Konuşan Türkiye / Telefon borcumuz kapalı zarfla bildirilmesin mi?

A -
A +

Okuyucumuz, Emekli Öğretmen İsmail Avcı, milyonlarca telefon abonesine her ay kapalı zarf içinde borç bildiriminde bulunulmasını israf olarak değerlendirip, bunu çağımızla bağdaştıramadığını anlatıyor. "Yaptığım araştırmaya göre İzmir genelinde her ay iki milyon aboneye mektupla fatura gönderilmektedir. Bugün bir zarf ile bir kağıt en az 100 bin liradır. Kaldı ki, Türk Telekom'un zarf ve faturalarının bir de matbaa masrafı oluyor. Bütün bunlara, adrese ulaştırma masrafını da ilâve ederek, Türkiye çapında ne kadar büyük bir paranın gereksiz yere harcandığını anlamak mümkün. İşte bu yüzden bu canım vatanım bu hallere düşürüldü..." diye uzun uzun harcanan paradan sözeden İsmail Avcı, bunun için masrafsız bir yol öneriyor: "Her ayın sonunda, telefonu olan vatandaşlar, 163 numarasını (Borç sorma servisi) arayarak borçlarını öğrenip, parasını yatırabilir. Bu sayede trilyonlar kazanılır. Bilgisayar çağında bu ilkellikten de kurtulmuş oluruz..." Telekom'un cevabı Telekom'un cevabında da bazı mecburiyetler dile getirilmiş; "Şirketimizce verilen telefon hizmeti karşılığında Vergi Usul Kanunu gereği fatura düzenlenmesi zorunluluğunun yanı sıra ilgili kurum ve kuruluşların yaptıkları ödemeleri muhasebe kayıtlarında gösterebilmeleri için fatura asıllarını belgelendirmeleri gerekmektedir. Faturalarda borç bilgileri ile birlikte görüşme ayrıntılarına da yer verilmekte ve görüşme bilgilerinin gizlilik gerektirmesi nedeniyle faturalar zarflanmaktadır. Ayrıca müşterilerimizin talepleri de bu yöndedir. Bunun yanı sıra, zarfların içerisine gerek Şirketimiz hizmetlerini tanıtıcı, gerekse reklam alınmak suretiyle başka firmaların hizmetlerini tanıtıcı broşürler konulmakta, böylece reklam geliri elde edilerek, yapılan masrafların büyük bir kısmı karşılanmaktadır." Polislere bu kadarı da mı olmasın? 21 Mayıs tarihli bu köşede "Lütfen kimsenin hakkına göz dikmeyelim" başlıklı okuyucu mektubunu okuyunca, bunları yazma ihtiyacını duydum. Ben de babasızlığı çektim. Üstelik babamı, 58 yaşında iken bir doktor hatası yüzünden kaybettim. Ama asla doktorlara kin ve düşmanlık duymadım. Her meslek için insan sevgisi önde gelir. Oysa bu yazıyı yazan kişinin polislere karşı biraz peşin hükümlü olduğunu sanıyorum. Ben de iktisat mezunuyum, ama hayatımın hiçbir döneminde polisle problemim olmadı, aksine, her zaman onların huzur veren varlıklarını ve sevgilerini hissettim. Polis, milletimizin huzur ve güvenliğini, canı, kanı, hayatı pahasına sağlamaktadır. Birçok mesleğin zorluğu olabilir. Acak ekmeğin, can, kan pahasına kazanıldığı meslek kaç tanedir? Allah, vatan, görev ve insan sevgisi olmazsa böyle meşakkatli bir meslek yapılabilir mi? Böylesi şerefli bir mesleğin mensuplarına ne veriyoruz ki? İnsanca yaşama şartları mı, hak ettikleri ücret mi? Eşlerine, evlâtlarına ayıracak zamanları, çocuklarını okutacak paraları bulunmayan bu çilekeş insanların öğrenim gören yavrularına birazcık bir destek çok mu? Polis çocuklarına, polis okuluna alınmada öncelik vermek kadar normal ne olabilir ki? Bunu da mı onlara çok göreceğiz? Aylâ Öztürk - İSTANBUL

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.