Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Uzman olarak çalışan Gazanfer Bey, diğer çalışanlar gibi Ağustos'un 15'inde maaşını çekmek için banka şubesine gider. Kartında bir problem olduğu anlaşılır, maaşını alamaz. ATM'de "bankanızla görüşün" ibaresi çıkıyor. Gazanfer Bey, işlemlerini yapan Vakıflar Bankası Salıpazarı Şubesi'nin 252 39 80 numaralı telefonunu çevirir, dahili 5 numara ile görüşür, defalarca aktarma yapılır, 46 kontörünü harcar, işi yine hallolmaz, numarayı bırakır, telefonu kapatır. Sonra da arayan soran olmaz... 18 Ağustosta işyeri telefonuyla ilgili bankayı arar, telefon kesilir. Ayın 19'u olur, maaş hâlâ alınmamış; o gün yine banka şubesini arar, Zuhal Hanım" ile görüştürürler; Gazanfer Bey'in kendi ifadesiyle, kendini tanıttıktan sonra, işinin saat 15'e kadar halledilmesini birazcık can sıkıntısıyla ifade etmiş. Ama karşıdan, ne istediği, nasıl yardımcı olunacağı sorulmadan, "seni Mustafa Kaplan'a şikayet edeceğim" denerek, telefon yüzüne kapanıyor. Mustafa Kaplan, Vakıflar'dan geldiği için, belli ki iyi tanışıyorlar. Zuhal Hanım dediğini yapıyor, şikâyette bulunuyor: Mustafa Kaplan da anlaşılan böyle bir fırsat bekliyormuş ki, ânında işlem başlatıyor... Gazanfer Bey'in, "telefonlar kesildiği için ismimi yazın dedim, kesinlikle bir hakarette bulunmadım, hele bir kadına kötü söz söylemek bizde olmaz" şeklindeki sözlerini de, duyan olmaz. Hâlâ maaşını da almaz... Gazanfer Bey, sıkıntılı bir şekilde bu olanları bana anlattı, sakinleştirmeye çalıştım, olayı bütün detaylarıyla dinledim. Gazanfer Beyin bir bayana hakaret edebilecek biri olmadığına kanaat getirince ilgili bankadan Zuhal Hanımı aradım, durumu izah ettim. Gazanfer Beyin kötü bir kişiye benzemediğini, mutlaka bir yanlış anlaşılma olduğunu, mümkünse işin tatlıya bağlanmasını rica ettim. Zühal Hanım da meselenin büyütülecek birşey olmadığını, söylenenlere inandığını, şikayetini geri alacağını belirtti. Bir yanlışlığı düzelttiğimi düşünerek mutlu oldum, Gazanfer Beyi aradım müjdeyi verdim; o da sevindi... 2 gün sonra yine telefonda Gazanfer Bey; Zuhal Hanım şikayetini geri almamış... Tekrar Zuhal Hanımı aradım, ortada yanlış anlamadan başka birşey olmadığına hepimiz kanaat getirmişken bu ısrarının sebebini sordum. Sözlü olarak şikayetinden vazgeçtiğini, ama bir dilekçeyle şikayetini geri alırsa ilgili kurumla ilişkilerinin bozulabileceğini belirterek, bunu yapamayacağını söyledi... Madem sadece bir yanlış anlama var, iki taraf da bunu kabul ediyor, öyleyse bu ısrarın sebebi ne? Zuhal Hanımın ilgili kurumla hangi ilişkileri bozulur? İlgili Daire Başkanı Mustafa Kaplan, bir çalışanını cezalandırmağa çok mu meraklı, bu cezalandırmanın önlenmesi Mustafa Kaplan'ı kızdıracak, ilişkileri bozacak kadar önemli mi? Devlet Arşivleri'nin hemen yakınında Vakıflar Bankası'nın Nuruosmaniye, Kapalıçarşı, Beyazıt, Bahçekapı şubeleri varken; neden 446 personelin hesapları Salıpazarı