İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kazım Yücelen'in dikkatine; Bizler Etiler Polis Eğitim Merkezi Müdürlüğü kadrosunda Komiser Yardımcılığı kursu görmekte olan kursiyerler olarak; 1. En azımız 6 yıl hizmet görmüş ve 4 yıllık fakülte bitirmiş 700 kişi olarak, ekonomik yönden çok sıkıntılı dönemden geçmekte olan ülkemize maddi ve manevi bakımdan katkıda bulunmuyor olmamız ve devletimizin bütçesine ağır bir yük getiriyor olmamız nedeniyle büyük bir manevi baskı altında bulunmaktayız. 2. Her birimiz, Türkiye'nin 7 bölgesinin değişik il ve ilçelerinden gelen kişiler olarak; %99'umuzun evli olması, bir aile sorumluluğumuzun bulunması ve ailelerimizi İstanbul'a getirememiş olmamız, bizleri iki ayrı yerde harcama yapma durumunda bırakmakta; bu ise ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının bizlere de doğrudan yansıdığı bir dönemde, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı'ndan gelen genelge doğrultusunda yolluk, yevmiye ve tedavi giderlerimizin de ödenmemesi (ödenmesi gerekirken) nedeniyle, bütün harcamalarımızı kendi maaşımızdan karşılamak zorunda bırakmış; bu ise bizleri maddi sıkıntı içerisine düşürmüş olup, 1 Mayıs itibarıyla okulda özel şirketten yemiş olduğumuz günlük yemek paralarımızı ödeyemez duruma getirmiştir. 3. Yine İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı'nın genelgesi çerçevesinde, tedavi giderlerimizin ödenmemesi ve hasta olan arkadaşlarımızın tedavi giderlerini kendilerinin karşılayamayacak durumda olması sebebiyle viziteye çıkamadığından; 450 kişi kapasiteli olan bir eğitim biriminde (10 kişilik koğuşlarda 16 kişi yatmakta ve 30 kişilik sınıflarda 60 kişi eğitim görmekteyiz) 750 kişi olarak, toplu eğitim gördüğümüzden, salgın hastalıkların artacağı endişesi içerisindeyiz. 4. Diğer taraftan, geldiğimiz günden beri, müfredat programında uygulamalı eğitimden bahsedilmetke, ancak okul idaresince uygulamalı eğitimin nerede, nasıl ve ne şekilde yapılacağı hususunda herhangi bir açıklama yapılmamış olması bizlerde ayrı bir stres konusu olmuştur. 5. Halen uygulanmakta olan eğitim programına göre, Ekim ayının sonunda kursun bitiyor olması, Eylül ayında okulların başlaması ve Ekim ayının kış mevsiminin başlangıcı olması, ayrıca kurs bitiminde atamalarımızın nasıl ve ne şekilde yapılacağının belirsiz olması sebebiyle teşkilatımıza vereceğimiz hizmete konsantre olamamamıza sebebiyet vermektedir. 6. Ayrıca, Polis Okulu eğitimi gördükten sonra, en az 6 yıllık hizmet tecrübesi bulunan bizlere uygulanacak bir kurs yönetmeliğinin bulunmaması sebebiyle, Polis Okulları Yönetmeliği'ne tabi tutulmaktayız. Bu yönetmeliğin ise bizlerin hareket alanlarını büyük ölçüde sınırlandırması sebebiyle ve müfredat programını daha önce almış olduğumuzdan burada almış olduğumuz eğitimden de yeterince istifade edememekteyiz. Bu sebeple, yukarıda belirtilen sıkıntıların giderilmesi hususunda; a. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik bunalım, bizlerin içinde bulunduğumuz maddi ve manevi sıkıntılar ile okul kapasitesinin mevcut kursiyer sayısını kaldıramaması sebebiyle, kurs süresinin kısaltılması yolunda çalışma yapılmasını; yaşanan stres ve sıkıntıların hafifletilmesi doğrultusunda uygulamalı eğitimin asli kadrolarımızda yapacak şekilde ve ikinci yarıyıl eğitiminin tamamının uygulamalı eğitim olarak planlanmasını, b. Yolluk ve yevmiyelerimizin yeniden zamanında ödenmesi hususunda gerekli hassasiyetin gösterilmesini, c. Bizim karşılaştığımız sıkıntıları bizden sonra gelecek kursiyerlerin de yaşamaması için Komiser Yardımcılığı Kurs Yönetmeliği'nin çıkarılmasını Talep ediyoruz... * Komiser Yardımcılığı Kursiyerleri Öğretmen olmak cesaret ister Türkiye Gazetesi'nin Okuyucu