aleyhine yürütülen bu istismar hareketine karşı harekete geçmesini ve ülkemizin itibarını korumasını, menfaati için dava açma zorunda bırakılan kişilerin de tespit edilmesi gerektiğini eğitimci bir vatandaş olarak, kamuoyunun dikkatini çekerek istiyorum. > Muharrem Demirhan >> İşçinin "İLO"su var, memur kürek mahkûmu Milli futbolculara 12 trilyon prim, Telekomculara %10 artı 6,5 zam veriliyor. Yiyecek, giyecek, yakacak, ulaşım, eğitim, haberleşme; hasılı her şey almış başını gidiyor. Ama memura %2 artı 2 yetermiş!.. İşçinin "İLO"su var, istediğini koparıyor, hakkını alıyor. Ama memurun tahsili, kariyeri, sınav kazanması da varsa hakkı verilmez; onlar kürek mahkumu... Şoför işçi amcaoğlu ile emekli olduk. Amcaoğlunun tahsili de yoktu. Amcaoğlu 2,5 milyon, ben 500 bin TL ikramiye aldık... Bu 500 bini de bir yılda ve terbiyemi bozarak alabildim... Afşin Malmüdürü iken Erzurum'a sürüldük. Ecevit tınmadı, unvan değiştirilerek idari atama yapıldı. Demirel gelince tahkikat yaptırdı, Samsun'a Denetim elemanı yaptırdı. Ecevit-Baykal'ın hışmına uğradık, emekli edildik... Memur kürek mahkumudur, hakkını alamaz!.. > Tahsin Koloğlu - SAMSUN