Şubesi'nde açılmış. Bir bankacılık işlemi için 446 personelin mesai saatleri içinde ta Salıpazarı'na yönlendirilmelerinin maksadı ne? Kamu kurumları hiç düzelmeyecek mi? "Bizans oyunları" hiç bitmeyecek mi? Yahudiler kadar değerimiz yok mu? Hükümet yetkililerine; Biz, yurdu Çinlilerce işgal edilmiş, Türkiye'de yaşayan bir avuç Doğu Türkistan Türkleriyiz. Doğu Türkistanımızı nasıl seviyorsak, güzelim Türkiye'yi de öylesine içten seviyoruz. Türkiyemizin derdi, sevinci istisnasız bizi de ilgilendiriyor. İster Doğu Türkistan'da yaşayalım, ister Türkiye ya da başka bir yerde; dinimiz İslam, milletimiz Uygur ya da Kazak Türkü'dür... Ben Doğu Türkistan'da doğup büyümüş bir genç olarak, eninde sonunda ülkemin bağımsızlığına kavuşacağına eminim. 200 senedir Çin emperyalizmine karşı aralıksız mücadele etmekteyiz. Bu emperyalizm, dinimizi türlü yollarla yok etmeye, halkımızı Çinlileştirmeye çalıştıkça, değerlerimize, benliğimize daha da sıkı sarılıyoruz. Ben lisede okurken siyaset dersi öğretmenim efsanevi liderimiz merhum İsa Yusuf Alptekin'den bahsetmiş ve dolaylı yollardan bize anlatmıştı. Seneler önce ne umutlarla Türkiye'ye geldim. İlk şaşkınlığım Türkiye'nin Pekin Büyükelçiliği'nde olmuştu, Çinlilere hemen vize verilirken, bizimkiler haftalarca bekletilip, az sayıda kişiye vize veriliyordu. Sonunda Türkiye'ye geldim, bizim tahmin ettiğimiz askeri kamplar, Doğu Türkistan için yürütülen siyasi çalışmalar yoktu. Aksine, Mesut Yılmaz'ın başbakanlığı döneminde Gök Bayrağın hiçbir yerde asılmaması hususunda genelge vardı. Çin Cumhurbaşkanı'na verilen Devlet Madalyası hepimizi üzmüştü. Üstelik MHP'nin de ortak olduğu bir hükümet döneminde bunlar oluyordu... Ama kırgın değiliz, elden ne gelir... Artık Türk vatandaşlığını alarak, geçtiğimiz ay Doğu Türkistan'a gittim. Kimseye bildirmemiştim, sadece eve varmama 1 gün kala anneme telefon açarak gidişimi bildirdim. Telefonlar dinlendiğinden, otogara vardığımda, beni karşılamaya gelen polislerin sayısı akrabalarımdan fazlaydı. Türkiye pasaportu taşıdığım için içeriye atamadılar, ama bir otele kapatıp sorguya çektiler. Meğerse 8.5 senedir Türkiye'de attığım her adım takip edilmiş. Kimin hangi mahallede oturduğu, ne iş yaptığına varıncaya kadar hepsinin istihbaratını alıp dosyalamışlar... Çin istihbaratının üzerimizdeki etkisini bir defa daha müşahede ederek sükut etmekle iktifa ettim. Ailemden başka kimseyle görüşmeme müsaade edilmedi, 2 hafta sonra da istenmeyen kişi sıfatıyla polis zoruyla sınırdışı edildim. Elimde Türk pasaportu olmasaydı çoktan onlarca senelik hapsi boylamıştım... Çin, Türklere kolay kolay pasaport vermiyor, onun için birçok insanımız mecburen sahte pasaport çıkarmak zorunda kalıyor. Sayın Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri; ne olur bir avuç Doğu Türkistanlıya bazı hakları tanıyın, pasaportsuz, ya da sahte pasaportlu diye yakalarına yapışmayın. Çin devleti pasaport