Köşesi'nde 20 Haziran 2001 tarihinde yayınlanan "Başarısızlığın Tek Sorumlusu Öğrenci mi?" başlıklı yazıya cevaben... Ben, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir Meslek Lisesi'nde öğretmen olarak görev yapmaktayım. Yukarıda bahsettiğim yazıyı yazan arkadaş, belli ki eğitim sistemimiz hakkında bilgi sahibi değil. Ve üzülerek söylemek zorundayım ki, basınımızın değerli yazarları da eğitim sistemimizin tıkandığını, kördüğüm olduğunu yazmaktan çekiniyorlar. Ben, önce yukarıda bahsettiğim yazıyı cevaplayıp sonra da öğretmenlerin içinde bulunduğu durumu elimden geldiği kadarıyla anlatmak istiyorum... Ülkemizde halen uygulanan eğitim sisteminde, öğrencinin sınıfta kalması büyük bir çaba gerektirmekte. O kadar laçka bir sistem ki bu, öğrenci sınıfta kalmayı kafaya koymalı ve bunun üzerine gayret sarfetmeli ki sınıfta kalsın. Bulunduğum okuldan örnek verecek olursam öğrenci, Türk Dili ve Edebiyatı dersi ile Atölye dersinden (zorunlu dersler) başarılı olduğu müddetçe sınıfta kalması mümkün değil. Yani bu iki dersin dışındaki derslerin bir önemi yok. Aynı olay İlköğretim Okullarında daha farklı. Öğrenci velisi istemedikçe, öğrenci başarısız da olsa bir üst sınıfa geçmekte. Yani öğrenci velisi bilinçli olacak ve öğrencisi bir üst sınıfa geçme başarısını gösterememiş ise sınıf tekrarı yapması için okul idaresine kalması konusunda görüş bildirecek. Okul müdürü, sınıf öğretmeni ve veli görüşü ile bir üst sınıfa geçiş mümkün olmaktadır. Bu bilinçle yaklaşmayan veliler kabahati öğretmene atarak bu sorumluluktan kurtuluyorlar. Halbuki öğretmen benim kanaatimce "Resmi Öğrenci Bakıcısı" konumunda, yani veli isteyecek öğrenci geçecek, veli istemeyecek öğrenci kalacak. Öğretmenin yıl içerisindeki çabasının değeri, velinin iki dudağı arasında yitip gitmektedir. Bir eğitim sisteminde, disiplin kurulları kaldırılmışsa, öğrenciye ödev verilmemesi konusunda baskı yapılıyorsa, öğrencinin herhangi bir olumsuz davranışına öğretmenin müdahalesi istenmiyorsa ve en önemlisi öğretmenin eğitim sistemindeki rolü pasifize edilmişse, hangi başarıdan sözediliyor?.. Ben, branşım (Elektronik-Bilgisayar) itibari ile Meslek öğretmeniyim. Branşım teknolojik gelişmelere açık bir branş. Bu gelişmelere ayak uydurmam sizin de takdirinizdir ki maliyeti açısından büyük külfetler getirmektedir. Maalesef aldığım maaş bu gelişmeleri takip etmemi geçin, ay sonunu getirmeme bile yetmiyor. Bakın bu yazıyı yazdığımdaki ayın 20'si, cebimde 30.000.000 TL bulunmakta ve yaklaşık 450.000.000. TL bankaya kredi borcum var. Bunun yanı sıra 4 aylık bir de kız çocuğu babasıyım, varın da sayın veliler gerisini siz düşünün... (Eminim binlerce öğretmen arkadaşım da benimle bu acı kaderi paylaşmaktalar) Utanarak söylüyorum ki, üniversite mezunu olup en az maaşla çalışanlar öğretmenlerdir. Bunun yanı sıra bir kamu işçisi, maaşı itibari ile 2 öğretmene bedel, bazı aylar yaklaşık 3 öğretmene denk maaş alan işçiler bulunmakta . Bahsettiğim işçi arkadaşlar her ay bankamatiklerde karşımıza çıkmakta ve çoğunun işyerinin adresini bile bilmediğinden adım gibi eminim. İşyeri adresini geçin, çoğunun adını soyadını yazabileceğinden bile emin değilim. Çünkü aybaşlarında bankamatiklerde sıraya girdiğimizde işçi arkadaşlar maaşlarını çekmemiz için ricada bulunuyorlar. Bu gerçekler içinde biz öğretmenleri suçlayan velilere hodri meydan diyorum. Mademki biz öğrencilerinizi okutamıyoruz, buyurun siz bir gün için bizim yerimize 50, 60 kişilik sınıflarda, araç gereç yoksunluğu içinde öğretmenlik yapın, çocuklarınızı okutun ve gidip bir öğretmenin bir ay boyunca çalışması sonucu hak ettiği ücreti öğrenin, sonra yine alın elinize kalemi ve yazın Türkiye Gazetesi Okuyucu Köşesine... * M. C. S. (Öğretmen)