Kendi ayağına kurşun sıkmak!

A -
A +

Zor bir coğrafyadayız. Etrafımızdaki ülkeler uzun yıllar rahat yüzü görmedi. Bütün bunlar bizi de etkiledi. Irak hâlâ kaynıyor, kan gövdeyi götürüyor. İran ve Suriye için de kimse iyimser düşünceler taşımıyor. Sıkıntıları, acıları yine bize yansıyacak... Dışımızdaki ateş çemberi yetmezmiş gibi, yıllarımızı bir de terör belasıyla geçirdik. Çok acı çektik, can verdik, servet kaybettik. Bundan krizler doğdu, insanlarımız aşsız ve işsiz kaldı. Ülkemizin itibarı zedelendi. Bize bel bağlayan, bizden medet uman kardeş ülkeler hayal kırıklığına uğradı... Terör ile Kıbrıs kronikleşmiş problemlerimiz, her defasında karşımıza çıkarılıyor. Olmadık yerde ve zamanda avucumuzda patlatılıyor. Başörtüsü, İmam-Hatip gibi suni meseleler de hep yedekte tutuluyor; ummadık yerde ve zamanda patlatılmayı bekliyor. Ekonomi rayına oturdu sayılır. Gelişen güven ortamıyla birlikte yabancı yatırımcı akını başladı, özelleştirmelerde büyük başarılara imza atıldı. Enflasyon, faiz, döviz sarmalı ilk defa kırıldı. Dış politikada da sözü yeniden dinlenir bir ülke olma yoluna girdik. Bu olumlu gelişmelerin olduğu bir zamanda, kronikleşmiş, elimizde bir saatli bomba gibi duran problemlerden süratle kurtulmayı beklerken, başka şeyler oluyor. Bunlara yeni bombalar ekleniyor. Birdenbire Rektör davası çıkarılıyor; o yetmiyor "Orhan Pamuk" vakaları başlıyor. Suçluluğu mahkeme kararıyla kesinleşmemiş, sağlığı bozuk bir rektör hapse atılıyor. Avrupalıların en çok tanıdığı bir yazar söylediği sözlerden dolayı yargılanıyor... Bunlar, "kendi ayağına kurşun sıkmak" değil de nedir? Yetkililer de bazı yanlışlıkları telafi edeceklerine, eski politikacıların tarzı olan hamasi konuşmalarla olayı daha da tetikliyor... Yorulduk, çok yorulduk. Lütfen avucumuza yeni bombalar koymayın; bizi eski bombalardan bir an önce kurtarın. Artık kriz istemiyoruz!... "Zorunlu Görev" hakkında birkaç soru Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliği yetkililerine; 05.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5371 numaralı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, daha bilinen adıyla "Zorunlu Görev" nedir? Neden insanlar bu yasaya "Zorunlu Görev" diyor? Doğu Anadolu bölgemizde doktorluk için bu yasa şart mıydı? Orada görev yapan doktorlarımıza daha iyi bir maaş verilmeli miydi? Bundan önce, doktorluk nedir? İnsanlar neden en az sekiz on yıl gece gündür okuyup doktor olmak isterler? Hacettepe ile Selçuk Universitesi Tıp Fakülteleri arasında fark var mıdır? Varsa nedir? Yoksa, neden ÖSS'de puanları farklıdır? "Zorunlu Görev" yasası kabul edilmeden önce, bu ve daha onlarcası sorulabilecek sorulara cevap aranmış mıydı? Türk Tabipler Birliği neden daha adil daha benimsenmesi mümkün bir formül düşünmüyor? Devletimiz memurunu seçerken, KPSS gibi bir formulü neden "Zorunlu Görev" yasasında doktorlar için kullanmadı ve kullanmıyor, bilmek isterim. İnsanları bir şeylere zorunlu kılmak, istifaya zorlamak, yüzlerce dava dosyasına sahip olmak, bu görevi yapmamak için birçok mazeret bulmaları yerine, uzman olan her doktoru tıpkı öğretmenlerimizi KPSS ile atadığımız gibi benzer bir formülle atamayı da düşünemez misiniz? > Ayşe Güney * Tel: 0 212 454 38 22 Fax: 0 212 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.