vermeyince, Türkiye de vatandaşlık hakkını tanımayınca o garibanlar ne yapsın? Bir Hindu, ya da bir Ermeni'yi sınırdışı edebilirsiniz; ama bir Doğu Türkistanlıyı sınırdışı ederseniz, onu, Çinlilerin zalim kurşunlarına atmış oluyorsunuz. Ne olur, bir daha düşünün! Ecdadınız Osmanlılar İspanya'dan, Almanlardan kaçan Yahudilere kucak açıp her türlü imkanı sağlamadılar mı? Onlar kadar değerimiz, yüzümüz yok mu? Bugün Filistin davasını 22 Arap ülkesi; Tibet davasını bütün Avrupa ülkeleri savunurken, Türk Devletimizin de Doğu Türkistan davasını uluslararası platformlarda savunması gerekmez mi? İsmi mahfuz / Yaş şartı kaldırılsın! İçişleri Bakanlığı'na; Ben İktisat Fakültesi mezunuyum. Polis Okuluna başvuru yaşı 27'den 22'ye indiği için müracaat edemedim. Müracaatta, "23 yaşından gün almamış olmak" şartı var. Ben 23 yaşından 11 ay aldım. Acaba bunu bu şekilde değiştirmekle, bilgili kültürlü gençleri işsiz bırakmış olmuyor musunuz? Lütfen yaş sınırını biraz yukarı çekerek bizlere de fırsat tanıyın... Bir grup genç adına Kime inanalım? Millî Eğitim Bakanı, Ankara'da yaptığı açıklamada, kimseden zorla bağış alınmayacağını ve velinin çocuğunu en yakın okula yazdırabileceğini belirtti. İstanbul Milli Eğitim Müdürü ise, okullarda deliğin çok büyük olduğunu, devletin sağladığı imkanların yetersiz olduğunu ve kesinlikle velilerin katkıda bulunması gerektiğini söylüyor. Bugün maalesef pek çok okulda müdürden alınan cesaretle camlara bile kayıt için gerekli bağış(!) miktarı asılmış durumda. Bağış yapma gücü bulunmayan velilerin okul yetkilileri karşısındaki ezikliğini siz düşünün... Sayın Hüseyin Çelik'ten isteğim, yaşanan kayıt işkencesini ve dönen rantı görmek istiyorsanız, lütfen müfettişlerinizi bazı okullara gönderin (Mesela Ataköy Cumhuriyet Lisesi) ve inceleme yaptırın. Bu sene yapılan kayıtları incelesinler, yeni kayıt için gelenlere baksınlar... Ömer Ertuğ - İSTANBUL / Bizi de topluma kazandırın! Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız; Bizleri ne zaman topluma kazandıracaksınız? Bizler 18 yaşından küçük iken ekmek çalmak, kiraz çalmak gibi çok basit suçlardan ceza almış, bugün ise ülkemizin en iyi üniversitelerinde eğitimini tamamlamış kişileriz. Ancak, 657/48. maddeye göre onca çaba ve gayretimiz boşa gitmektedir. Çünkü, 657/48. maddeye göre, çocukluk çağında da dahi olsa, bir küçük çikolata çalmış ve tekrar etmemiş dahi olsanız, hırsızlığı meslek yapanlarla aynı kefeye konuyor ve memur olamıyorsunuz. Acaba 5-6 milyar nüfuslu dünyada, gerek komşusunun bahçesinden gerekse babasının cebinden vb. şekilde hırsızlık yapmayan var mı? Emin olun yok!!! Öyleyse bizim farkımız, resmi makamlara intikal etmiş olması mı? Bizler ne teröristlik yaptık, ne de silah attık; sadece çocuk çağında hata yaptık. Kanunda gerekli değişikliği yaparak, bizleri de topluma kazandırın... İsmi mahfuz / Yazılarınız için / Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00